202411 - Vakıf Katılım - Finansal Çözümler (160x600 Sol)
202411 - Vakıf Katılım - Finansal Çözümler (160x600 Sağ)

18 Kasım 2024

Tevrat ve Kur'an Işığında Yahudi Halkının Seçilmişlik Anlayışı ve Kutsal Toprak İddiası

Tevrat ve Kur'an'da geniş yer bulan Yahudi halkının tarihi, peygamberler vasıtasıyla şekillenen kutsal bir misyon, "vaat edilmiş topraklar" iddiası ve kutsal metinlerin yorumlanışı bağlamında farklı açılardan ele alınabilir.  

1. Yahudi Halkının Tarihî ve Teolojik Arka Planı

Tahrif edilmiş olan Yahudi inancında İbrahim Peygamber'in soyundan gelen halkın "seçilmiş" bir millet olduğu anlayışı hakimdir. Tevrat'a göre İbrahim’in oğlu İshak ve torunu Yakup'un soyundan gelen Yahudiler Tanrı’nın belirlediği bir “vaat” ile özel bir konuma sahiptir. Bu vaat onların hem seçilmiş bir halk olması hem de Tanrı tarafından “Kutsal Topraklar” olarak belirtilen coğrafi bölgeye sahip olmaları olarak betimlenir.

Ancak Tevrat’ın anlatımı her zaman bu seçilmişlik ve kutsiyet iddiasını destekler bir biçimde ilerlemez. Yahudi halkının Tanrı’ya karşı gelmesi ve kutsal metinlere aykırı hareket etmesi durumlarında cezalandırıldığı ya da “vaat edilen” haklardan mahrum kaldığı da vurgulanır. İslam dininde de Maide Suresi’nde İsrailoğulları’nın kutsal topraklarda fesat çıkarması nedeniyle cezalandırılacağı ve yerlerinden edileceği bildirilmiştir. (Kur'an-ı Kerim, Maide: 21-22).

2. Vaat Edilen Topraklar Üzerine Görüşler

Tevrat’ta İsrailoğulları’na vaat edilen toprakların sınırları ayrıntılı bir biçimde tanımlanmıştır. “Nil’den Fırat’a kadar” olarak betimlenen bu topraklar, modern coğrafyada büyük bir alanı kapsar ve Yahudi inancına göre Tanrı’nın İsrailoğulları’na miras olarak bıraktığı kutsal bir alandır. Tevrat’ta bu alanın sınırları açıkça belirtilir. “Kenan Diyarı” olarak adlandırılan bu coğrafi alan İbrahim ve onun nesline Tanrı tarafından vaat edilmiş olarak görülür. Tevrat’a göre bu toprakların sınırları detaylı bir şekilde çizilmiştir.  (Sayılar, 34:1-12) Tevrat’ta geçen vaat edilen topraklar bugünkü Filistin, Lübnan, Suriye, Ürdün ve hatta Türkiye ve Mısır'ın belirli bölgelerini kapsayan geniş bir alan olarak tanımlanır. Yahudi metinleri, Tanrı’nın İsrailoğulları’na bu toprakları verdiğini ve bu topraklar üzerinde yaşayan diğer kavimlerin üzerinde tartışmasız bir hâkimiyet hakkı tanıdığını savunur. Bu kutsal toprakların Tanrı tarafından İsrailoğulları’na miras bırakıldığı inancı Yahudiler için bir tür dinsel hak ve tarihi bir miras olarak görülmektedir.

3. İslam’da Kutsal Topraklara Bakış

İslam perspektifinden bakıldığında vaat edilen toprakların bir ırk ya da kavme özgü olduğu düşüncesine yer verilmez. Kur'an'da kutsal topraklara ilişkin genel bir kavram vardır, ancak bu toprakların yalnızca İsrailoğulları’na ait olduğuna dair bir mutlaklık söz konusu değildir. Allah, insanların iman ve güzel amelleri çerçevesinde nimetler sunduğunu belirtir; ancak verilen nimetler, isyankâr ve inançsız davranışlar sergilendiğinde geri alınabilir. Kur'an, İsrailoğulları’nın bu topraklarda iki defa fitne çıkaracaklarını ve bunun sonucunda yerlerinden edileceklerini belirtir: “İsrailoğullarının, yeryüzünde iki kez bozgunculuk yapacaklarını ve büyük bir taşkınlık göstereceklerini haber verdik. İşte o vakit, düşmanlarınızın üzerine sizi göndereceğiz” (Kur'an-ı Kerim, İsra: 4-5)

 

4. İbrahim Peygamber ve Nesil Meselesi

İbrahim Peygamber’in iki oğlu, İshak ve İsmail Yahudi inancında oldukça önemli bir yere sahiptir. Tevrat, İbrahim’e peygamberlik görevinin İsmail’in doğumundan sonra İshak’ın doğumundan az önce verildiğini belirtir. Bu noktada, İshak soyunun kutsanmış olarak devam edeceği İsmail soyunun ise sadece İbrahim’in duası nedeniyle bereketli kılındığı belirtilir: “İsmail’i de mübarek kılacağım… 12 bey’in babası olacak ve büyük millet kılacağım” (Tekvin, 17:20).

