202411 - Vakıf Katılım - Finansal Çözümler (160x600 Sol)
202411 - Vakıf Katılım - Finansal Çözümler (160x600 Sağ)

07 Kasım 2024

Lübnan Cephesinde Son Durum: Gerilla Taktikleri ve Stratejik Direniş

İsrail ordusu Lübnan'da Hizbullah'ın gerilla taktikleriyle mücadelede ciddi sıkıntılar yaşıyor. İsrail özellikle sınırdaki köylere ve yoğun bölgelere girmekten çekinmekte, bunun yerine daha güvenli bulduğu köylerin çevresinde ilerlemeyi tercih etmektedir. Bu strateji, İsrail askerlerinin doğrudan mücadeleden kaçınarak pusuya düşme riskini en aza indirme çabasını yansıtıyor. Maroun al-Ras, Al-Adaysa ve Yaroun gibi köylerin birleştiği bölge istisna olarak görülse de sınırdaki Kfar Kila, Ayta el-Şaab ve Marun el-Ras gibi köyler özellikle işgal hava kuvvetlerinin yoğun bombardımanına sahne oluyor. İsrail havadan vuruyor, Lübnan ağır kayıplar veriyor ama İsrail henüz karadan hiçbir yeri alamadı.

Gerilla Taktikleri ve Hizbullah'ın Bölgesel Avantajları

Gerilla savaşı savaşta asimetrik mücadeleyi vurgulayan ve direniş güçlerinin üstünlük sağlayabildikleri bir savaş biçimidir. Dünyada gerilla savaşının pek çok örneği ve büyük başarıları vardır. Vietnam Savaşı'nda Vietkong, Amerika Birleşik Devletlerinin yüksek teknolojiye dayalı silahlarına karşı kendi avantajlarını kullanarak başarılı gerilla taktikleri geliştirdi. Aynı şekilde bugün de Lübnan'daki Hizbullah savaşçıları coğrafyanın zorluklarını avantaja çevirerek İsrail ordusuna karşı direniyor.

Hizbullah savaşçılarının bölgenin kendi öz vatandaşları olması ve o toprakları çok iyi bilmeleri onları istilacı kuvvetlerden ayıran en önemli unsurlardan biridir. Direnişçiler bu köylerde doğup büyümüş, her vadinin, dağın ve kayanın her detayını bilen kişiler. Üstelik İsrail'in modern ve teknolojik silahlarına karşı Hizbullah direnişçileri imanları ile kendi topraklarını savunmaktadır.

Sembolik Direniş Alanları: Marun el-Ras ve Bint Cübeyl

Hizbullah'ın sembolik direnişi Marun el-Ras ve Bint Cübeyl gibi köylerde özellikle öne çıkıyor. Marun el-Ras İsrail için tarihi bir öneme sahipken Hizbullah tarafından da sınırdaki direnişin merkezi olarak görülüyor. Bu bölge İsrail'in Lübnan'dan çekildiği 2000 yılındaki efsanevi çatışmalara ve Hizbullah lideri Nasrallah'ın ünlü “örümcek ağı” konuşmasına ev sahipliği yapmıştı. Direnişin liderlerinden Halid Bazzi'nin liderliğindeki Hizbullah güçleri o dönemde İsrail ordusunun ilerlemesini engelleyerek bu bölgenin direnişin sembolü haline gelmesini sağlamışlardı.

Hizbullah'ın Yetenekleri

Öte yandan Hizbullah da askeri gücünü artırmakta, silahlarını modernleştirmeye yönelik adımlar atmakta ve cephaneliğine yeni silah sistemleri eklemektedir. Son dönemde, Hizbullah Ramyeh köyünde iki Almas güdümlü füzesi ile İsrail askerlerine yönelik başarılı bir saldırı düzenledi. Bu saldırı Hizbullah'ın nokta atışı yapabilme yeteneğini artırdığını göstermektedir. Hizbullah, bu ay Kadir 2 balistik füzeleri, Naser 1 ve Naser 2 füzeleri ile M80 anti-personel roketatar gibi gelişmiş silahları devreye sokarak cephesini güçlendirdi. Bu yeni silahlar Hizbullah'ın menzil ve hedef vurma kabiliyetlerinde kayda değer bir gelişme olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki günler daha sıcak geçecek demektir bu.

