Suriye'de Şeytan İttifakı
Suriye ile 877 kilometrelik bir gönül
iklimi var. Öyle ayrılmaz bir bütünlük ki Halep ile Kilis, Cerablus ile
Karkamış, Kobani ile Suruç, Tel Abyad ile Akçakale, Kamışlı ile Nusaybin bir
kalp haritası!
Kalbin bir yerindeki acı, zamanla her yanı
sarıyor. Stend takılıyor, anjiyo oluyor, kalp kapakçığı değişiyor, kalbe giden
kan değerleri ölçülüyor, neler neler…
Doğru tedavi ile kalp, uzunca bir süre
insanı hayata bağlıyor.
……………
“Suriye’siz savaş, Mısır’sız barış olmaz!”
demişler.
Dinamik demografik yapısı ile Suriye, hayra
çalıştığında ümmet ve insanlık için bulunmaz bir coğrafya! Ama şer odakların
kıskacında da her türlü bölünmeye açık bir ülke!
Bilinç okuması yapan biri, çok net bir
biçimde şu sonuca varacak:
“Allah, Kur’an / Peygamber gönderdi. ‘Yol’
gösterdi. Gizli, anlaşılmayan, insanın boyunu aşan, girift bir mevzu yok.
Her yaş grubuna, her mesleğe, meşrebe hitap
ediyor. Üstünlüğün ölçüsü mal mülk, torun torba, şan şöhret değil, takva!
İyi, temiz yaşa. Dürüst, adil, çalışkan,
faal ol. İki günün eşit olmasın. Misyonunu kuşan, vizyonunu hayata geçir. Allah
sana ‘Müslüman’ demiş. Başka başka isimlerle neden oyalanıyor, ayrılıyorsun?”
……………
Abdullah ibni Sebe Yahudi bir ‘Beyaz
Arap’tı. İran’da örgütlendi. Nabza göre şerbet veren ‘ortalık malı’ bir
karakteri vardı. Güçler dengesinde satranç oynamayı severdi.
Fitne atmosferinde, Tahran’ın gazına gelen
Şam’ın statükocu barbarları, çapulcu derebeyleri, feodal ağaları, kartel
yapılanmaları, gölge devlet uzantıları Hz. Ali ile Hüseyin’i şehit ettiler.
Ajan-provokatif eylemlerle, Suriye
toprakları saldırıya açık hale geldi. Hayber Yahudilerinin yadsınamaz bir rolü
vardı. Kutlu Resul’ün Kuzey’e sürdüğü ‘Beyaz Araplar’, ne kadar tefrika varsa
soktular.
Tüm evrenin İslam’ı benimseyeceği,
İngiliz’in Fransız’ın, Ermeni’nin… Müslüman olacağı, eşi benzeri bulunmaz İlahi
Mesajlar varken, talihsiz bir biçimde ümmet bölündü.
Küfür dolu İsrailiyat sözler, tembelci Hint
geleneği, insana körü körüne itaati savunan ‘masumiyet inancı’, la yüs’el
portreler… İslam’a yamandı.
Cebrail’in getirdiği Kur’an’da, kula kulluk
yoktu. Fasit zihniyet, coğrafyayı cehenneme çevirdi.
Şia, Sasani Mecusi inancını formatlamış,
ortaya Fars-İslam Sentezi adında ucube bir şey çıkmıştı. Tahran’da, Kum’da,
Kufe’de… kin ve nefret pompalanıyor, sözümona Hz. Ali’nin, Hüseyin’in
katillerine lanet okunuyordu.
Görünürde ise, şer güçlerle her türlü
ittifak mübahtı.
Artık İslam aradan çekilmiş, İslam adına
garabet yapılar türemişti. Hayber Yahudisi ‘Beyaz Araplar’ bölgede hep var
oldu.
Selçuklu Sultanlarını şehit eden beyni
kirlenmiş Haşhaşiler, ‘Beyaz Araplar’dı.
Osmanlı’yı güçsüz bırakanlar da,
Padişahların Hac yolunu kesenler de, ‘Hac yolu güvenli değil’ fetvasını(!)
çıkaranlar da, bunlardı.
‘Beyaz Araplar’; Yavuz, Mekke’yi Medine’yi
fethedince sindiler, gizlendiler, ama örgütlenmeye devam ettiler. Soy
soyladılar, boy boyladılar. Dillenen her çocuğa atalarının çektiklerini(!)
anlattılar.
Hayber sülalesi, Arap coğrafyasında gölge
iktidarı hiç mi hiç bırakmadı. Yeni nesilleri, ‘Bir gün size göstereceğiz!’
zırvasıyla, Yunan’ın Megao İdea benzeri bir duyguyla yetiştirdiler.
Beni Kaynuka’nın iffetsizliği, Beni
Nadir’in şirretliği, Beni Kureyza’nın sinsiliği üzerlerine çökmüştü. Osmanlı’yı
yıkmak için İngilizle flört eden Suud Ailesi de,
Fahreddin Paşa, Medine’de peygamber
kabrinin halkasına yapışmış, gözyaşı dökerken, etrafını saranlar da ‘Beyaz
Araplar’dı.
Sicim gibi gelen afete rağmen, ümmet
şuurundaki Arap Kürt Türk Çerkes… Suriyeliler, Baas ihanetini püskürtmüşlerdi.
Olmadı Esed’in Şebihaları, olmadı Apo’nun
Hevalleri, olmadı Işid’in Baronları ile yüklendiler.
Moskova’yı, Pentagon’u, kurdu kuşu… imdada
çağırdılar.
Işid’e vurunca Pyd, Pyd’ye vurunca Esed
ciyak ciyak bağırıyor. Dünya, kahrolası bir danışıklı dövüşe şahit oluyor!
Hani daha dün birbirinizi lime lime
ediyordunuz? Demek ki yorgan gidince kavga bitiyordu.
Mevlana, arkadaşlarıyla gezerken, bir köpek
sürüsüne rastlamışlar.
-Hocam, ne güzel de oynaşıyorlar!
-Hele sen aralarına bir kemik at da,
görürsün nasıl oynaştıklarını!
Ne yapsalar boş!
Tarihin eşiğindeki Cerablus destan yazıyor,
Kamışlı zerdüşt ihanete direniyor, Kobani içindeki canavarı atıyor.
Osmanlı bakiyesi Silahlı Kuvvetler, de
facto ilan edip Suriye’yi Haçlı zihniyetten kurtarıyor, ‘Beyaz Araplar’
kaçtıkları kafese geri dönüyor.
Yoksa, ‘Beyaz Araplar’ın işgal altındaki
Filistin topraklarına karşı çıldırtıcı ilgisizliği, işgalin parçası
olmalarından mı kaynaklanıyor?
Tarık Sezai Karatepe