Özgürlüğe doğan bir umut
1962
yılında Filistin topraklarının haritalardan silinmek üzere olduğu bir dönemde Yahya
el Sinvar dünyaya geldi. Han Yunus Mülteci Kampı'nda gözlerini açan bu çocuk
daha ufak yaşlarında işgalin ne anlama geldiğini kavradı. Filistin'de doğan her
birey, özgürlük için yanan bir yürek ve kırılamaz bir irade taşımak zorundaydı.
Sinvar’ın yaşamı bu temel değerler üzerine kuruldu.
Zindanlardan
Yükselen Mücadele
1988'de
ömür boyu hapis cezasına çarptırıldığında dahi, Sinvar korku nedir bilmedi.
Karanlık zindanlar onun için özgürlüğe açılan pencerelerdi. Hapishaneler Filistin'in
özgürlük mücadelesindeki zorunlu duraklar olarak görüldü. 2011'deki Vefa-ül
Ahrar anlaşmasıyla serbest bırakıldığında o artık direnişin simgesi haline
gelmişti. Sinvar, özgürlüğün bedelinin ağır olduğunu biliyordu ve bu uğurda her
türlü fedakarlığı göze almıştı.
Sinvar,
Filistin direnişinin sadece bir lideri değil, bir sembolüydü. İsrail’in işgal
politikalarına karşı direnişin en önemli isimlerinden biri haline geldi. Onun
şehadeti, Filistin davasını daha da güçlendirdi ve mücahitlerin iradesini
pekiştirdi. Bu topraklar, şehit kanlarıyla bereketlenmiş ve direnişin sembolü
olmuştur. Sinvar, bu mücadelede önder olarak Filistin halkının onur
mücadelesinde kilit bir isim olarak tarihe geçti.
Bir
Kahramanın Mirası
Sinvar’ın
mücadelesi, sadece Filistin halkına değil, dünya genelinde zulme karşı direnen
tüm mazlumlara ilham kaynağı oldu. Sinvar’ın şehadeti adalet arayışında olan
herkese bir çağrı niteliği taşıyordu. İsrail’in tüm manipülasyonlarına rağmen,
Sinvar’ın direnişi dünya çapında yankı buldu. Sinvar’ın yaşamı ve mücadelesi,
Filistin topraklarında dökülen şehit kanlarının Filistin davasına kazandırdığı
bereketin bir yansımasıdır.
Yahya
el Sinvar’ın mücadelesi ve şehadeti Filistin davasını sahiplenen her birey için
bir onur simgesi olarak kabul edilmektedir. Onun vasiyeti, Filistin halkına ve
gelecekteki nesillere sesleniyordu: "Teslim olmayın, mücadelenizi asla
bırakmayın."
**
Filistin
Halkının Direnişten Başka Çaresi Yok
İsrail
Filistinlilere kendi devletlerini kurma hakkını her fırsatta reddetmiş, Batı
Şeria ve Gazze’yi de içine alan bir İsrail devleti hayalini açıkça dile
getirmiştir. Filistinlilerin topraklarına ve evlerine el koyan bu politikalar
karşısında Filistin halkının direnişten başka bir çaresi kalmamıştır. Mescid-i
Aksa’ya yönelik saldırılar İsrail’in işgal politikalarını daha da
derinleştirmiştir.
Gazze
halkı ise 17 yılı aşkın bir süredir ablukaya ve açlığa mahkûm edilmiş
durumdadır. Filistinliler insanlık dışı koşullarda yaşamaya zorlanıyor ve kendi
topraklarında köleleştirilmeye çalışılıyor. Bu duruma her insan isyan eder.
Tüm
bu adaletsizlikler karşısında Filistin halkı onurlu bir direnişi seçmiştir.
Filistinliler kendi topraklarını, haklarını ve kutsallarını koruma hakkını
savunarak işgale boyun eğmemiştir. Onların direnişi tüm dünya halklarına
zalimlere karşı durmanın önemini göstermektedir.
Filistin
halkının mücadelesi insanlık onurunu savunmanın bir sembolüdür ve bu mücadele,
adalet yerini bulana kadar devam edecektir.
7
Ekim’de başlayan Aksa Tufanı Operasyonu İsrail’in yıllardır Filistin halkına
karşı yürüttüğü işgale ve zulme karşı meşru bir savunma eylemidir. Bu
operasyon, Filistin halkının onurunu ve haklarını geri kazanma mücadelesinin
bir parçasıdır.
BM’nin
birçok kararı ile netleşmiş olan İsrail’in hukuksuz işgaline ve zulmüne karşı
verilen bu mücadele Filistin halkı için olduğu kadar tüm insanlık için de bir
direniş simgesidir. Çünkü bu direniş zulme karşı bir başkaldırıdır ve adaletin
en temel temsilidir.