Lübnan Cephesinde Son Durum: Gerilla Taktikleri ve Stratejik Direniş
İsrail ordusu Lübnan'da Hizbullah'ın gerilla
taktikleriyle mücadelede ciddi sıkıntılar yaşıyor. İsrail özellikle sınırdaki
köylere ve yoğun bölgelere girmekten çekinmekte, bunun yerine daha güvenli
bulduğu köylerin çevresinde ilerlemeyi tercih etmektedir. Bu strateji, İsrail
askerlerinin doğrudan mücadeleden kaçınarak pusuya düşme riskini en aza indirme
çabasını yansıtıyor. Maroun al-Ras, Al-Adaysa ve Yaroun gibi köylerin
birleştiği bölge istisna olarak görülse de sınırdaki Kfar Kila, Ayta el-Şaab ve
Marun el-Ras gibi köyler özellikle işgal hava kuvvetlerinin yoğun
bombardımanına sahne oluyor. İsrail havadan vuruyor, Lübnan ağır kayıplar
veriyor ama İsrail henüz karadan hiçbir yeri alamadı.
Gerilla Taktikleri ve Hizbullah'ın Bölgesel
Avantajları
Gerilla savaşı savaşta asimetrik mücadeleyi
vurgulayan ve direniş güçlerinin üstünlük sağlayabildikleri bir savaş biçimidir.
Dünyada gerilla savaşının pek çok örneği ve büyük başarıları vardır. Vietnam
Savaşı'nda Vietkong, Amerika Birleşik Devletlerinin yüksek teknolojiye dayalı
silahlarına karşı kendi avantajlarını kullanarak başarılı gerilla taktikleri
geliştirdi. Aynı şekilde bugün de Lübnan'daki Hizbullah savaşçıları coğrafyanın
zorluklarını avantaja çevirerek İsrail ordusuna karşı direniyor.
Hizbullah savaşçılarının bölgenin kendi öz
vatandaşları olması ve o toprakları çok iyi bilmeleri onları istilacı
kuvvetlerden ayıran en önemli unsurlardan biridir. Direnişçiler bu köylerde
doğup büyümüş, her vadinin, dağın ve kayanın her detayını bilen kişiler.
Üstelik İsrail'in modern ve teknolojik silahlarına karşı Hizbullah
direnişçileri imanları ile kendi topraklarını savunmaktadır.
Sembolik Direniş Alanları: Marun el-Ras ve
Bint Cübeyl
Hizbullah'ın sembolik direnişi Marun el-Ras ve
Bint Cübeyl gibi köylerde özellikle öne çıkıyor. Marun el-Ras İsrail için
tarihi bir öneme sahipken Hizbullah tarafından da sınırdaki direnişin merkezi
olarak görülüyor. Bu bölge İsrail'in Lübnan'dan çekildiği 2000 yılındaki
efsanevi çatışmalara ve Hizbullah lideri Nasrallah'ın ünlü “örümcek ağı”
konuşmasına ev sahipliği yapmıştı. Direnişin liderlerinden Halid Bazzi'nin
liderliğindeki Hizbullah güçleri o dönemde İsrail ordusunun ilerlemesini
engelleyerek bu bölgenin direnişin sembolü haline gelmesini sağlamışlardı.
Hizbullah'ın Yetenekleri
Öte yandan Hizbullah da askeri gücünü artırmakta,
silahlarını modernleştirmeye yönelik adımlar atmakta ve cephaneliğine yeni
silah sistemleri eklemektedir. Son dönemde, Hizbullah Ramyeh köyünde iki Almas
güdümlü füzesi ile İsrail askerlerine yönelik başarılı bir saldırı düzenledi.
Bu saldırı Hizbullah'ın nokta atışı yapabilme yeteneğini artırdığını
göstermektedir. Hizbullah, bu ay Kadir 2 balistik füzeleri, Naser 1 ve Naser 2
füzeleri ile M80 anti-personel roketatar gibi gelişmiş silahları devreye
sokarak cephesini güçlendirdi. Bu yeni silahlar Hizbullah'ın menzil ve hedef
vurma kabiliyetlerinde kayda değer bir gelişme olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki
günler daha sıcak geçecek demektir bu.
Direnişin Sürekliliği
Son aylarda Hizbullah, üst düzey yönetici
kadrosunun tamamına yönelik suikastlar ve İsrail'in “çağrı cihazları
saldırıları” olarak tanımladığı operasyonlarla ciddi kayıplar yaşamıştı. Ancak Nasrallah
gibi karizmatik bir lider sonrasında ağır saldırılara rağmen Hizbullah
toparlanmaya başladı ve günlük saldırıların yoğunluğu ile direniş hız kazanmaya
devam ediyor. Özellikle yeni silahların devreye alınması İsrail ordusunun
Lübnan'ın sınır köylerinde dahi kalıcı bir hakimiyet kurmasını engelliyor. Savaşın bu denklemde çok sürmeyeceği aşikar.
