202411 - Vakıf Katılım - Finansal Çözümler (160x600 Sol)
202411 - Vakıf Katılım - Finansal Çözümler (160x600 Sağ)

21 Ekim 2024

​Mescid'i Aksa Savaşında Son Durumu

 

Ortadoğu’da uzun süredir devam eden Filistin-İsrail çatışması bölgedeki jeopolitik dengeleri etkilemeye devam ederken son dönemde özellikle Lübnan ve İran özelinde yaşanan gelişmeler gerilimin tırmanmasına yol açmaktadır. Filistin Diplomasi Merkezi, İbrani gazetelerinde ve İsrail medyasında yer alan içerikleri ve işgalci İsrail yetkililerinin Aksa Tufanı ve Gazze savaşı hakkındaki açıklamalarını yakından takip ederek işgalci İsrail cephesinden günlük bir özet sunmaktadır. Filistin Diplomasi Merkezi’nin verdiği bilgilerin ışığında yaptığımız değerlendirmeler şöyledir.

 

Çatışmanın genişleme riski ve İran’ın bölgeye müdahil oluşutansiyonun artmasındaki önemli unsurlar olarak göze çarpmaktadır. Özellikle İran’ın gelişmiş balistik füzeleri kullanmaya başlamasıçatışma alanlarını genişleterek yeni bir patlama ihtimaline işaret etmektedir. İsrail ise İran’ın verdiği tepkilere karşı psikolojik bir savaş stratejisi yürütmektedir. İran’ın cevap veremeyeceği bir karşılık hazırlığı olarak nitelendirilen bu yaklaşımbölgeyi tam ölçekli bir savaşa sürükleyebilecek niteliktedir.

 

İsrail-İran geriliminin bir diğer boyutu ise nükleer projeyle ilgili yapılan açıklamalardır. İbrani medyasında geniş yer bulan bu tartışmalarİsrail'in İran’a karşı vereceği bir sonraki yanıtın nükleer bağlamda şekillenebileceğine işaret etmektedir. CIA Başkanı William Burns’ün de belirttiği gibiİran’ın nükleer kapasitesi son yıllarda hızlı bir şekilde gelişmiştir. İran Dini Lideri’nin 2003 yılında nükleer programı askıya aldığı bilinse debu kararın değişmesi halinde üretime geçişin sadece birkaç gün sürebileceği tahmin edilmektedir.

 

Çatışmaların genişlemeye başladığı bir diğer cephe ise İsrail’in kuzeyidir. Bu cephedeHizbullah’ın özellikle balistik ve hassas füze yetenekleri öne çıkarkenİsrail’in aşırı güç kullanma stratejisine rağmen Hizbullah’ın askeri gücünü koruduğu bildirilmektedir. Aynı zamandaİsrail’in kuzeyde ve Gazze Şeridi’nde başlattığı kara harekâtlarıişgal rejiminin savaş taktiklerinin bir parçası olarak devam etmektedir. Bu harekâtlarbölgenin sivil ve askeri açıdan imar edilmesine izin vermemeyi hedeflemektedir.

 

Irak ve Yemen gibi bölgedeki diğer ülkeler de bu çatışmalardan etkilenmektedir. Ensarullah’ın, deniz ablukası ve gemileri hedef alarak Filistin direnişine destek verdiği operasyonlarbölgesel bir etkiye sahip olmaktadır. Batı Şeria’da ise işgal rejimi baskılarını artırmış ve son bir yılda 12.000’den fazla kişiyi tutuklamıştır. Ayrıca 800 Filistinli işgalciler tarafından şehit edilmiştir. Bu baskılar 1948 topraklarını da kapsayacak şekilde genişletilmiş ve ayrım duvarı güçlendirilmiştir.

 

Sonuç olarakFilistin-İsrail çatışması, bölgesel ve uluslararası dengeleri etkileyen bir boyuta ulaşmış durumdadır. İran’ın askeri kapasiteleri, Hizbullah’ın direnişi ve Batı Şeria’daki sivil hareketlilik gibi faktörler çatışmanın geleceğine yönelik kaygıları artırmaktadır. İsrail’in hızlı çözüm stratejileri ise gerilimi daha da tırmandırmaktadır. Bölgedeki aktörlerin müdahil olmasıbu çatışmanın kısa vadede sona ermeyeceğine işaret etmektedir.

 

**

 

Sadece Filistin’in Değil İslam’ın Davası

 

Gazze’de süregelen savaşsadece bir Filistin meselesi değil; İslam’ın kutsal davasının da sembolüdür.

 

Bu savaşta Filistinliler yalnızca topraklarını savunmak için değil tüm Müslümanların onuru için direniyorlar.  Kassam’ın mücahitleri yüreklerinde taşıdıkları iman ve inançla işgalci güçlere karşı durmaya devam ediyorlar. Onların kavgası bütün Müslümanların ve vicdanlı insanlığın davasıdır.

