na'kabre'nin Mirası: Bir Dergiden Ezgiye, Bir Nefesten Direnişe
Bazı isimler
vardır, yalnızca bir kelime değildir. Bir çağrıdır. Bir yankı. Zamanın içinden
yürüyüp gelen ve farklı bedenlere, farklı biçimlere bürünerek hep aynı hakikati
fısıldayan bir hatırlatmadır. “na’kabre” böyle bir isimdi. 2000’li
yılların başında kimi zaman matbaada, kimi zaman fotokopi makinelerinde
çoğaltılarak çıkan bir dergi olarak doğdu. Ruhunu Anadolu’dan, kelimelerini gençliğin
sloganlarından aldı. Anadolu Gençlik camiasının çeperlerinde dolaşan her genç
bir şekilde o dergiye dokunmuştur. O dergiyi şahsen çıkartmaya çalışıyordum,
hamdolsun.
Şimdi, tam
çeyrek asır sonra na’kabre yeniden doğdu. Ama bu kez bir müzikte, bir seste,
bir nefeste. Ezgi sanatçısı Mehmet Ali Harmancı sadece sesiyle değil, yüreğiyle
de bu ismi taşıyor. Ve belki de bu ismin gerçek mahiyetini, zamanlar ötesi
mesajını bir kez daha hatırlattı.
Harmancı’nın
“Tufan” adlı eseri bugünün gençlerine dertli bir yüreğin, ümmetin bağrından
kopup gelen bir çığlığın nasıl sanatla buluşabileceğini gösteriyor. Bu eser,
sadece bir müzik parçası değil; bir çağrıdır, bir ağıttır, bir direniş
manifestosudur. Arabeskten rock'a, rap'ten pop'a savrulmuş genç zihinlerin
karşısına çıkan bir dur deyişidir. Mehmet
Ali Harmancı'nın müziği; dijital altyapısıyla modern ama ruhuyla klasik bir
direniş ilahisidir.
Gençlerin
kablosuz kulaklıklarında yankılanan her kelime, aynı zamanda bir dua gibi
işitilir. Küfrü, anlamsız boşluğu, şehveti değil; ümmetin direnişini anlatan
şarkılarla büyüyen neslin çocukları için Ammar gibi, Fatih Budak gibi, Yusuf Karaburç
gibi na’kabre de yeni yeni eserler sunuyor.
Sözde "trend" listelerinin sunduğu kof şöhretlerin ötesinde,
"Tufan" gibi eserler var artık. Ve bizler, bu eserlerin kıymetini
bilen anne babalar olarak o çocuk koltuklarında elleri dizlerinde sessizce dinleyen
evlatlarımızın gözlerinde bir kıvılcım yakıldığını görüyoruz.
Tarihi boyunca
müzik ümmetin bir taşıyıcısı olmuştur. Endülüs’te, Bağdat’ta, İstanbul’da
ezgilerle fikir taşınmış, notalarla isyan büyümüş, sözlerle nesiller inşa
edilmiştir. Şimdi Mehmet Ali Harmancı ve onun gibi sanatçılar bu kadim misyonun
yeni temsilcileridir. Onların varlığı bize şunu gösteriyor: Duruşu olan müzik
hâlâ mümkündür. Artık gençleri, sadece eğlence değil; anlam arayışı peşinde
olan müzikle tanıştırmalıyız. Ölü toprağını silkin, ayağa kalk, söyle, yaz, çiz…
Mehmet Ali
Harmancı’ya bu çağrıyı taşıdığı için teşekkür ediyoruz. Yeni nesillere, temiz
kelamı, izzetli sesi ulaştırdığı için. Tufan’ı dinleyin. Gözlerinizi kapatın.
Ve hatırlayın: Bu sadece bir şarkı değil, bir duruştur.