Mescid'i Aksa Savaşında Son Durumu
Ortadoğu’da
uzun süredir devam eden Filistin-İsrail çatışması bölgedeki jeopolitik dengeleri
etkilemeye devam ederken son dönemde özellikle Lübnan ve İran özelinde yaşanan
gelişmeler gerilimin tırmanmasına yol açmaktadır. Filistin Diplomasi Merkezi,
İbrani gazetelerinde ve İsrail medyasında yer alan içerikleri ve işgalci İsrail
yetkililerinin Aksa Tufanı ve Gazze savaşı hakkındaki açıklamalarını yakından
takip ederek işgalci İsrail cephesinden günlük bir özet sunmaktadır. Filistin
Diplomasi Merkezi’nin verdiği bilgilerin ışığında yaptığımız değerlendirmeler
şöyledir.
Çatışmanın
genişleme riski ve İran’ın bölgeye müdahil oluşutansiyonun artmasındaki önemli
unsurlar olarak göze çarpmaktadır. Özellikle İran’ın gelişmiş balistik füzeleri
kullanmaya başlamasıçatışma alanlarını genişleterek yeni bir patlama ihtimaline
işaret etmektedir. İsrail ise İran’ın verdiği tepkilere karşı psikolojik bir
savaş stratejisi yürütmektedir. İran’ın cevap veremeyeceği bir karşılık
hazırlığı olarak nitelendirilen bu yaklaşımbölgeyi tam ölçekli bir savaşa
sürükleyebilecek niteliktedir.
İsrail-İran
geriliminin bir diğer boyutu ise nükleer projeyle ilgili yapılan
açıklamalardır. İbrani medyasında geniş yer bulan bu tartışmalarİsrail'in
İran’a karşı vereceği bir sonraki yanıtın nükleer bağlamda şekillenebileceğine
işaret etmektedir. CIA Başkanı William Burns’ün de belirttiği gibiİran’ın
nükleer kapasitesi son yıllarda hızlı bir şekilde gelişmiştir. İran Dini
Lideri’nin 2003 yılında nükleer programı askıya aldığı bilinse debu kararın
değişmesi halinde üretime geçişin sadece birkaç gün sürebileceği tahmin
edilmektedir.
Çatışmaların
genişlemeye başladığı bir diğer cephe ise İsrail’in kuzeyidir. Bu
cephedeHizbullah’ın özellikle balistik ve hassas füze yetenekleri öne
çıkarkenİsrail’in aşırı güç kullanma stratejisine rağmen Hizbullah’ın askeri
gücünü koruduğu bildirilmektedir. Aynı zamandaİsrail’in kuzeyde ve Gazze
Şeridi’nde başlattığı kara harekâtlarıişgal rejiminin savaş taktiklerinin bir
parçası olarak devam etmektedir. Bu harekâtlarbölgenin sivil ve askeri açıdan
imar edilmesine izin vermemeyi hedeflemektedir.
Irak
ve Yemen gibi bölgedeki diğer ülkeler de bu çatışmalardan etkilenmektedir.
Ensarullah’ın, deniz ablukası ve gemileri hedef alarak Filistin direnişine
destek verdiği operasyonlarbölgesel bir etkiye sahip olmaktadır. Batı Şeria’da
ise işgal rejimi baskılarını artırmış ve son bir yılda 12.000’den fazla kişiyi
tutuklamıştır. Ayrıca 800 Filistinli işgalciler tarafından şehit edilmiştir. Bu
baskılar 1948 topraklarını da kapsayacak şekilde genişletilmiş ve ayrım duvarı
güçlendirilmiştir.
Sonuç
olarakFilistin-İsrail çatışması, bölgesel ve uluslararası dengeleri etkileyen
bir boyuta ulaşmış durumdadır. İran’ın askeri kapasiteleri, Hizbullah’ın
direnişi ve Batı Şeria’daki sivil hareketlilik gibi faktörler çatışmanın
geleceğine yönelik kaygıları artırmaktadır. İsrail’in hızlı çözüm stratejileri
ise gerilimi daha da tırmandırmaktadır. Bölgedeki aktörlerin müdahil olmasıbu
çatışmanın kısa vadede sona ermeyeceğine işaret etmektedir.
**
Sadece
Filistin’in Değil İslam’ın Davası
Gazze’de
süregelen savaşsadece bir Filistin meselesi değil; İslam’ın kutsal davasının da
sembolüdür.
Bu
savaşta Filistinliler yalnızca topraklarını savunmak için değil tüm Müslümanların
onuru için direniyorlar. Kassam’ın
mücahitleri yüreklerinde taşıdıkları iman ve inançla işgalci güçlere karşı
durmaya devam ediyorlar. Onların kavgası bütün Müslümanların ve vicdanlı
insanlığın davasıdır.
İsrail'in
Gazze Şeridi ve Batı Şeria'ya yönelik bitmek bilmeyen saldırganlığı bölgedeki
Müslüman halkın özgürlük mücadelesini her geçen gün daha da şiddetlendiriyor.
