Marco Polo'dan İsrail'in Filistin Soykırımına Algısal Manipülasyonlar
Marco Polo’nun Seyahatnamesi, Batı'da Doğu'ya yönelik önyargıların, merakın ve korkunun ilk güçlü temsillerinden biri olarak bilinir. Çin'den Hindistan'a kadar geniş coğrafyalarda edindiği izlenimlerini aktaran Polo, Doğu’yu egzotik, anlaşılmaz ve hatta korkutucu bir yer olarak tanıtmıştır. Doğu'yu “öteki” olarak konumlandıran bu tasvirler Batı’nın Doğu’ya dair güçlü bir yabancılaştırma dili geliştirmesine zemin hazırlamış ve bu algı zamanla ideolojik, askeri ve kültürel müdahaleleri haklı gösteren bir araca dönüşmüştür.
Bu anlatının
modern dünyadaki yansımalarından biri ise İsrail’in Orta Doğu’da özellikle
Filistin topraklarında uyguladığı ötekileştirme ve soykırımlarını meşrulaştırma
stratejileridir. İsrail’in bölgedeki yerli Filistin halkına yönelik uyguladığı katliamlar
Batı’nın Doğu'yu “barbar” ve “kurtarılması gereken” bir bölge olarak tasvir
etme eğilimiyle paralellik taşır. Filistinlilerin dünya medyasında “terörist”
veya “güvenlik tehdidi” olarak sunulması Batı'nın tarih boyunca Doğu'ya yönelik
geliştirdiği önyargıların modern bir yansımasıdır. İsrail’in Filistin
topraklarına yönelik genişleme politikaları bu algısal çarpıtma ve
yabancılaştırma dilini modern siyasi ve askeri bir araç olarak kullanmaktadır.
Doğu'yu
Yabancılaştırma ve Egzotikleştirme Süreci
Polo'nun
seyahatnamesinde yer alan köpek başlı insanlar veya kuyruklu yaratıklar gibi
fantastik unsurlar Doğu’yu Batı toplumlarının zihninde yabancı ve anlaşılmaz
bir yer olarak kodlamıştır. Bu anlatılar Batı toplumlarında merak ve hayranlık
uyandırırken aynı zamanda korku ve küçümsemeyi de körüklemiştir. Batı
toplumlarında Doğu halkları “vahşi” olarak tanıtılmış; Batı'nın medeni
değerlerinden uzak, mistik ve tehlikeli bir kültür olarak resmedilmiştir. Bu
süreç, Batı’nın üstünlük düşüncesini güçlendirmiştir.
Bu
yabancılaştırma ve egzotikleştirme süreci İsrail’in Filistin halkına yönelik
bakış açısında da benzer bir etki yaratmıştır. Filistinlilerin ve diğer Orta
Doğu halklarının Batı medyasında “geri kalmış” veya “tehlikeli” olarak
sunulması, Doğu'ya yönelik önyargılı bakışın modern bir devamıdır. Özellikle
Filistin topraklarında süregelen İsrail işgali Batı’nın bu topluma yönelik
yabancılaştırıcı söylemlerini de beraberinde getirmiş; Filistinlilerin
“terörist” ya da “tehdit” olarak tanımlanması İsrail’in askeri müdahalelerine
ideolojik bir zemin hazırlamıştır.
Algısal
Çarpışmaların Siyasal Amaçlara Hizmet Etmesi
Batı'da
Doğu’ya yönelik gelişen egzotikleştirme ve yabancılaştırma, askeri ve politik
çıkarların desteklenmesine hizmet etmiştir. Orta Çağ boyunca, Kilise ve Batılı
liderler, Doğu'yu "vahşi" bir bölge olarak betimleyerek, Haçlı
Seferleri gibi askeri girişimlerine meşruiyet kazandırmışlardır. Doğu'nun
"kurtarılması gereken" bir bölge olarak görülmesi Batı'nın kendisini
“medeniyetin bekçisi” olarak konumlandırmasına zemin hazırlamıştır.
