Mavi Marmara kızıla boyandı!
Arkada bıraktılar, tüm fasit davaları. Düştüler yola.
“Artık
demir almak günü gelmişse zamandan / Meçhule giden bir gemi kalkar, bu
limandan”
Baktılar ve gördüler ki, ülkede işler
kördüğüm ve çözüleceği de yok!
İyisi mi kulaç atmak kardeşliğe, acı ile
pençeleşen Hanzele yüzlülerle kaynaşmak! “Biz
geldik!” diyebilmek!
“Burda
kalsak boğulacağız, sorunlar yumağında kaybolacağız. Ne saflar netleşiyor, ne
de taraflar belirgin.
Dün
‘özgürlük
özgürlük’ diyen, bugün statükoyla el
ele! Akşam mü’min yatan, sabah münkir kalkıyor. Sonra başlıyoruz, sen ben
kavgasına!
Çürüdük,
içimiz geçti, ağzımız çiriş çanağı gibi. Belki uzaklardan bir rüzgar,
ferahlatır benliğimizi!
Rotamız
Gazze, yükümüz insani yardım!”
Kıbrıs’tan ayrılırken, son kara
parçasına buğulu gözlerle bakabilmek de varmış!
İşte yaklaşıyorlar…
Güvertede, davudi sesiyle bir gönüllü,
Kurtuluş’a çağırıyor. Şunun şurasında bir-iki saat uyumuş bedenler, hayatlarının en anlamlı abdestini
alıyorlar.
Sanki
Kisra’nın sarayı yıkılıyor, yüzlerine su değince. Firavun, Kızıl Deniz’e gark
oluyor, başına meshedince.
Bizans darmadağın, secdeye yönelince. Sasani
can çekişiyor, tekbirle Bir’leyince. Rüku bir tavırdır, bugünün Kayser’ine.
Daha Kıble’den kalkmadan sırası geliyor,
şehitlerin. Ölüm Meleği muştuluyor bilinçaltına, şehadeti.
Havadan indirmeyle, denizden bindirmeyle
Ben Guryo’nun çocukları saldırıyor, dört bir yandan. Kahrolası
Yahudi, ibret almaz zamandan.
O an her şey kayıttadır. Kiramen Katibin yazmaktadır, olup biteni. Kevser’in
dostlarını, can yakıcı ateşin müdavimlerini… Yazmaktadır, zulme sessiz kalanı.
“Bu
da nerden çıktı, uykumuzun arasında!” diyen koltukzedeyi.
Zorbadan izin almadan lavaboya bile
gidemeyen sahte mülteciyi, kurulmuş
düzeneği patlak veren ‘otorite sapkını’nı
yazmaktadır.
‘Başınız
sağolsun!’
dese İsrail’i darıltır, demese müslümanı…
Tercihi Telaviv, otoritesi Şimon Peres!
Ecevit’e
şefaat edecekti, tüh, şimdi de Peres çıktı başına!
…………………………………….
Saatler
4.30’a ayarlıdır. Dünyanın yarısı gıpta ile, yarısı da
elini ovuşturarak izlemektedir, mübarek cihadı.
Birazdan siyah iplik beyazından
ayrılacak, güneş Akdeniz’e bir başka doğacaktır. Ay şahit, yıldızlar şahitken,
nöbet sırası güneştedir. Güneş de dile gelecek,
Cenabet bir Siyonist, kan revan olmuş
gaziyi, karga tulumba taşımaktadır.
Gördüm, İzzettin ruhluların çapraz sorguda kıvrılmayan dilini, göğe
uzanan şehadet parmağını, insan ile
hayvan arasındaki insanlık farkını gördüm.
Gördüm, işkence yaptıkça çılgına dönen
yahudinin kudurmuş gözlerini, dünyaya
midesinden bağlı Arz-ı Mev’ud uşağını gördüm.”
…………………………………….
‘Yerkürenin
umudu Mavi Marmara bir başarsa!’ diye el açıp niyaz edenlere, bir bilge
kişinin verdiği moral yetti de arttı bile:
“Zafer
seferdir”
Yeryüzü terimlerine inat, kendi
literatürleriyle cevap veriler:
“Sefer ile memurduk, vazifemiz tamam.
Bir dahaki gazamız, Kırgız Yurdu’na.
Etnik metnik derken Özbek canlara
kastettiniz. Oysa hepiniz Adem’diniz. Aranıza kan girdi, can yitti. Şimdi ne
olacak haliniz?”
Milliyetçilik
hangi kıtaya huzur getirmiş, kim gülmüş bölücülükle?
Unutmayın ki, dünyanın en ilkel
görüşüdür milliyetçilik.
Osmanlı’yı
en son bölen ülke Türkiye.
Sonra çıkar bir akl-ı evvel, kılıf
uydurur, bir de:
‘Bizimkisi müspet milliyetçilik,
menfisinden değil(!)”
Menfisini
de gördü dünya, müspetini de.
Eta’sı, Kızıl Tugaylar’ı, Asala’sı,
Pkk’sı, Ergenekon’u, Tit’i, Baas’ı, 17 Kasım’ı…. Köprüler yıktılar, ocaklar
söndürdüler.
Biz
size modern yazarların(!), gölgesinden korkan şairlerin, kan emici vampirlerin
kitaplarıyla gelmedik. Kırgız’ı, Özbek’i kardeş kılan Yüce
Mesaj’ı getirdik size.
Bir, İslam’la tanıştığınız 700’lü
yıllara bakın. Manaslı, Kutadgu Bilgli, Atabet’ül Hakayıklı yıllara…
Bir de sokakları ceset yüklü 2000’lere…
Nasıl kıydınız suçsuz bedenlere, yoksa Şaron mu öğretti size, Sabra’yı,
Şatilla’yı?
Siz kardeş olmadan, suçlular bedel
ödemeden ayrılmayız buradan.”
………………………………..
Sonra Afgan’la buluşurlar, Penşir
Vadisi’nde.
“Biz
Mavi Marmara’yız, gazilerimizle geldik size. Birleşin ve kovun Haçlı’yı
kapınızdan. Yoksa Karzailer bitmez aranızdan.”
Örnek alın bizleri. Ben Abdülhamit, Çubuk’tan. Sünni derler bana. Ben de Ali Ekber, yine
Çubuk’tan. Alevi’dir adım. Hakikaten yaşarım, Ali gibi. Her Alevi, olsa keşke
benim gibi.
Mavi Marmara gemi değildir sadece,
okuldur aynı zamanda, bir çağrıdır çağlardan çağlara. Önderimiz Musa’nın gemisi gibi.
Binen mutludur, binemeyen hasret gider, sevgiye kardeşliğe…