Çok yakında her iki taraf farklı denemeler yaparak bu denklemi bozmak
isteyeceklerdir.
**
Afrika'da
İslam'ın Yayılması ve Batı Sömürgeciliği
Batı'nın Afrika kıtasını sömürgeleştirme süreci
ve İslam'ın kıtada yayılması arasındaki karşıtlık birbirinden tamamen farklı
iki dünyanın dünya görüşünü ortaya koymaktadır.
İslam, Afrika'nın Kuzey, Doğu ve Batı bölgelerinde ticaret ve kültürel
iletim yoluyla genişlerken Batılılar sömürgecilik ve köle ticaretleri ile
genişledi. Afrikalı Müslümanlar ticareti teşvik edip eğitim merkezleri kurarak
hem maddi hem de manevi gelişme sağlamışlardır. Ancak bu kalkınma süreci Batı
sömürgeciliğinin Afrika'yı işgal edip zenginlikleri talan ettiği, Afrikalıları
boyunduruk altına aldığı ve kıtanın zengin kaynaklarını kendi çıkarları için kullandıkları
bir dönemde sona ermiştir.
İslam'ın kıtada yayılması aynı zamanda ilim ve
düzenin Afrikalılar eli ile yaygınlaşması anlamına da geliyordu. Batı
sömürgeciliği ise kölelik ve sömürü getirdi. İslam ile okuryazarlık, eğitim,
ticaret, kültür, refah ve kültürel gelişim Afrika toplumlarının damarlarına
yayıldı. Bu değişim, dış güçlerin baskı ve zorlamalarıyla değil Afrikalı
Müslümanların kendi halklarına sundukları değerler ile gelişti. Müslüman tüccarlar, sufi dervişler ve
bilginler kıtayı dolaşarak halka bilgi sundular; halk ise gönüllü olarak
İslam'ı benimsedi, kendi toplumlarına ve geleceklerine katkı sağladı. Bu durum,
İngilizlerin, Fransızların ve Hollandalıların Afrika'yı sömürgeleştirme
yöntemleriyle karşılaştırılamaz. Batı, Afrika'ya refah getirmedi; aksine,
kıtanın zenginliklerini çalarak halkları sefaletin kucağına bıraktı.
Sahel bölgesindeki ülkelerin bir zamanlar
dünyanın en gelişmiş ve zengin toprakları arasında olduğunu bilmek ve sonra
yoksulluk, altyapı eksikliği ve istikrarsızlığa düştüğünü görünce insanın
neticeye çok inanası gelmiyor. Ancak bu durumun tek nedeni, Batı
sömürgeciliğinin getirdiği yağma ve baskıdır. Fransa gibi ülkeler Afrika
halklarını "dünyanın sefil insanları" olarak tanıtmış ve kendi
yarattıkları yıkımın yükünü yerli halklara yüklemiştir. Oysa Müslümanlar kıtaya
refah, bilgi ve dayanışma getirmiş, Batılı sömürgeciler ise sefalet, yıkım ve sömürü
getirmiştir.
Batı, sömürgeleştirmeyi ticaret ve misyonerlik
çalışmaları ile saklamaya çalışıyor. Ancak bu 'ticaret' Afrikalı toplumları
sömürmek için bir bahaneydi. Bu misyonerlik, zorla din değiştirme, beyin yıkama
ve kölelik sisteminin oluşturduğu bir baskıydı. İslam'ın Afrika'daki ticareti ise
tamamen farklıydı. Müslümanların ticareti, refahı ve gelişimi getirdi. Bu zenginleşmenin
getirdiği kültürel merkezler, camiler, okullar ve pazarlar bolca kuruldu.
İslam'ın Afrika'daki etkisi halkların gönüllerine seslenirken sömürgecilerin
baskıcı misyonerlik anlayışı ile onları köleleştirmiştir. Avrupalılar Afrika’da
boyunduruk altında bir toplum yaratmayı amaçlamıştı ve asırlarca bunu
başardılar.
Sonuç olarak, Afrika'daki Batı sömürgeciliği ve
İslam'ın yayılması arasındaki fark gece ile gündüz kadar nettir. Batı
sömürgeciliği Afrika'yı yıkıp yok ederken, İslam Afrika kıtasına bilgi,
medeniyet ve refah sundu.