Benzer bir
şekilde, İsrail’in Filistin topraklarındaki genişleme politikaları da Batı’nın
“medeniyet” söylemiyle benzer bir temelde ilerlemektedir. İsrail’in
genişlemesini ve Filistinlilere yönelik baskıcı politikalarını meşru göstermek
adına dünya medyasında bu halk, sıklıkla “sorunlu”, “geri kalmış” veya “şiddet
yanlısı” olarak tanıtılmaktadır. İsrail’in politikaları Batı'nın Doğu’ya yönelik
askeri ve siyasi müdahaleleri haklı göstermesine benzer şekilde bölgedeki
işgalleri meşrulaştıran bir yabancılaştırma stratejisi izlemektedir.
Günümüzde
“Doğu” İmajının Tekrar Üretimi ve Manipülasyonu
Polo’nun
seyahatnamesindeki egzotik anlatılar günümüzde medya, popüler kültür ve siyaset
aracılığıyla modern biçimlerde yeniden üretilmektedir. Doğu toplumlarının
“tehlikeli” veya “medeni olmayan” olarak gösterilmesi, Batı toplumlarında derin
önyargılar yaratmaktadır. Hollywood sineması ve dijital medya, Doğu'yu “geri
kalmış” ve “gizemli” olarak sunarak Batı'nın üstünlük fikrini pekiştirmektedir.
Orta Doğu’daki Arap ve Müslüman toplumları “terörist” veya “aşırıcı” olarak
resmedilmekte; bu da Batı'nın Doğu'ya dair korku ve küçümseme algısını
derinleştirmektedir.
İsrail'in
genişleme ve yerleşim politikaları, Batı'nın Orta Doğu'ya yönelik algısal
manipülasyonlarıyla örtüşen bir stratejiyle ilerlemekte; Filistinlilere yönelik
baskı ve zorunlu göç gibi uygulamalar Batı toplumlarının Doğu’ya yönelik
önyargılarını destekleyen bir araç olarak kullanılmaktadır.
Fantastik Tasvirlerden Soykırımlara Uzanan Bir
İmgeleme ve Manipülasyon Ağı
Marco Polo’nun
Seyahatnamesindeki egzotik ve fantastik tasvirler, Batı'nın
Doğu'yu algılama biçimindeki çarpıtmaların ve ötekileştirme süreçlerinin ilk
örneklerinden biri olarak görülebilir. Batı'nın bu yabancılaştırıcı dili Orta
Çağ’dan modern döneme kadar süren bir askeri ve siyasi tahakküm aracı olarak
kullanılmıştır. Doğu’nun mistik ve tehlikeli bir yer olarak kodlanması Batı'nın
kendisini medeniyetin temsilcisi olarak konumlandırmasına ve askeri
müdahalelerini haklı göstermek için ideolojik bir zemin oluşturmasına hizmet
etmiştir.
Günümüzde, bu
önyargılı bakış açısının en açık yansımalarından biri İsrail’in Filistin
halkına yönelik politikalarıdır. Filistin toplumuna yönelik “terörist” veya
“tehdit” söylemi, İsrail’in genişleme ve yerleşim politikalarını haklı gösteren
bir yabancılaştırma stratejisinin parçası olarak kullanılmaktadır. Batı'nın
Doğu'yu ötekileştirme ve tahakküm altına alma arzusunun modern bir devamı
olarak değerlendirilebilecek bu söylemler, bölgedeki gerilimi beslemekte ve
İsrail’in Filistin topraklarındaki işgaline ideolojik bir dayanak
sağlamaktadır.
Doğu
toplumlarına yönelik bu önyargılarla mücadele etmek Batı’nın Doğu üzerindeki
hegemonik saldırılarının kırılması ve kültürel çeşitliliğe saygının sağlanması
adına önemlidir.