03 Aralık 2024

​Medeniyetçi milliyetçiliğin adalet ilkesi yahut Nurettin Topçu'nun adalet tefekkürü

İnsan bazen içine doğru çiçek açarken kimi vakit de içine doğru kırılır. Kendi kırıkları ile canı yanarken insanın tebessümle bakması ise başka bir âleme dair hâl olsa gerek. Hakkaniyet ve insafın gölgeleşip hayattan çekildiği anlar, zamanlar, asırlar insanın ve insanlığın içine doğru kırıldığı vakitlerden olarak görülebilir.  Bosna’da ağlayan bir kadının gözleri, Karabağ işgalinde feryat eden bir annenin avazı, Kerkük’te, Kıbrıs’ta gözyaşına kan bulanan hanımlar, Gazze’de kandan günlerde hayat gemisi yüzdüren o mücahideler hep içine doğru çiçeklenmeyi beklerken kuyuya düşen ve içine doğru kırılan insanın hallerini gösterir. Esasen zulüm, yahut cahiliye insanlığın ufkunda ne zaman görülse yaşanacak olan mukadder durum dünyanın herhangi bir yerinde bundan farklı değildir. Güney Amerika, Afrika, Uzak Asya bu kabilden kırılmalar kıtası olarak modern zamanları yaşamıyor mu? Bunca mazlumiyet ve istismar içinde Nurettin Topçu’nun enfes tespiti ile başlayalım: Mazlum yaşamaya razı olan, adaletsiz insandır. Adil insan, istismar etmeyen ve istismar edilmeyen insandır.

            Bunların yaşandığı yerde medeniyetçi milliyetçiliğin merhamet ilkesi yok olmuş lakin esasen onun oluşturacağı bir insanlık müştereği de görünmez olacaktır.  Merhamet, içtimaî nizam içinde afakî bir müşterek ölçü hâline geldi mi adalet adını alır. Merhametle mesuliyetin dışında, kendiliğinden var olan objektif (afaki) adalet, gerçekten adalet sayılmaz. Adil insan, merhametli ve mesul insandır. Hakiki adalet, ruhi cevher olan merhametin cemiyet içerisinde eşitlikle yapılan tatbikatıdır. Merhamet ve mesuliyet iradesine sahip insanın adil olmamasına imkân yoktur. (Topçu, İslâm ve İnsan, Mevlânâ ve Tasavvuf, 93-96.) İnsanın adalet bilgeliğine ulaşması için akıl, kalp ve şehvet güçlerinin itidal bulması gerekir. Merhamet ilkesi mesuliyetle birlikte hayatımızda nizam bularak müşterek bir hâle gelirse toplum adalet erdemi taşırken, devlete bu teşkilatın yansıması ise adalete müstenit hukukun ve kanunun oluşmasını sağlar ve şehir ve şehirler, ülke ve ülkeler genel olarak merhamet ve mesuliyet ilkesi ile insanî olanı cahiliye olanın karşısına diker. İnsanların hangi değer maskesi taktıklarından bağımsız olarak adalet, bir ahlâk ilkesidir ve tüm iddiaların test edildiği bir miyardır. İstediğiniz kadar bilgece ve derunî şeyleri temsil ettiğinizi iddia edin bir kritik andaki duruşunuz kadar iddianızdan nasiptarsınız demektir. Benden olmayana benden olan kadar mesafede durabiliyorsanız medeniyetçi milliyetçilik nazarında kemâl olana yakınlığınızın sınavından geçiyorsunuz demektir.

 

            Adaletin hakla, hukukla ilgisi kadar liyakatla da alâkası vardır. Esasen ahlâkın meseleleri bir halı örgü ve düğümleri gibi bütün hâlinde mânâlı bir hâl oluşturur. Adalet meselesi bir şeye layık olmak noktasında da yine insanların dikkat etmesi zarurî olan bir ilkedir. Topçu Bey’in kavlince Adalet, herkese layık olduğunu vermektir. Adaletin temelinde eşitlik bulunmakla beraber, her zaman eşitlikle beraber olmayabilir. Çünkü herkesin layık olduğu şeyler başkadır. Bir şeye layık olmanın, yani ona hak kazanmanın şartları ferdin kullandığı kabiliyet ve onun ihtiyaçlarıdır. (Topçu, Ahlâk, 92.) İşte burada toplumun kendi haklar hiyerarşisi içerisine eşitlik ilkesi liyakat ile birlikte gelir. Bir şeye layık olanın orada olması adalet oluyorsa Hz. Mevlânâ’nın dediği üzere çiçekleri sulamaksa adalet, dikenlere su vermek zulüm olmaktadır.