 

İsrail'in Gazze Şeridi ve Batı Şeria'ya yönelik bitmek bilmeyen saldırganlığı bölgedeki Müslüman halkın özgürlük mücadelesini her geçen gün daha da şiddetlendiriyor. Mücadele sadece bağımsızlık için değil aynı zamanda onur ve özgürlüğün korunması adına da yapılıyor. İsrail’in 100 yıla yakın süredir devam ettirdiği işgaller ve katliamlar karşısında Filistin halkı akıl almaz bir cesaret ve kahramanlık sergiliyor. Filistinlilerin direnişi adaletin ve haklının yanında olan herkes için bir ilham kaynağı oldu. Bugün dünyanın hemen bütün şehirlerinde Filistin bayrağı direnişin sembolü olarak görülüyor. Bu direniş sadece askeri bir çatışma değil aynı zamanda ahlaki ve hukuki bir mücadeledir.

 

Peki, bu savaş neden ve nasıl başladı?

 

105 Yıllık Büyük İşgal

 

Bugün Filistin’de süregelen çatışmaların kökeni sadece birkaç on yıl geriye gitmiyor ve 7 Ekim’de başlamadı. Osmanlı Devleti’nin son bulmasıyla Filistin topraklarının işgali başladı. Filistin topraklarının %98,5’i Filistinlilerin elindeyken 1948 yılına kadar İngiliz sömürgeciliği ve siyonist hareketin koordinasyonu doğrultusunda Yahudi yerleşimciler Filistin topraklarının yalnızca %6’sını ele geçirebilmişti. Ancak bu durum siyonist çetelerin Filistin halkını zorla yerinden etmeye çalışmasıyla değişti. 1948’de İsrail devleti kuruldu ve o gün bugündür Filistin halkının mücadelesi hiç durmadı. Siyonist çeteler Filistin topraklarının %77’sini ele geçirip 500’den fazla köyü yerle bir ettiler, yüzlerce masum insanı katlettiler.

 

İşgal 1967’de Batı Şeria, Gazze ve Kudüs’ü de içine alacak şekilde genişledi ve bugün hâlâ devam ediyor.

 

İsrail işgali altındaki Filistin halkı her türlü zulme ve baskıya maruz kaldı. 2007’den bu yana Gazze, dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olarak bilinen bir abluka altında yaşıyor. Filistin halkı barışçıl protestolar düzenleyerek haklarını talep ettiğinde dahi İsrail bu protestolara ölümcül şiddetle karşılık verdi. 2018’deki "Büyük Dönüş Yürüyüşü" sırasında yüzlerce Filistinli şehit oldu, binlerce kişi yaralandı.

 

Resmi kayıtlara göre, Ocak 2000 ile Eylül 2023 arasında İsrail güçleri tarafından 11 bin 299 Filistinli öldürüldü, 156 binden fazla insan yaralandı. Bu katliamlar devam ederken dünya bu zulme sessiz kalmayı seçti.

 

Hukuk Hiçe Sayıldı

 

İsrail’in işlediği suçlar defalarca uluslararası insan hakları örgütleri tarafından belgelenmiş olmasına rağmen dünya bu raporlara gözlerini kapadı. BM tarafından kabul edilen toplam 45 karara rağmen İsrail hiçbir hukuki sorumluluğu kabul etmedi, bütün kararları hiçe saydı ve saldırılarını durdurmadı. Bu durum Batılı devletlerin İsrail’i koruma politikasının bir sonucudur.

 

İsrail defalarca uluslararası hukuku hiçe saymış, Müslümanların kutsal mekânlarına ve canlarına saldırmış ve Batı’nın sessizliğiyle bu vahşetlerine devam etmiştir.

 

İsrail Filistinlilere kendi devletlerini kurma hakkını her fırsatta reddetmiş, Batı Şeria ve Gazze’yi de içine alan bir İsrail devleti hayalini açıkça dile getirmiştir. Filistinlilerin topraklarına ve evlerine el koyan bu politikalar karşısında Filistin halkının direnişten başka bir çaresi kalmamıştır. Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılar İsrail’in işgal politikalarını daha da derinleştirmiştir.

 

Gazze halkı ise 17 yılı aşkın bir süredir ablukaya ve açlığa mahkûm edilmiş durumdadır. Filistinliler insanlık dışı koşullarda yaşamaya zorlanıyor ve kendi topraklarında köleleştirilmeye çalışılıyor. Bu duruma her insan isyan eder.

 

Filistin’in Onurlu Seçimi: Direniş

 

Tüm bu adaletsizlikler karşısında Filistin halkı onurlu bir direnişi seçmiştir. Filistinliler kendi topraklarını, haklarını ve kutsallarını koruma hakkını savunarak işgale boyun eğmemiştir. Onların direnişi tüm dünya halklarına zalimlere karşı durmanın önemini göstermektedir.

 

Filistin halkının mücadelesi insanlık onurunu savunmanın bir sembolüdür ve bu mücadele, adalet yerini bulana kadar devam edecektir.

 

7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanı Operasyonu İsrail’in yıllardır Filistin halkına karşı yürüttüğü işgale ve zulme karşı meşru bir savunma eylemidir. Bu operasyon, Filistin halkının onurunu ve haklarını geri kazanma mücadelesinin bir parçasıdır.

 

BM’nin birçok kararı ile netleşmiş olan İsrail’in hukuksuz işgaline ve zulmüne karşı verilen bu mücadele Filistin halkı için olduğu kadar tüm insanlık için de bir direniş simgesidir. Çünkü bu direniş zulme karşı bir başkaldırıdır ve adaletin en temel temsilidir.