Srebrenitsa: "Küfür tek millettir"
BM yeryüzünün en organize
terör örgütü, NATO egemenlerin yedeğiydi.
Ümmetin yiğitleri ise ‘durumdan vazife çıkararak’, 7 kıtadan
akın akın gelip, oluk oluk kanlarını akıttılar.
Ağrılı Selami Yurdan
şehitlerin ilkiydi.
Bingöllü Edip ile Adil, az
sonra da Ürgüplü Ahmet izledi onu.
Ardından Ebubekir, Renda,
Said, İlhan, Abdülmetin, Yusuf, Güven, Muammer, Ali, Şamil, Müslim, Mehmet,
Mustafa, Ömer, Bahaddin, Ramazan…
Çanakkale’den Hakkari’ye;
Muğla’dan Ardahan’a şehitler ülkesiydi Bosna!
Sade Anadolu’dan değil;
Sudan’dan, Açe’den,
Afganistan’dan, Çeçenya’dan gelip canlarıyla suladılar, Bosna toprağını.
Bilge Kral’ın önderliğinde
süren Kutlu Savaş, zafere ermek üzereydi ki, Sırp soykırımcıların imdadına
Hollandalı işbirlikçiler yetişti.
Zaten Hollanda, asansör devlet değil miydi?
Kızılderili soykırımında,
Afrika’da, kime lazım olursa, lejyonerlerini salan ara rejim ülkesi, gangster bir derebeyi idi.
Hollanda askeri, güvenli bölge
Srebrenitsa’yı koruyordu(!)
Boşnak’ın canı malı namusu
onlara emanetti(!)
Karadziç’in suç ortağı
Mladiç, birkaç Hollandalı askeri rehin alarak(!), toplama kampındaki Boşnakları
istedi.
Karremans’ın “Çekilin!” talimatıyla, 600 Hollandalı,
30bin Boşnak’ı ölüme yolladı.
Tepeler, nehir kenarları,
yollar, patikalar… kaçışan Boşnaklarla doluydu.
Tuzla’ya ulaşabilenler tek
tüktü, soykırımın görgü tanığıydı onlar.
CIA, KGB, MOSSAD, Vatikan…
ellerini ovuşturarak seyrediyordu.
Beyaz Adamın(!) Ruanda
tecrübesinin üzerinden 1 yıl geçmemişti.
1 milyon Hutu/Tutsi’nin
katliam emrini veren, Fransa Belçika terör koalisyonuydu.
Şimdi yeni laboratuar
Srebrenitsa idi.
İlk anda 8bin çocuk kadın
erkek ihtiyar… toprağa düştü.
Annesine sığınan yavru,
masumane sesleniyordu:
“Çocukları küçük kurşunlarla vururlar, değil mi anne?”
Sağ kalanlar mezar eşiyor,
işlem bitince, onlar da yuvarlanıyordu canlı canlı…
Meğer kendi kabirlerini
kazıyorlardı.
Asit kuyularına atılan
bedenler bir anda eriyor, “Parmak
uçlarının birleşeceği” Adalet Günü’ne ısmarlanıyordu.
İş makinaları toplu
mezarların yerini değiştiriyordu. Hangi ceset kime ait, bilinmeyecekti(!)
Şeytanın ajandasındaki her
kötülüğü yaptı, ajanlar.
Eti kemiği yapışmış kadınların/kızların
bedenleri kirletiliyordu, ama ruhları apaktı.
Onlar, konu mankeni değildi;
magazin malzemesi, paparazzi soytarısı olamazdı.
Ped reklamında da
göremezdiniz.
Onlar ümmetin evlatları,
bacılarıydı.
Yıllar sonra Mavi Kelebekler
uçuşmaya başladı, mezarların üzerinden.
Meğer ölü toprağı renk
değiştirince Mavi Kelebekleri çekiyormuş, kendine.
Nerede Mavi Kelebekler
uçuşuyorsa orada toplu mezar vardı.
Boyun kemiklerine sarılı
meşin kılıf içindeki Kur’an’lar, Şahitliği simgeliyordu.
Srebrenitsa bir ders verdi,
dünyaya:
Başkentler işbirlikçidir,
güvenme!
İş bitip de katliamcı
çekilince çikolata yollarlar, alay edercesine.
Bağrımdaki şehit sayım 8372
değil, 30bin, inanma!
Da se ne zaboravi i da se ne
ponovi!
Unutulan soykırım tekrarlanır,
uyuma!
Tarık Sezai Karatepe