Direnişin Sürekliliği

 

Son aylarda Hizbullah, üst düzey yönetici kadrosunun tamamına yönelik suikastlar ve İsrail'in “çağrı cihazları saldırıları” olarak tanımladığı operasyonlarla ciddi kayıplar yaşamıştı. Ancak Nasrallah gibi karizmatik bir lider sonrasında ağır saldırılara rağmen Hizbullah toparlanmaya başladı ve günlük saldırıların yoğunluğu ile direniş hız kazanmaya devam ediyor. Özellikle yeni silahların devreye alınması İsrail ordusunun Lübnan'ın sınır köylerinde dahi kalıcı bir hakimiyet kurmasını engelliyor.  Savaşın bu denklemde çok sürmeyeceği aşikar. Çok yakında her iki taraf farklı denemeler yaparak bu denklemi bozmak isteyeceklerdir.

**

Afrika'da İslam'ın Yayılması ve Batı Sömürgeciliği

Batı'nın Afrika kıtasını sömürgeleştirme süreci ve İslam'ın kıtada yayılması arasındaki karşıtlık birbirinden tamamen farklı iki dünyanın dünya görüşünü ortaya koymaktadır.  İslam, Afrika'nın Kuzey, Doğu ve Batı bölgelerinde ticaret ve kültürel iletim yoluyla genişlerken Batılılar sömürgecilik ve köle ticaretleri ile genişledi. Afrikalı Müslümanlar ticareti teşvik edip eğitim merkezleri kurarak hem maddi hem de manevi gelişme sağlamışlardır. Ancak bu kalkınma süreci Batı sömürgeciliğinin Afrika'yı işgal edip zenginlikleri talan ettiği, Afrikalıları boyunduruk altına aldığı ve kıtanın zengin kaynaklarını kendi çıkarları için kullandıkları bir dönemde sona ermiştir.

İslam'ın kıtada yayılması aynı zamanda ilim ve düzenin Afrikalılar eli ile yaygınlaşması anlamına da geliyordu. Batı sömürgeciliği ise kölelik ve sömürü getirdi. İslam ile okuryazarlık, eğitim, ticaret, kültür, refah ve kültürel gelişim Afrika toplumlarının damarlarına yayıldı. Bu değişim, dış güçlerin baskı ve zorlamalarıyla değil Afrikalı Müslümanların kendi halklarına sundukları değerler ile gelişti.  Müslüman tüccarlar, sufi dervişler ve bilginler kıtayı dolaşarak halka bilgi sundular; halk ise gönüllü olarak İslam'ı benimsedi, kendi toplumlarına ve geleceklerine katkı sağladı. Bu durum, İngilizlerin, Fransızların ve Hollandalıların Afrika'yı sömürgeleştirme yöntemleriyle karşılaştırılamaz. Batı, Afrika'ya refah getirmedi; aksine, kıtanın zenginliklerini çalarak halkları sefaletin kucağına bıraktı.

Sahel bölgesindeki ülkelerin bir zamanlar dünyanın en gelişmiş ve zengin toprakları arasında olduğunu bilmek ve sonra yoksulluk, altyapı eksikliği ve istikrarsızlığa düştüğünü görünce insanın neticeye çok inanası gelmiyor. Ancak bu durumun tek nedeni, Batı sömürgeciliğinin getirdiği yağma ve baskıdır. Fransa gibi ülkeler Afrika halklarını "dünyanın sefil insanları" olarak tanıtmış ve kendi yarattıkları yıkımın yükünü yerli halklara yüklemiştir. Oysa Müslümanlar kıtaya refah, bilgi ve dayanışma getirmiş, Batılı sömürgeciler ise sefalet, yıkım ve sömürü getirmiştir.

Batı, sömürgeleştirmeyi ticaret ve misyonerlik çalışmaları ile saklamaya çalışıyor. Ancak bu 'ticaret' Afrikalı toplumları sömürmek için bir bahaneydi. Bu misyonerlik, zorla din değiştirme, beyin yıkama ve kölelik sisteminin oluşturduğu bir baskıydı. İslam'ın Afrika'daki ticareti ise tamamen farklıydı. Müslümanların ticareti, refahı ve gelişimi getirdi. Bu zenginleşmenin getirdiği kültürel merkezler, camiler, okullar ve pazarlar bolca kuruldu. İslam'ın Afrika'daki etkisi halkların gönüllerine seslenirken sömürgecilerin baskıcı misyonerlik anlayışı ile onları köleleştirmiştir. Avrupalılar Afrika’da boyunduruk altında bir toplum yaratmayı amaçlamıştı ve asırlarca bunu başardılar.

Sonuç olarak, Afrika'daki Batı sömürgeciliği ve İslam'ın yayılması arasındaki fark gece ile gündüz kadar nettir. Batı sömürgeciliği Afrika'yı yıkıp yok ederken, İslam Afrika kıtasına bilgi, medeniyet ve refah sundu.