vakıf katılım haziran paketi
vakıf katılım haziran paketi sağ

12 May 2025

​Yabancılaştıran Gelenek Yahut Gerçeğe Bakma Cesareti

Gelin tanış olalım, İşi kolay tutalım, Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz. Geleneğin yabancılaştırıcı etkisi modern zamanda süreklilik sağlama imkânından daha önemli olmakla birlikte üzerinden çok düşünülmeyen bir konudur. Alternatif bir halin hal-i hazır üzerinde bir kapıya dönüşüp, simülatif gerçekliğin ötesine geçmenin imkânı gelenek üzerinden bir metodolojiye dönüştüğünde kurgu olanın arkasına geçmek ve kibirli bir gerçek bu iddiasının mağarasından çıkmaya bizi götürme imkânlarından biri özün gelenekte kendisini tarihte gösterdiklerini ayıklamayı bilen bir akılla tarihe dair olanı eleyip, gün için mana imkânına düşündürmenin eylemi ile var olmayı düşündüren bir geleneğimiz henüz var mıdır? Şimdilerde buna eleştiri, tenkit gibi kavramlarla yaklaşmak da mümkün… Bu yolda, konfor alanının dışına çıkmadan, ertelenen hamle ve hareket, şikayet edilen her şeyin ötesine geçmenin imkansızlığını görmemek, kendini kandırmak ve yüzleşememek onun yerine güncel oyuncaklarla avunmak doğu denen mefhumu meçhul distopya insanlarının ve batı denen vicdanını yok etmiş kaos yığınlarının cahil şehirlerinde anlatılan erdemli şehir övgüsü ve sövgüsünün var ettiği meçhuller bataklığından çıkmak hayali ne kadar abes ve absürt bir durum değil midir? Lakin yol varsa yürünecektir.

Gelenek şekilleri ile tarihte görünen özün kendisi değil de yaşanan ve hükmü biten imgeler haline gelmişse ya da getirilmişse oradan bir yeni doğması imkânsızdır. Gelenek tapınağına günleri, ayları, asırları kurban eden o toplum uzak bir geleceğe dair hayalleri ile geçmişe dair özlemleri arasında hiçleşir. Hiçten bir “var” doğması muhaldir. Öz denen “meçhul mesih” o toplum için düşünce ve hamle kaynağı olarak sorunlarını çözmede ve varlığını sürdürme ve yaratıcı hareketler yapmada katkısı yoksa manasını kaybeder. Doğru, iyi ve güzel orada hakikate dokunan mefhumlarını yitirerek insanın kendileştirdiği sübjektif perspektiflere dair birer yanılsamaya dönüşür. Gelenek artık bir süreklilik kavrayışı ve imkânı olmaktan çıkarak geriye doğru zincirlendiğimiz bir takıntıya dönüşür. Belki de birilerinin sürüyü gütmek için araçlaştırdığı bir pranga olur…

Modern zamanlarda geleneğin problemleri çözücü hamlelere imkân sağlayamaması onun özle ilişkisini kavramaya yönelik bir idrakin eksikliği kadar, modern olanın kendi yapı sökümü ile gelenekle aramıza mesafe koyması ve gelenek kavramlarının içine sızarak onları hayatımız için bir anafor haline dönüştürmesiyle de alakalıdır. Her halükarda mensubiyet menşei olan değerler hayata yük gibi görünen birer folklorik malzemeye dönüşür. Mazinin koruma alanı şimdiki müntesipleri için işlevsiz birer esaret malzemesine ve hatta bazen lanete dönüşür. Etik ve estetik tüm imkânları sağlayan özler işlev ve eyleme içinde güncellenemediği için müzelik birer özlem ya da soğuk bakılan mazi durumuna düşer. Kültür yeniden kendi toprağında yeşerecek ve kendini otantik olarak tanımlayacak ya da ayartılmış benlik dağılmaya devam ederek kendi mahut formunu arayacak ve bir gün dağıldığı içinde yeni bir suretle hayata dönecek. Aklı, kalbi ve zevki ile selamet sağlayan bir ortam oluşturarak yeni bir tarihi koruyucu alanda etik bir alan kurar. Yabancılaşma ve hatta nihilizm duygusu burada farkındalığı kazanarak yeniden olma çilesinin kuyusuna inmeye cesaret etme hareketinin başlangıcı olacaktır. Buradan vicdan yeniden tanımlanarak bilgelik hayat için mana taşıyan bir çerçeve içinde konforlu mağarasından veya hapishanesinden çıkarak tercihleri ile yeniden kendine dönecektir. Bunun aksi olarak öğrenilmiş çaresizlikler ve konfor alanı içinde gerçek diye sunulanı tüketirken tükenmeye devam edecektir. Öz bir konfor alanı ya da belirlenmiş bir takıntı değildir, olmamalıdır. Kendini bilmek denilen o zorlu yol ve yolculuk da buna dair değil midir? İnsan kendini nerden, nasıl, niçin, neyle bilir?

İşte geleneğin özüyle kurulan sahih ve gerçek ilişki bu manada yabancılaştırıcı yani farkındalık oluşturacak bir umuda kapı olabilecektir. Modernitenin gerçek diye sattığı dünya, hayat ve insanın başka bir halini hatırlamak için gelenekteki işaretler yolu açacak ve umut yeniden hayatta çiçek açacaktır. Bu bakımdan geleneğe bakış açımıza ters yönden yaklaştığımızda alışkanlıklarımız ötesinden bir yerden kendiliğimizi anlamaya başlamak belki de yeniden bir kosmosun teşekkülü için sonsuz döngüde bir kapıyı açabilir. Cahil şehirlere bilgece bir yerden bakmak söylem olmanın ötesinde bir idrak, vicdan ve hayatta sade insanlar için manalı bir huzur oluşturuyorsa orada gerçeğin çiçeklenmesini düşünmek en azından düşlemek imkânı oluşabilir. Sanatın ve bilimin bizde kuracağı bir vicdan, inayetin yeniden hayata doğru hareketleri ile tarihe katılmayı sağlayacaktır. Gelenek bu bakımdan koruyucu olma vasfını kaos zamanında yabancılaştırıcı bir kaynak olarak yerine getirdiğinde düzen imkanı için fırsat üretmeye ve yeni bir etik alan açmayı mümkün kılabilir. Batının eleştirel metinlerine baktığınızda ya da Ibsen oyunlarındaki o rahatsızlığı bu manada gördüğümüzde kral çıplak demenin çıkar kovalamak değil yoksun kalınan ve yozlaşmayla silinene hasret duymak olduğu da anlaşılacaktır.   

Geleneğin yabancılaştırıcı etkisi onun hakikatle olan tarafını keşifle alakalıdır. Bu bakımdan konformist simülasyonların ötesinde ortak iyiliği ve faydayı arayan her medeniyetçi milliyetçi için hayata değer katmak ve yetmiş iki milleti bir göz ile anlamak demektir. Ben gelmedim dava için  Benim işim sevi için, Dostun evi gönüllerdir, Gönüller yapmaya geldim.

Hak İçin Olsun

Vesselam