 

            Kutadgu Bilig’de Yusuf Atam iyilik diye bir ilke ortaya koymuştur. İnsanın neden ve niçin adalet yolunda olması gerektiğine dair eylem psikolojisini var eden yaklaşımın temelinde iyilik vardır. İnsan iyi ise adil olmak ister. İyiliği emredip kötülükten sakınma ilkesi de buna dair bir bilgeliğe çağrıdır. Bütün iyilikler bilginin faydasıdır. Sen her iki dünyayı arzu ediyorsan, bunun çaresi iyilik yapmaktır. İyi, halka faydalı olan ve bundan dolayı ona zevk veren şeydir. İyinin vasfı faydalı olmaktır. (Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, 27-26, 240), derken Yusuf atam asırlar öncesinden zamanın modern mi eski mi yeni mi olmasından bağımsız bir ilkeyi medeniyet hayatımız içinde Türkistan’da ortaya koymuş idi. Bu bir retorik ya da temenni değil insan olmanın potansiyel halinden bilgelik arayan bir medeniyetin insan tasavvurunun ortaya konulması idi. Amasız fakatsız, lâkinsiz anlaşılması gereken bir durumdan bahsediliyor. İşte tam burada “modern” zaman bilgemiz Nurettin Topçu o eski mânâyı yeniden hayatımıza söyler. İyiliği emreden vicdanın yarattığı duygu, bizi adalet yolunda harekete geçirmektedir. Böylece merhamet, adaletin kaynağı olmuş olur. Adalet, onun akıl ölçüsüne girmiş sonucudur. Merhamet, adaletin de kaynağıdır. Fakat birincisi içsel ve doğuştandır, ikincisi dışsal ve düşünülmüştür. Adalet öğrenilir, lakin merhametli doğulur. (Topçu, Ahlâk, 97.) Bizi harekete geçiren şey korku, kaygı, siyaset değil vicdanın iyilik hâlinin medeniyet ilkesi olarak toplum, devlet, şehir hayatında teşkilatlanmasıdır. Bu bakımdan aklımızı kullanarak medeniyetçi milliyetçilik olarak bahsedilen çerçevenin içinde merhamet, mesuliyet, liyakat ve adalet ilkelerini bir politik mevzu olarak değil insanın kâmil, erdemli olması yolunda bir mesele olarak algılamak gerekmektedir. Şahsiyet denilen şey de tam burada parlar. Hak burada zuhur eder. Bir denge şahsiyetinin ortaya çıkması gereklidir: Başkaları için yaşayan, başka yaşayışların gayeleri ile hareket eden insan, adil insan değildir. Adil olabilmek için, hür yaşayabilecek kadar kuvvete kavuşmak, benliğinde bu kuvveti yaratmak lazımdır. Mazlum yaşamaya razı olan, adaletsiz insandır. Adil insan, istismar etmeyen ve istismar edilmeyen insandır; zorbalığa karşı gelen insandır, hakikati kuvvet yapan insandır. Ancak bu insan, hareket ahlâkının samimi sahibidir. (Topçu, Yarınki Türkiye, 25-27.) Hakikati kuvvet yapanların medeniyetini aramaktır, medeniyetçi milliyetçilik. Kendi mitolojik çağından destan devrine tarihinde şahsiyetini bilen fert bunu kendi ahlâk tarihi içinde yaşayarak insanlık hikâyesine dönüştürür demek yanlış olur mu? Modern zamanın Türkleri, Türkistanlılık mefkûresi içinde medeniyetçi milliyet hareketi içerisinden bunları tefekkür eden hayatın mensuplarıdır. Burada müntesip olunan değil mesul olunan vardır. Adalet ise retorik bir uyuşturucu yahut güzelleme değil su gibi hava gibi hayatta yaşanan bir değerdir. İçimizdeki kırıklar belki de bir zaman sonra çiçeklerin zemini olur. İnsan bilgeleştikçe medeniyette olgunlaşır.

 

Hak için olsun

Vesselam