09 Kasım 2024

Marco Polo'dan İsrail'in Filistin Soykırımına Algısal Manipülasyonlar

Marco Polo’nun Seyahatnamesi, Batı'da Doğu'ya yönelik önyargıların, merakın ve korkunun ilk güçlü temsillerinden biri olarak bilinir. Çin'den Hindistan'a kadar geniş coğrafyalarda edindiği izlenimlerini aktaran Polo, Doğu’yu egzotik, anlaşılmaz ve hatta korkutucu bir yer olarak tanıtmıştır. Doğu'yu “öteki” olarak konumlandıran bu tasvirler Batı’nın Doğu’ya dair güçlü bir yabancılaştırma dili geliştirmesine zemin hazırlamış ve bu algı zamanla ideolojik, askeri ve kültürel müdahaleleri haklı gösteren bir araca dönüşmüştür.

Bu anlatının modern dünyadaki yansımalarından biri ise İsrail’in Orta Doğu’da özellikle Filistin topraklarında uyguladığı ötekileştirme ve soykırımlarını meşrulaştırma stratejileridir. İsrail’in bölgedeki yerli Filistin halkına yönelik uyguladığı katliamlar Batı’nın Doğu'yu “barbar” ve “kurtarılması gereken” bir bölge olarak tasvir etme eğilimiyle paralellik taşır. Filistinlilerin dünya medyasında “terörist” veya “güvenlik tehdidi” olarak sunulması Batı'nın tarih boyunca Doğu'ya yönelik geliştirdiği önyargıların modern bir yansımasıdır. İsrail’in Filistin topraklarına yönelik genişleme politikaları bu algısal çarpıtma ve yabancılaştırma dilini modern siyasi ve askeri bir araç olarak kullanmaktadır.

Doğu'yu Yabancılaştırma ve Egzotikleştirme Süreci

Polo'nun seyahatnamesinde yer alan köpek başlı insanlar veya kuyruklu yaratıklar gibi fantastik unsurlar Doğu’yu Batı toplumlarının zihninde yabancı ve anlaşılmaz bir yer olarak kodlamıştır. Bu anlatılar Batı toplumlarında merak ve hayranlık uyandırırken aynı zamanda korku ve küçümsemeyi de körüklemiştir. Batı toplumlarında Doğu halkları “vahşi” olarak tanıtılmış; Batı'nın medeni değerlerinden uzak, mistik ve tehlikeli bir kültür olarak resmedilmiştir. Bu süreç, Batı’nın üstünlük düşüncesini güçlendirmiştir.

Bu yabancılaştırma ve egzotikleştirme süreci İsrail’in Filistin halkına yönelik bakış açısında da benzer bir etki yaratmıştır. Filistinlilerin ve diğer Orta Doğu halklarının Batı medyasında “geri kalmış” veya “tehlikeli” olarak sunulması, Doğu'ya yönelik önyargılı bakışın modern bir devamıdır. Özellikle Filistin topraklarında süregelen İsrail işgali Batı’nın bu topluma yönelik yabancılaştırıcı söylemlerini de beraberinde getirmiş; Filistinlilerin “terörist” ya da “tehdit” olarak tanımlanması İsrail’in askeri müdahalelerine ideolojik bir zemin hazırlamıştır.

Algısal Çarpışmaların Siyasal Amaçlara Hizmet Etmesi

Batı'da Doğu’ya yönelik gelişen egzotikleştirme ve yabancılaştırma, askeri ve politik çıkarların desteklenmesine hizmet etmiştir. Orta Çağ boyunca, Kilise ve Batılı liderler, Doğu'yu "vahşi" bir bölge olarak betimleyerek, Haçlı Seferleri gibi askeri girişimlerine meşruiyet kazandırmışlardır. Doğu'nun "kurtarılması gereken" bir bölge olarak görülmesi Batı'nın kendisini “medeniyetin bekçisi” olarak konumlandırmasına zemin hazırlamıştır.

Benzer bir şekilde, İsrail’in Filistin topraklarındaki genişleme politikaları da Batı’nın “medeniyet” söylemiyle benzer bir temelde ilerlemektedir. İsrail’in genişlemesini ve Filistinlilere yönelik baskıcı politikalarını meşru göstermek adına dünya medyasında bu halk, sıklıkla “sorunlu”, “geri kalmış” veya “şiddet yanlısı” olarak tanıtılmaktadır. İsrail’in politikaları Batı'nın Doğu’ya yönelik askeri ve siyasi müdahaleleri haklı göstermesine benzer şekilde bölgedeki işgalleri meşrulaştıran bir yabancılaştırma stratejisi izlemektedir.

Günümüzde “Doğu” İmajının Tekrar Üretimi ve Manipülasyonu

Polo’nun seyahatnamesindeki egzotik anlatılar günümüzde medya, popüler kültür ve siyaset aracılığıyla modern biçimlerde yeniden üretilmektedir. Doğu toplumlarının “tehlikeli” veya “medeni olmayan” olarak gösterilmesi, Batı toplumlarında derin önyargılar yaratmaktadır. Hollywood sineması ve dijital medya, Doğu'yu “geri kalmış” ve “gizemli” olarak sunarak Batı'nın üstünlük fikrini pekiştirmektedir. Orta Doğu’daki Arap ve Müslüman toplumları “terörist” veya “aşırıcı” olarak resmedilmekte; bu da Batı'nın Doğu'ya dair korku ve küçümseme algısını derinleştirmektedir.

İsrail'in genişleme ve yerleşim politikaları, Batı'nın Orta Doğu'ya yönelik algısal manipülasyonlarıyla örtüşen bir stratejiyle ilerlemekte; Filistinlilere yönelik baskı ve zorunlu göç gibi uygulamalar Batı toplumlarının Doğu’ya yönelik önyargılarını destekleyen bir araç olarak kullanılmaktadır.

Fantastik Tasvirlerden Soykırımlara Uzanan Bir İmgeleme ve Manipülasyon Ağı

Marco Polo’nun Seyahatnamesindeki egzotik ve fantastik tasvirler, Batı'nın Doğu'yu algılama biçimindeki çarpıtmaların ve ötekileştirme süreçlerinin ilk örneklerinden biri olarak görülebilir. Batı'nın bu yabancılaştırıcı dili Orta Çağ’dan modern döneme kadar süren bir askeri ve siyasi tahakküm aracı olarak kullanılmıştır. Doğu’nun mistik ve tehlikeli bir yer olarak kodlanması Batı'nın kendisini medeniyetin temsilcisi olarak konumlandırmasına ve askeri müdahalelerini haklı göstermek için ideolojik bir zemin oluşturmasına hizmet etmiştir.

Günümüzde, bu önyargılı bakış açısının en açık yansımalarından biri İsrail’in Filistin halkına yönelik politikalarıdır. Filistin toplumuna yönelik “terörist” veya “tehdit” söylemi, İsrail’in genişleme ve yerleşim politikalarını haklı gösteren bir yabancılaştırma stratejisinin parçası olarak kullanılmaktadır. Batı'nın Doğu'yu ötekileştirme ve tahakküm altına alma arzusunun modern bir devamı olarak değerlendirilebilecek bu söylemler, bölgedeki gerilimi beslemekte ve İsrail’in Filistin topraklarındaki işgaline ideolojik bir dayanak sağlamaktadır.

Doğu toplumlarına yönelik bu önyargılarla mücadele etmek Batı’nın Doğu üzerindeki hegemonik saldırılarının kırılması ve kültürel çeşitliliğe saygının sağlanması adına önemlidir.