Yankı Odalarından Gerçeğe AşK
Yankı odalarında kendi sesini dinlemek, benzeyenlerin
sesiyle tatmin ve mutlu olmak bir tür narsisizm ve sağduyu kaybı olsa gerek.
Hele bu ötekileştiren kitleye karşı güç kullanma lüksü olan durumlar olursa
orası bir konfor odasına dönüşmez mi? İnsanlığın kendine kurduğu tuzaklardan
biridir yankı odalarında seyran etmek. Filozof Thomas Reid gibi sağduyu tüm
insanlar için ortak bir yargı derecesi ve öğrenme yolu ile üretilemeyen
Allah’ın bir armağanıdır, diye düşünürsek sağduyu kaybı ayını zamanda Tanrı’nın
kaybı olmaz mı?
Bu durumda biz yankı odalarında gerçeğe değil algılarımıza
tabi oluyoruz demektir. Algı dünyayı çevreden bize gelen etkiler kadar
tanımaksa ya bu etkiler bütünü göstermiyor ya da daha kötüsü kurgu olarak bize
sunuluyorsa ne olacak? Yankı odası mabedinin sunağında kurban edilenler ya
aslında kendimizden olanlar ya da masumlar ise durum hakkında sonra ne
diyeceğiz. Tanrıyı öldürmüş ve kendimizi orada tanrı etmiş olmaz mıyız?
Duyularımızın kuvveti ne kadarsa işte biz de o kadarız. Peki, bizi belli
aralığın, verinin, inancın, felsefesinin, ideolojinin, fikrin, kabulün
dışındakilerden bizi alıkoyan ve dünyamızı ve algımızı bunlarla belirleyen bir
kafesin içindeysek yani yankı odamızda kendimize konforlu bir zindan inşa etmiş
ya da bize inşa edilmiş olan zindanı kutsamış isek o vakit halimiz nice olur?
Alın size bir modern Orta Doğu manzarası ve ötesi modern dünya grotesgi.
Bir nesne, olay ya da olguya dair algımız oluşurken önce o
“şey”i kavrar ve kavramlaştırırız. İşte bu ilk aşamada bilgi kaynağımızın ne
olduğu, bizi o şeyler gerçekliğimi yoksa ona dair bir başka algınının mı
güdülediği konusunda dikkatli olmamız yankı odalarından çıkmak bakımından
önemlidir. Elbette bazergan değilsek ve çıkar alıp vermiyorsak! Bu kavrayış ve
kavram sonrasında ikinci aşamada bizde mevcut
varlığına ilişkin güçlü ve karşı konulmaz bir kanaat ve inanç doğrurarak
bizi aslında yankı odasının kapısına getirir. Çevrenizdeki insanlar ve hayata
bakışlarına bakıp herkes gördüğünü olduğu gibimi anlıyor, algılıyor ve biliyor.
Kanaat ve inançların temeli ve esası nedir? Son olarak artık gelinen noktada
yankı odasına gireriz ve algılanan
nesneyi tartışmadan kabul etmek durumunu yaşamaya başlarız. Artık algımız
keskin inanç olmuş ve algı odalarında yankı dinlemeye başlamışız demektir.
Böylece o şeye karşı algımız güçlü şekilde gerçekleşmiş olur ve biz gerçeği
değil bize aksedeni kendisi sanıyoruzdur. Ötekileri yok etmeyi caiz kılan her
inanç batıl olmalıdır. Zira gördüğümüz gerçeğin değil algımızın suçlusudur. Bu
noktada suçu ve kötüyü bu bahane ile hoş görmek değil asla niyetimiz.
Dünya görüşümüz ve hayata bakışımızın temelleri bu manada
bir izafiyet ile oluşmuşsa vay ötekilerin haline. Elbette yankı odalarında ki
bunlar çok farklı sosyolojik ortamlar olabilir, bizdeki gerçeklik algısını
perçinler dururlar. Görme ve görüş işte burada devreye girer ki medya çağında
simulasyonlar ve simularklar evreninde bahsedilen yankı odalarında yaşamak
modern zaman insanının genel yazgısı gibidir. Çoğunca da keyif alınan bir
yazgı… Bu bakımdan algımızın bizi yönetmemesi için bizim algımızı yönetmeyi
bilmemiz ve daha doğrusu onu farklı ve doğru kaynaklardan besleyerek gerçeğe
dair kanaat ve inancımızı tahkim etmemiz gerekir. Perspektifler bizi hep bir
yaklaşıma mahkûm ediyorlar: Dünyayı tanıma ve kavrama yolunda kendimize ve
kendözümüze saygımızı bize gerçekliğin varlığı olarak dayatıyor. Bilgelik
yazgımız da buna dair değil mi? Perdelerin arkasından konuşanı görmeye çalışmak
ve hakikate ulaşmaya gayret. Sosyal meselelerde algı bir kaşığı bardakta,
gerçekte, karanlıkta ve aydınlıkta görme keyfiyetinde çok daha farklı ve
hayatidir. Bir bireyin diğerleri, bir şehrin ahalisinin birbiriyle, diğer
şehirlerle, toplumun farklı kesimleriyle ilişkilerinde algı mühendisliği
yapılıp yankı odaları kurulduğunda o toplum, bölge ve insanlık için rahat ve
huzur düşlemek zor olacaktır. Dünyamızın üzerindeki bunca hırgürün arkasında
bilgelik sevgisi ve hikmet algısı olduğunu düşünemiyoruz ne yazık ki. Vicdansız
ve merhametsiz bir çıkar insnalığı sürüklemeye devam ediyor. Biz yine de umutla
ve Yunus atamla bitirelim: Gelin tannış olalım
İşi kolay kılalım Sevelim sevilelim Dünya kimseye kalmaz…
Yankı odalarından ve biz kimiz sorundan artık medeniyetçi milliyetçilik iradesi
ile nasıl yapacağız, millet nasıl yeniden yola koyulacak tartışması, rekabeti,
entelektüel çabası, edebi üretimleri başlayacak merakla bekliyoruz.
Hak İçin Olsun.
Vesselam

