26 Kasım 2024

Medeniyetçi milliyetçiliğin aklı yahut Nurettin Topçu'da gönül aklı

 

 

İnsanda bulunan düşünme yeteneğinin iki merkezden gerçekleştiğini kültürümüz bize öğretiyor. Bunlardan birisi beyin ve akıl, diğeri kalp ve gönül merkezidir. İnsanın kendi varlık kapasitesini bilmesi, varlığı bilme imkânının da sınırlarını belirler. Ferdin kendözünü bilmesi onun varlığın özü ile hakikat üzerinden kuracağı bir irtibat ile öz-biçim terkibi ve ahengi içerisinde hayat içinde kendini gerçekleştirmesini mümkün kılar. İşte kişide düşünme imkânlarının alanı bu alâkanın da derinlik ve genişlik alanını gösterir. O vakit kalbimizin düşünme pratiğinde neler olabilir? Aşk ve edeb medeniyeti olan mânâ dünyamızda tevhid ve amelin bizi vardıracağı bilgelik ve saadet şehrimizi nasıl erdemli kılar? Bizim medeniyetimiz toplum-devlet-şehir kurarken kendi içinde bir olgunlaşma, erdem ve bilgelik gayesi güder. Bu naif bir iyi niyet ya da teorik bir avarelik; temenni değirmeninde laf dövmek asla değildir. Düşünen kalp ile insan beyninde ve aklında olanı kalp-gönül ikilisiyle nasıl yapar? İnsan beyin-akıl ve kalp-gönül hâllerinden müteşekkil bir mecmuadır, demek fazla mı mübalağa taşır. İnsan kalbinde gönlüyle düşünürken, tıpkı beyninde aklıyla düşündüğünde olduğu gibi, birtakım hâlleri, kavramları ve yöntemleri takip ederken neler yapar ve yaşar? Tasavvuf bunun ilmi midir? Fıtratın mizacını bulması nedir? İşte tam burada ahlâk gündeme gelir. Bir hadiste “ahlâk dinin kabıdır”, denilirken ne kastedilmiştir? Kalbin gönül üzerinden düşünmesinde insan sevgi ve aşk yolunda nasıl oluşur? Sözün bu yerinde merhum Nurettin Topçu’nun yörüngesine girmek doğru olacaktır: Topçu’nun“Sevgiden ayrılmayan hürmet, ahlâkımızın temelidir. Hürmet hayatın her sahasında, ailede, okulda, alışveriş yerinde, gazetede, siyasette, sanatta ve dinde yaşatılır.” (N. Topçu, Kültür ve Medeniyet, İst., 2008, s. 81.), tespitleri sevginin doğurduğu hürmet, hayata tüm alanlarda bir düzen kavramı olarak gönül aklımızca ortaya konur gibidir. İnsan bir saygı varlığıdır. İçine çiçeklenen ve göklere doğru büyüyen bir mefkûre sevgi ile kendini var eder. Sevmek onun öncülüdür. Kendini bilmenin yolu sevmek ve belki de önce kendini anlamak ve sevmekle başlar. Marifet ve muhabbet kavramlarının özünün kaynağı da burası olmalıdır. Saygı duymak sevgi ile birlikte yol aldırır. Bu iki kavram esasen insanın yer kürede kendini var hissetme meseleleri olarak ortaya çıkmaktadır. Bir medeniyet insan tasavvurunda hangi tohumu taşıyorsa toprağında sürgünler o çiçeği açar, o meyveyi verir. Hülasa aslında ne varsa faslı o olur. Topçu’nun Saygıyı duyan insanın asıl kendi ruhunda büyüklük yaşanmaktadır. Saygısı ne kadar çok ise insan o kadar büyüktür. Büyük ruhlar, büyük saygıların barındığı yerdir (N. Topçu, Ahlak, İst., 2005, s. 37-38.), yaklaşımı aslında insan içinde ne varsa onu sızdırır sözünü düşündürmektedir. Bilgelik tohumu yeşertmek isteyen bir medeniyet buna göre insan var ederken mitolojileri teolojiyle ya da çıkarla sarmalayan kutsalımsı yaklaşımlar da buna muvazi bir hâli tevlit ederler. Küpün içinde ne varsa kaymağı ondan olur ve içinden o sızar. İşte kalp gönülde düşünürken sevgi ahlâkı ile hürmet duygusu içinden insanın kendisi ve varlıkla ilişkisi üzerinden bilgeliğin yolunu var etmeye çalışır. Kalp tam buradan kendini bildiğinde diğer bir hâl de onu takip eder. Kutadgu Bilig’de fayda prensibi ile ortaya konulan diğeri için beklentisiz iyi isteme ve bunun için çalışma hâlini gönül düşünmeye başlar ve akıl bunu idrak eder.

