Ufukta aydınlık görünüyor
Ümidim odur ki gelecekte komşumuz
Suriye feraha kavuşur; normal ülkeler gibi hayatına devam eder; biz de rahat
bir nefes alırız. Çünkü komşumuzda olan bir rahatsızlık bize de rahatsızlık
verir de ondan. İslam kardeşliği ve komşuluğunun sorumluluğu gereği Müslümanlar
olarak “Yeryüzünde bir Müslüman’ın ayağına bir diken batsa biz onu kendi
ayağımıza batmış gibi kabul etmeli ve aynı acıyı duymalıyız.” Bu arada şu
soru akla gelebilir: Kardeşliğimizin gereği bu acı Müslümanlara yapılınca
duyuyoruz da haksız yere, masum bir acıyla karşılaştıklarında diğer insanlara
da duymalı mıyız? Evet, duymalıyız; çünkü hepimiz Allah’ın kullarıyız, hepimizi
Allah yarattı ve donattı... Hepimiz Adem ve Havva’dan olduğumuz için insan
olarak kardeşiz! Allah’ın şaheser bir sanat eseri olarak insana saygı duymalı
ve gerektiğinde acısına ortak olmalı, imkanlar ölçüsünde yardımcı olmalıyız.
Allah, Adem’i yarattığında insana değil; insanın üzerinde gerçekleşen Allah’ın
sanatına saygı duyun diye emretti. Şeytan ise mantık yürüterek bunu yanlış
yorumladı ve insanın maddi yönünü düşünerek “Ben ondan üstünüm!” deyip
saygı göstermedi. Şair, Hz. Adem’in (a.s.) ağzından bu konuyu şu mısralarla
dile getiriyor:
“Yaratmış
bizi pişmiş kuru bir çamurdan,
Donatmış,
biçim kazanmış kara balçıktan!
Toprak,
ete kemiğe dönüşmüş gücüyle,
Aranır
mı kusur, kusursuzun örgüsünde?
Saygı
gösterin gücüme dedi, ustalar Ustası,
Saygı
duydu ferişteler, duymadı böbür hastası!
Aradı
cin başı, saygının nedenini kimyada,
Aştı
yetkisini, başkaldırdı evrenin Ustası’na!
Usta:
”Seni alıkoyan nedir eserime saygıdan?”
“Ben
ateştenim, o çamurdan, üstünüm ondan!”
“Büyüklenmen
haddini aşmandır, in oradan,
Çık git
ki aşağılıklardansın kuşkusuz her an!”
Suriyelilerin,
Müslüman ve insan olmaları nedeniyle bu ince hesabı da göz ardı etmemeye
çalışıyoruz. Çünkü Suriye’de Müslüman olmayan Allah’ın kulları da var. Yani biz
İsrail gibi benden değilse insan değildir demiyoruz. Bugün Siyonist İsrail,
geçmişteki tarihsel olayları; günümüzde olmuş gibi göstererek Filistin’deki
kardeşlerimizden tarihsel olayın faturasını çıkarıp intikamını almak
istiyorlar! Bunun gerekçesi de çok komik! Neymiş, Tevrat’ta: ”Amalikalıları
yeryüzünden silin!” diye bir emir varmış! Allah’ın kitabında böyle bir
hüküm yer alabilir mi? Kaldı ki değiştirilen Tevrat’ta Amalikalılar için
söylenen bir söz; nasıl oluyor da bugünkü Filistinliler için geçerli
olabiliyor. Bu düpedüz zulümdür, barbarlıktır, çıkarcılıktır. Bunların bir
başka hayali ise daha akıl almazdır: Bu topraklar daha önce bize
verilmişti/va’dilmişti de buraları tekrar alacağız. Yukarıda da belirtiğimiz
gibi tarihsel bir zaman diliminde o günkü şartlarda rahat etsinler diye
atalarınız diye iddia ettiklerinize tavsiye edilen bu toprağa atalarınız
olduğunu iddia ettiğiniz kavim gidip yerleşmediler! Atalarınız (!) rahatlarını
bozmamak için gitmedilerse o haklarını kaybettiler. Dolaysıyla bugün sözünü
etmeye çalıştığınız topraklarda sizin bir söz hakkınız olamaz. O va’d/söz
atalarınıza (!) verilmişti ve onlar da gitmedikleri için iş orada bitti.
Tarihte olmuş bitmiş olaylardan
dolayı bugün kimse hak iddia edemez... Şu an ülkelerin ellerinde bulunan
topraklar kaç defa el değiştirmiş ve kaç devlet bu topraklarda hüküm sürmüştür.
Nice imparatorluklar kurulmuş ve kaç kere yıkılmış onların yerine yenileri kurulmuş;
kaç devlet kurulmuş, bu devletler kaç kere yıkılmış yerle bir olmuş, onların
yerine yenileri kurulmuş...
İsrail’in bu durumu bana şu
hikayeyi hatırlattı: Kuzu akar suyun yanında otlarken kurdun ağzından salya
akmış ve kuzuya yaklaşarak: ”Kuzucuk, geçen sene sen neden aleyhimde
konuşmuşsun?” demiş; kuzu demiş ki: “Kurt amca, geçen sene ben yoktum ki daha
yeni doğdum.” Kurt bakıyor ki olmayacak, aklına şu gelmiş: “Sen neden suyumu
bulandırıyorsun?” demiş. Kuzu demiş ki: “Kurt amca, ben suyun akış yönüne göre
senden daha aşağıdayım, suyunu nasıl bulandırabilirim ki?” Kurt bakmış ki
olmayacak, açık açık: ”Kuzucuk, sen niye anlamıyorsun ben seni yemek için
bahane arıyorum!” demiş!
Bu hikayede olduğu gibi, İsrail
günümüzde Filistinlilere: “Sen niye anlamıyorsun; ben seni yemek için bahane
arıyorum!” demiş! Aklımızı başımıza alıp çalışmalıyız, güçlenmeliyiz;
düşmanın (zalimlerin) silahıyla (ekonomik ve teknik güç) silahlanmalıyız!