Kur'an ise İsmail ve İshak arasında üstünlük gözetmez. İbrahim’in her iki oğlu da peygamber olarak kabul edilmekte ve her ikisi de Allah katında değerli görülmektedir. Kur’an’da Allah’ın insanları herhangi bir kavme göre ayırmadığı, peygamberlerin üstünlüğünün ırklarına değil imanlarına dayandığı vurgulanır. Dolayısıyla, İslam açısından "seçilmiş soy" gibi bir kavram geçerlilik taşımaz (Kur'an-ı Kerim, Bakara: 136).

5. Kutsanmış Soy Kavramı ve Yahudilikte Üstün Irk Anlayışı

Tevrat’ın birçok bölümünde Yahudi halkının “Tanrı’nın seçilmiş halkı” olarak bahsedildiğini görmekteyiz. Yahudi inancına göre bu seçilmişlik bir tür “kutsal görev” ve “özel statü” anlamına gelir. Yahudi halkı Tanrı ile yapılan ahit doğrultusunda hem ruhsal hem de fiziksel olarak kutsanmış olarak kabul edilir. Tekvin Kitabı’nda İbrahim’e Tanrı tarafından verilen sözler onun neslinin bereketli kılınacağı, birçok kavim ve krallık doğuracağı yönündedir: “Seni ve senden sonra gelecek olan neslini yüce kılacağım. Milletlerin anası olacak kavimlerin kralları senden çıkacak” (Tekvin, 17:16).

Bu noktada İbrahim’in eşi Sara’dan olan İshak’ın nesli kutsanırken İsmail’in soyunun daha ziyade bereketli ancak "krallık" statüsünden yoksun olduğu anlatılır. Bu durum Yahudi soyunun diğer soylardan üstün tutulması ve “saf bir ırk” olarak devam etmesi amacıyla belirli dini geleneklerin sürdürülmesine de yansır. Tevrat’ta İshak’ın oğlu Yakup’un evlenmesi konusunda özellikle titizlik gösterilmekte, ırkın safiyeti için Kenan kızlarından biriyle evlenmemesi tembihlenmektedir (Tekvin, 28:1-2).

6. İslamî Bakış Açısıyla Üstün Irk Meselesi

İslam inancına göre ise Allah katında insanların üstünlüğü soylarına ya da ırklarına değil imanlarına ve amellerine dayanır. Kur'an, peygamberlerin nesilleri arasında bir üstünlük gözetmez ve Allah’ın tüm insanları yarattığı ölçüde hepsine eşit muamele ettiğini vurgular. Kur'an'da İsmail ve İshak’ın her ikisinin de peygamber olduğu belirtilmiş, İbrahim Peygamber’in soyunun Allah’ın rızası doğrultusunda bereketli kılındığı vurgulanmıştır (Kur'an, Bakara: 136).

İslam'da üstünlük sadece takva ile ölçülür ve bir kavmin diğer kavimlere göre daha üstün olduğuna dair bir inanç reddedilir. Kur’an-ı Kerim'de İsmail’e de İshak’a da saygı gösterilir ve ikisi de peygamber olarak anılır. Bu durum, Yahudi inancındaki “seçilmiş millet” ve “saf ırk” kavramlarından farklı bir anlayış sergiler.

Sonuç ve Değerlendirme

Yahudi tarihindeki peygamberler İsrailoğulları’nın seçilmişliği ve vaat edilen toprakların anlamı üzerine Tevrat ve Kur’an’da birçok anlatım bulunmaktadır. Yahudi inancında İsrailoğulları'nın Tanrı tarafından seçilmiş bir halk olduğu, Tanrı’nın onlara kutsal toprakları miras bıraktığı ve bu toprakların tartışmasız olarak Yahudilere ait olduğu belirtilir. Bu durum Yahudi inancının ve tarihinin merkezinde yer alır ve Yahudilikte güçlü bir kimlik unsuru olarak kabul edilir.

İslam bu bakış açısını reddederek insanların üstünlüğünü iman ve güzel amellere bağlar. Belirli bir kavmin seçilmiş olması ya da üstün ırk iddiasını reddeder. Kur’an, vaat edilen toprakların bir kavme ait olmadığını aksine Allah’ın emirlerine uyan müminlere verildiğini bildirir. İslam’a göre Tanrı’nın vaat ettiği topraklara sahip olmak ancak iman ve Allah’a bağlılıkla mümkündür ve bu bağlılık ortadan kalkarsa verilen nimetler geri alınır.

Bu bağlamda Yahudi ve İslam inançları arasında kutsal toprakların ve seçilmiş halk kavramlarının yorumlanmasında belirgin farklılıklar olduğu görülmektedir. Yahudilikte bu konular tarihsel ve dinsel bir miras olarak sahiplenilirken İslam’da tüm insanları kapsayan ve sadece imanla elde edilebilecek bir değer olarak ele alınır.

Bu temel farklar Yahudi inancında milletin kutsanmışlığı ve üstün ırk kavramına dayalı olarak toprak sahipliği iddialarını şekillendirirken İslam’da bu gibi kavramların birer uyarı ve ibret vesilesi olduğu ve tüm insanlığı kapsayan daha genel bir perspektif sunulduğu anlaşılmaktadır.