 

İşte tam o yerde insan çevreye başka nazarla bakarak düşünmeye başlar. Topçu’nun Hürmet benliğimizden taşarak âleme yayılan bir hâl olunca, her şeyin her varlığın ve özellikle her insan ruhunun nefsimizden ziyade sevilmesi demek olan merhameti doğuruyor. O âlemdeki sefaletin, büyük bir gözle yüksek bir güneşten seyredilmesi gibidir. Bütün varlıklara külli irade olarak uzanamayışın, bütün sefaletleri kemale ulaştıramayışın yalvaran azabıdır. N. Topçu, İslâm ve İnsan Mevlana ve Tasavvuf, İst., 2008, s. 91.) tespitleri ile bize merhamet kavramını anlatır. Kutadgu Bilig bu mânâda bir gönül yerinden siyaset ve medeniyet bakışını anlatan bir eser olarak medeniyetimizin gönül hâlini makul kılarak bize ilkeler üzerinden konuşur. Türklerin medeniyetçi aklı gönül ve aklın, öz ve biçimin ahenkle birleştiği yerde başlıyor. Burada ne soyluluk ne burjuvalık vardır. Bilgeleşen bir insan ve toplum hâli anlatılır. Yusuf Has Hacip, Ahmet Yesevi gibi şahsiyetler kategorik değer ikonları olmanın ötesinde mahiyete dair önemli birer abide hükmündedirler. Yaratılanı yaratandan ötürü seven Yunus’un dünyası da aynı kaynaktan beslenir; sade, samimi lakin derunî ve insanî. Nihayetinde sevginin gönül ve kalpteki düşünme eyleminin sonucu olarak aşk ile birlikte zuhuru anlaşılabilir bir şey olmanın ötesinde insan tarafından kavranabilir makul bir yer hâline geldiği nokta Türklerin medeniyetçi aklının teşekkül ettiği yerdir. Bu sıradan ve sürükleyen bir maneviyatçılık olmayıp Farabi tarafından nazariyesi yapılan saadet/mutluluk yani erdem şehrinin zeminidir. Medeniyetçi milliyetçilik de bununla ilgilidir. Merhamet bu bakımdan aklın bir erdemi olmakla birlikte kalbin gönül ile düşünmesinin hâsılasıdır. Topçu’nun tabiri ile Merhamet, âlemşümul bir ruh hareketi, sonsuz bir sevgidir. Merhamette ilahi bir sima barınır. O, kin ve garazkârlık gibi, egoizm ile kuvvetten de nefret edicidir. Merhamet, insanî zaaflar cinsinden pasif bir ruh hâli değildir; insanın kendine üstün bir kudretin, ebedî olması istenen varlığın zevalini seyretmesidir. (N. Topçu, Yarınki Türkiye, İst., 2010, s. 47.) Zamanın güç ve çıkar toplumu kendi medeniyetinde kalp ve gönül üzerinden düşünmeyi hamakat sayıyor. Doğuda kadim değerlerden dem vurulan her yerde de bu sesin akisleri duyulunca ne yazık ki insanlık başı boz kalıyor. Abdulmuttalib’in develeri hâlâ Ebrehe’nin elinde. Kabe’yi sahibi korur! Bizim medeniyetçi milliyetçiliğimiz insanlık davamızın dilimiz ve dinimiz üzerinden kendimizi ve kendözümüzü anlama eylemidir. Bir medeniyet kuran millet kendi köklerini destanlarından mitolojik zamanlarından tanırsa kendini de beyin-akıl ve kalp-gönül ahengindeki bir insaniyet ile kuracağı insanlararası bir yerde bulur. Topçu merhumun dediği gibi: Kur’an’ın bize anlattığı kalp adamı da Hz. İsa’nın söylediği gibi merhametle düşünenler, merhametle görenler, ancak merhametle tanıyanlardır. Alemi içinden tanıyışın sırrını veren merhamet, bizi hayata bağlayan en büyük kuvvettir. Topçu, Yarınki Türkiye,s. 189.)

 

 Modernlik ararken kendi bahçesindeki hazineleri uzak diyarlarda bulma çabası içindeki yığınlar bigâne yıllar kaybediyorlar. Bir de kendi bahçesini tarumar edip kuşa kurda yem edenler var tabii ki. İdeolojik ve iktidar hesapları ile tüketilen kaynaklar ve verilen zayiat ise diğer yandan telafisi güç durumlar oluşturuyor. Hürmet ve merhametin birer naif insanlık durumu olmanın ötesinde bir düşünce biçimi, hayat tarzı ve dünya görüşü olduğunu fark etmek kendözümüz yolunda şüphesiz fayda ve iyilik istikametinde medeniyetimize kıvam kazandıracaktır. Bunu söylemek ötesinde eylemekle yaşamak ise yapmadığınız şeyleri söylemeniz Allah nazarında en tiksinti verici şeydir, ikazına muhatap olmaya yol açmaz mı? Medeniyetçi milliyetçilik ahlâkında millet nasıl köklerinden beslenir ise milletin değer dünyası da kendi mânâ menbaları ve insanlığın bilgelik kaynakları ile mayalanır. Burada tevhidi düşünmek ve hermetik bakışı göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyoruz.  Kendözümüze medeniyet merkezli baktığımızda devlet-toplum-şehir üçlüsü bahsedilen kavramların ahlâk kabı içinde kendiliğini düşünmeye başlar.

 

Hak için Olsun

Vesselam