Kara algı aklama
Kültür dünyamız bugün bir yamalı
bohça dükkânı gibi. Şeylerin kendi oldukları gibi değil de kendi algımıza göre
öyleymiş gibi düşleyip onlara mefhumlar icat edip sonra da o şeyi temessül
ettiğimizi iddia etmek son zamanlardaki hali pür melâlin genel hasılası olsa
gerek. Bu yetmiyor gibi bu algıları hakikat yerine koyarak onların üzerinden
kendimize kavgalar icat etmek de son zaman adetlerimizden. Gerçeğin yerine
gücün geçtiği yerde algılar hakikat muamelesi görerek kara algı aklama operasyonu
da başlayabilir. İnsan yazgısı icabı hakikate ve bilgeliğe meyyal olsa da
yapısındaki karanlık taraf onu başka alanlara da çekiyor. Medeniyet kavramının
mefhumundaki esas mesele de teknolojik güçle “kahhar” olmak değil vicdan
gücüyle “rahman, rahim” olana makes bir adalet ve merhamet mekanizması için
gayret etmektir. Çok klişe oldu belki ama dile kolay yapmaya mangal gibi yürek
lazım. Medeniyetçi milliyetçilik olarak andığımız yaklaşım da esasında bu hâli
aramaktadır. İnsan tasavvuru, toplum ve devlet yapısı hep bu manada arayışların
izlerini taşıyan bir gayretin tarihinde ve köklerinden beslenmeye
çalışmaktadır. Gayret diyoruz zira bu ol deyince olacak insanlara zorla
giydirilecek bir hâl değildir. İşte insanlar çıkar odağında Farabi atamın cahil
şehirlerinde devasa algı aklama merkezleri kurmuşlardır. Bunun bir sebebi
elbette Nurettin Topçu’nun “Eğer dünyanın
bütün hâlinde görünüşüne yani felsefî görüşe sahip değilsek, etrafta klişe
halinde ahlâk çerçeveleri araştırır, yabancı veya hurda hâline gelmiş örfleri,
hiç tenkit etmeden yani aklın potasından geçirmeden ahlâk diye benimseriz ve
her birimiz hurda çarşısından tedarik ettiği örflerin kırıntısıyla birbirimize
çarparız, deviririz.” dediği çağın ve tarihin dışında kalma durumuyla
yakından alâkalıdır. İdeolojiler distopyaları ile insanlığın bütün kutsallarına
mefhum sızdırdılar. Bunun üzerinde toplumları manipüle ederek önce sevgi
bombaları ile onları büyülerken sonra yavaş yavaş kendi çukurlarında iş göremez
hâle getirdiler, nihayetinde algılar gerçeği boğarak aklandı ve kara algı arama
merkezleri gerçeğin tapınaklarına dönüşürken hakikatin mekânları kuş uçmaz
kervan geçmez harabata dönüştürüldüler. İşin kötüsü de şu idi ki yerli ahali de
bu algı aklama merkezlerini pek sevdiler. Bütüne dair felsefi görüşü olmayan,
klişeler peşinde dolaşan, tenkit kavramı ile alâkası çemkirme düzeyinde kalan
bir akılla sürekli ve bitevi bir hırgürün içine daldılar. Bunun en önemli sebebi ise sabitelerin
fersudeleşmesi, silikleşen/yabancılaşılan bu gerçeklerin yerine dolan kalabalık
içinde miyar ve mikyas kalmadığından ölçüt ve prensip mahrumu akıllar gündelik
hezeyanlar peşinde sürüklenir oldular. Böylece toplumun akı kara karası ak
oldu; algı aklama merkezleri ise her gereğince devreye girerek kazara bir imkân
doğarsa ona dört koldan müdahale ettiler. Küreselleşen dünyada zamanın sırrını
çözen oportünist, pragmatist ve çıkarcı bir akıl cahil şehirler kurarak
insanlığı kurak bir algı zamanına hapsetti.
Kara
algı aklama üretilen tüm simulatif, manipülatif, dezonfarmasyon içerikli kültür,
bir toplumu medeniyet bütünlüğünden uzaklaştırarak dikotomik bölünme
çekişmelerine sürükler. Burada ontolojiler ve epistemolojik çatışmalar zemini
var edilmiştir. Aynı dili konuşup anlaşamayan yabancılar güruhu halinde
öbeklenen toplum medeniyetçi aklı yitirdiği için kültürün tüm unsurları ondan
bir lanet etkisi yaparak parçalanamaya yol açar. Ahlâkının yani kendini var
eden parçaların her biri bir yere dağılmış olan bu yapıda algılar aylaklık
ederek kendi alaca karanlığı sultasını kurarlar. Topçu merhumun “Felsefesi olmayan cemiyet, ahlâk nizamı
denen vicdanımızı denkleştirici selamete ulaştıramaz. Sonunda millet fertleri
arasında ahlâk ve ruh beraberliği kalmaz. Kimimizin aşkı, kimimizde lanet
konusu olur. İki ahlâk adeta iki millet ideali yaratır. Biri elbette öbürüne
düşman yaşayacaktır. Eğer felsefesi varsa Türk çocuğunun bir dünya görüşü
olacak ve bütün vatandaşlar bu görüşte birleşeceklerdir. Böyle bir görüş
birliğini doğuracak felsefemiz yoksa, millî birliğimizden de bahsedilemez.”
(N. Topçu, Yarınki Türkiye, s. 56-57) tesptileri çerçevesinde medeniyetçi
düşüncemizin yerine mazinin nostaljik bir algıya dönüştüğü hâlin ise zamanın
her türlü akımın filtresiz tüketen bir algı oburluğu ile hayata geçtiği, geleceğin
ise bunların oluşturduğu şizoit/bölünmüş alınganlıklarla dolduğu bir hâli
gösteren durumu görmek kara algı aklama merkezleri açısından tadından yenmez
bir durum olsa gerek.
Kara
algı aklamanın en önemli konularından biri de ideolojik mahiyette taktiksel
ataklarla sürekli mağdur ve kurban algısı taşıyan kitlelerin bu algılarını
birtakım meşru görünen mahfillere taşıyarak oradan kendisini ve algısını manipüle
etmek istediği kitleye aktarması durumu söz konusu. Ülkede aslında herkesin bir
şekilde etkilendiği durumları kendine has özel etiketlerle ve bazı asimetrik
desteklerle gerçeğin yerine koyarak sunmak kara algı aklama işinin en trajik ve
sorunlu veçhelerinden biridir. Her halükârda medeniyetçi bir müşterek ve
insanlararasılığı olan bir kültür aklı olmayan toplumlar için kara algı aklama
merkezleri çalışmaya devam ediyor. Keyfini algılarla kader yapanların
dünyasında kara algı aklamak yeniçağın favori mesleklerinden… Bunu yapay algı
ile birlikte düşündük mü alın size şahane bir modernizm…
Hak İçin Olsun
Vesselam