Mücadele sadece bağımsızlık için değil aynı zamanda onur ve özgürlüğün
korunması adına da yapılıyor. İsrail’in 100 yıla yakın süredir devam ettirdiği
işgaller ve katliamlar karşısında Filistin halkı akıl almaz bir cesaret ve
kahramanlık sergiliyor. Filistinlilerin direnişi adaletin ve haklının yanında
olan herkes için bir ilham kaynağı oldu. Bugün dünyanın hemen bütün
şehirlerinde Filistin bayrağı direnişin sembolü olarak görülüyor. Bu direniş
sadece askeri bir çatışma değil aynı zamanda ahlaki ve hukuki bir mücadeledir.
Peki,
bu savaş neden ve nasıl başladı?
105
Yıllık Büyük İşgal
Bugün
Filistin’de süregelen çatışmaların kökeni sadece birkaç on yıl geriye gitmiyor
ve 7 Ekim’de başlamadı. Osmanlı Devleti’nin son bulmasıyla Filistin
topraklarının işgali başladı. Filistin topraklarının %98,5’i Filistinlilerin
elindeyken 1948 yılına kadar İngiliz sömürgeciliği ve siyonist hareketin
koordinasyonu doğrultusunda Yahudi yerleşimciler Filistin topraklarının
yalnızca %6’sını ele geçirebilmişti. Ancak bu durum siyonist çetelerin Filistin
halkını zorla yerinden etmeye çalışmasıyla değişti. 1948’de İsrail devleti
kuruldu ve o gün bugündür Filistin halkının mücadelesi hiç durmadı. Siyonist
çeteler Filistin topraklarının %77’sini ele geçirip 500’den fazla köyü yerle
bir ettiler, yüzlerce masum insanı katlettiler.
İşgal
1967’de Batı Şeria, Gazze ve Kudüs’ü de içine alacak şekilde genişledi ve bugün
hâlâ devam ediyor.
İsrail
işgali altındaki Filistin halkı her türlü zulme ve baskıya maruz kaldı.
2007’den bu yana Gazze, dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olarak bilinen
bir abluka altında yaşıyor. Filistin halkı barışçıl protestolar düzenleyerek
haklarını talep ettiğinde dahi İsrail bu protestolara ölümcül şiddetle karşılık
verdi. 2018’deki "Büyük Dönüş Yürüyüşü" sırasında yüzlerce Filistinli
şehit oldu, binlerce kişi yaralandı.
Resmi
kayıtlara göre, Ocak 2000 ile Eylül 2023 arasında İsrail güçleri tarafından 11
bin 299 Filistinli öldürüldü, 156 binden fazla insan yaralandı. Bu katliamlar
devam ederken dünya bu zulme sessiz kalmayı seçti.
Hukuk
Hiçe Sayıldı
İsrail’in
işlediği suçlar defalarca uluslararası insan hakları örgütleri tarafından
belgelenmiş olmasına rağmen dünya bu raporlara gözlerini kapadı. BM tarafından
kabul edilen toplam 45 karara rağmen İsrail hiçbir hukuki sorumluluğu kabul
etmedi, bütün kararları hiçe saydı ve saldırılarını durdurmadı. Bu durum Batılı
devletlerin İsrail’i koruma politikasının bir sonucudur.
İsrail
defalarca uluslararası hukuku hiçe saymış, Müslümanların kutsal mekânlarına ve
canlarına saldırmış ve Batı’nın sessizliğiyle bu vahşetlerine devam etmiştir.
İsrail
Filistinlilere kendi devletlerini kurma hakkını her fırsatta reddetmiş, Batı
Şeria ve Gazze’yi de içine alan bir İsrail devleti hayalini açıkça dile
getirmiştir. Filistinlilerin topraklarına ve evlerine el koyan bu politikalar
karşısında Filistin halkının direnişten başka bir çaresi kalmamıştır. Mescid-i
Aksa’ya yönelik saldırılar İsrail’in işgal politikalarını daha da
derinleştirmiştir.
Gazze
halkı ise 17 yılı aşkın bir süredir ablukaya ve açlığa mahkûm edilmiş
durumdadır. Filistinliler insanlık dışı koşullarda yaşamaya zorlanıyor ve kendi
topraklarında köleleştirilmeye çalışılıyor. Bu duruma her insan isyan eder.
Filistin’in
Onurlu Seçimi: Direniş
Tüm
bu adaletsizlikler karşısında Filistin halkı onurlu bir direnişi seçmiştir.
Filistinliler kendi topraklarını, haklarını ve kutsallarını koruma hakkını
savunarak işgale boyun eğmemiştir. Onların direnişi tüm dünya halklarına
zalimlere karşı durmanın önemini göstermektedir.
Filistin
halkının mücadelesi insanlık onurunu savunmanın bir sembolüdür ve bu mücadele,
adalet yerini bulana kadar devam edecektir.
7
Ekim’de başlayan Aksa Tufanı Operasyonu İsrail’in yıllardır Filistin halkına
karşı yürüttüğü işgale ve zulme karşı meşru bir savunma eylemidir. Bu
operasyon, Filistin halkının onurunu ve haklarını geri kazanma mücadelesinin
bir parçasıdır.
BM’nin
birçok kararı ile netleşmiş olan İsrail’in hukuksuz işgaline ve zulmüne karşı
verilen bu mücadele Filistin halkı için olduğu kadar tüm insanlık için de bir
direniş simgesidir. Çünkü bu direniş zulme karşı bir başkaldırıdır ve adaletin
en temel temsilidir.