İtibarla haysiyet üzerine bir not
Ahlâkın
yitirilmesi hakikate uzaklaşmaya sebeptir. Hakikatin kaybı modern sol tabirle
yabancılaşmaya yol açar. Ahlâk bu manada avamî anlayıştaki dar manasıyla iyi
huy vs. olmanın ötesinde ve fevkinde insanın kendilik ve kendöz sınırlarının
mana ve mahiyetini oluşturan esasları temsil eder. Ahlâkını bilmez hale gelen
her varlık kendinden uzaklaşır. Bu romantik bir duygusallık olmanın ötesinde
anlamını kaybet demektir. İnsan bu süreçte şeyleşir. Ve kendiyle olan mesafesi
o kadar açılır ki baktığını görmez, duyduğunu anlamaz, söylediğiniz bilmez hale
gelir. İşin fecisi bütün bunlar olurken arkasında devasa diplomalar asılı
durabilir. Çıkılmaz koltuklarda varılmaz maddî/manevî makamlarda oturuyor da
olabilir. Ahlâkını kaybetmek bir iffet konusu da değildir. Orada insan Farabî
atamın cahil şehir insanlarından olarak medeniyetin nihaî hâsılası olan
bilgelik/erdem/hikmet ile arasına kendi eliyle inşa ettiği putlardan duvarlar
örer. Bu durumda insanlığın bu fanî
cihanda kendi elleriyle kendisi için inşaya memur olduğu aklının (beyin-kalp)
bütünlüğündeki imkânlardan zuhur eden temeddün artık oluş halinde olmuş şey
haline geriler. İnsan şeyleşince onun ürettikleri de şekillere dönüşür. İşte
burada modern pagan gelenek çarşısında mazi ve müstakbel adına putlar satılmaya
başlanır.
İnsanın anlam yoldaşlarından din, ahlâk olmaz ise ne
olur. Bu zaviyeden bakarsak kendi hikmet esaslarından mahrum kalan din, hayata
beklenen faydayı vermek yerine ideolojikleşerek hayata şekil kusmaya başlar.
Burada irfan olarak hikmetin zuhurunun işlevi artık ortadan kalkar. İnsanın
bilgelik pınarları kurudukça ahlâkı soluklaşır ve boyasına boyandığı hikmet
fersudeleşir. Buradan sonrası ise din görünümlü bir pagan otağıdır. Ahlâksız
din ideolojileşir. İnsanlarasılık iddiasına yabancılaştığı gibi kendi
mensupları için de mana ve çiçek kaynağı olmaktan uzaklaşır. Gözlerini kendi
maddi çıkarlarına diken bir toplum için cahil şehir ahalisi olarak peşinde
sürüklenilecek bir gelecek endişesi dışında bir şey kalmaz. O medeniyet
şeyleşir. Adı sanı yok olur. İnsan figüranlaştığı hayatın içinde pagan
mabetlerinde put çarşılarında şekil peşinde ömür tüketir. Ahlâkını kaybeden her
şey artık zaman üstü olmak niteliğini kaybeder. Orada geriye kalan tarihselci
bir şekiller sürüsüdür. İnsan sürüleşir. Tarih burada gölgesinde eğleşilen bir
avuntu kökler ise ne olduğu belirsiz birer efsaneye dönüşür. Din burada
mitolojileşir. Hz. Muhammed artık hakikatin ve hikmetin Hakçasını gösteren bir
rehber olmaktan çıkıp mitolojik bir yaratığa dönüştürülür. Tarihselleşen her
şey yıpranmaya, yorulmaya, eskimeye, hükümsüzleşmeye hayat dışı kalmaya mahkûmdur.
Modern zamanlarda Avrupa din kavramı ile hesaplaşırken onu hayatının epeyce
kenarına koyup seküler taşlardan yeni pagan mabetleri üretti. Eski Cermen
tanrıları yeniden teknolojik afetler olarak hayata dönüş yaptı. Ahlâkını
kaybedenin vicdanı olmayacağı için bu yeni tanrılar hayatta insanlara merhameti
unutturdu. Kendözünden uzaklaşan insanlar el yordamıyla birbirini yok etmeye
başladı. Hayat ideolojik bir çöplüğe inkılâp etti. İnsanlık için temenniler
bile ama, fakatlar çerçevesinde kullanılır oldu. İnsanlık modern zamanda
Farabi’nin cahil şehirlerinde yaşadığını fark ettiğinde muhakkak ki bizim ahlâkımız
neydi ve biz neden erdemli şehirden kovulduk diye düşünmeye başlayacaklar.
Sanal modern ideolojik kültürel kuşatma kırılıp da insanlar mağaradan bir kere
daha çıkmaya cesaret ettiklerinde dine yaptıkları cefa ve buna karşılık Haktan
gelenleri de düşünmeye başlayacaklar. İtibar peşinde tükenen ömürler belki de
haysiyet aranan birer imkâna dönüşecek her halükârda ideolojiler tarafından
puthane haline gelen hayatlar insanlık için cehalet, fakirlik ve bölünmüşlükler
girdabından çıkıp medeniyetçi bir aklın işlediği sahalara dönüşebilecektir.
Bunun hemen oluverecek kolay bir retorik gibi düşünmemek lazım. Zanlar ve
retorik cinaslı çözümler de içine düştüğümüz pagan çukuruna dairdir. Kolay çözümler,
cennet vaad eden hâl çareleri, insanın acılarını soracağına söz verip ona yeni
prangalar teklif eden bütün shovlar (şovlar) bu cümleden olacaktır. Hele din
adına içine düşünülen dualist şizofren hallerin mitolojik batağından çıkış bir
inayet ve merhamet meselesidir Hak muin olsun. Bu yerde Nurettin Topçu ve Aliya
İzzet Begovic’i hatırlamak isterim. Bu iki haysiyet adamı insanların itibar
adına dışarıda aradıkları cahil şehirlerden onları içlerindekini bulmaya davet
etmişlerdi. Henüz onlara kulak veremeyecek kadar meşgul olan insanlığın uyanışı
dileriz hayırlı cihetten olsun.
Hak İçin Olsun
Vesselam