İsrail'in Boşlukta Kalan "Zafer" Söylemi
7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze, insanlık tarihinin
en vahşi ve en sistematik yok etme operasyonlarından birine maruz kalıyor. Bir
halk, evinden, okulundan, camiinden, hastanesinden, hatta mezarlığından bile sürülmeye
çalışılıyor. İsrail’in başlattığı topyekûn imha planı artık uluslararası
raporlarla da “etnik temizlik”, “insanlığa karşı suçlar” ve “soykırım” olarak
adlandırılıyor. Ancak tüm bu enkazın, kanın ve çığlığın ortasında hâlâ ayakta
duran bir şey var: Direniş.
Geçtiğimiz günlerde Gazze’den Aşdod ve Aşkelon
şehirlerine fırlatılan roketler sadece demir ve barut değil, aynı zamanda
onurun ve özgürlüğün yanan kıvılcımlarıydı. İsrail’in “tam zafer” söylemine,
Gazze’nin “henüz bitmedi” cevabıdır bu. Peki, bu roketler ne anlama geliyor?
Sadece teknik bir saldırı mı, yoksa çok daha büyük bir mücadelenin stratejik
işareti mi?
Roket Atabilen Bir Gazze: Askerî Mucize
İsrail’in 6 aydan fazla süredir süren
bombardımanları, Gazze'nin altyapısını yerle bir etti. Elektrik santralleri
çalışmıyor, yakıt tedariki kesildi, yollar ve köprüler yok edildi, iletişim
ağları sistematik biçimde çökertildi. Buna rağmen, Aşdod ve Aşkelon gibi yüksek
güvenlikli şehirleri hedef alan roketler, teknik ve stratejik olarak çok önemli
birkaç mesaj taşıyor:
- Yer Altı Savaş Ağı Hâlâ Ayakta: İsrail’in büyük iddialarla yok
ettiğini duyurduğu tünel ağları, gerçekte hâlâ aktif. Bu tüneller
sayesinde hem mühimmat taşınıyor hem de mobil füze rampaları korunuyor.
Roketlerin farklı bölgelerden ateşlenmesi bunu doğruluyor.
- Üretim Süreci Devam Ediyor: Abluka altındaki bir şehirde, bu kadar
uzun süreli savaşta roket stoğu korunamaz. Bu da yerel imalathanelerin
hâlâ üretim yaptığına, parçaların el altından ulaştırıldığına işaret
ediyor.
- İsabet ve Hedefleme Gelişmiş: Aşkelon’daki roketlerin şehir merkezine
düşmesi, rastgele ateşlenmediklerini gösteriyor. Filistin direnişi artık
sadece sayıya değil, nokta atış kabiliyetine de sahip.
- Demir Kubbe’nin Aşılması: İsrail'in hava savunma sistemi olan “Demir
Kubbe”, bir kez daha zayıf karnını gösterdi. Yüksek yoğunluklu
saldırılarda sistemin ya geciktiği ya da kapasiteyi aşamadığı görüldü. Bu
durum, İsrail’in teknolojik üstünlük anlatısını da yerle bir ediyor.
Askerî Olarak Bir Zafer
Bu saldırılar, taktik düzeyde bir eylem gibi
görünebilir. Ancak stratejik okuma yaptığımızda şunu görüyoruz: İsrail ordusu,
mutlak kontrolü hedeflediği bir cephede hâlâ karşılık alıyor. Hâlâ siperlere
roket düşüyor, hâlâ sirenler çalıyor, hâlâ askerler sığınaklarda bekliyor. Bu,
açıkça askeri bir başarısızlık; öte yandan Gazze için bir zaferdir.
Uluslararası savaş doktrinlerine göre bir direniş
hareketinin zafere ulaşması için üç temel şart vardır:
- Süreklilik (operasyonel devamlılık),
- Karşılık verebilme (askeri kapasite),
- Psikolojik üstünlük.
El-Kassam Tugayları ve müttefikleri bu üçünde de
başarı sağlamış görünüyor. Bu başarı, sadece füzelerin teknik gücüyle değil,
bir halkın yokluklar içinde dahi umudu ve mücadeleyi nasıl ayakta tuttuğuyla
ilgilidir.
Direnişin Destanı
Bugün Gazze'de yaşananlar, sadece bir jeopolitik
çatışma değil, bir medeniyet sınavıdır. Roketlerin düştüğü anlarda bir halk
yerin yedi kat dibinde çay içiyor, çocuklara ders anlatıyor, dua ediyor,
mühimmat hazırlıyor, radyo yayını yapıyor. Bu, bir şehir değil, bir destan metni
artık. Her bomba, her saldırı, her ölüm bu destanın bir satırına dönüşüyor.
Direnişin mantığı şudur: “Beni yok etmeye gelen
güce, yok olmadan direnirsem, ben kazanmış olurum.” Gazze de bu mantığı pratiğe
döküyor. Savaşın sonucunu sadece tank sayısı değil, insan iradesi belirler.
İsrail’in Boşlukta Kalan “Zafer” Söylemi
İsrail siyasetinde “Hamas yok edilene kadar
durmayacağız” cümlesi ezber haline geldi. Ancak Hamas hâlâ füzeler
fırlatabiliyorsa, hâlâ esir değişimi müzakere ediliyorsa ve hâlâ İsrail ordusu
Filistinli milislerle çatışma yaşıyorsa, bu söylem kime ne inandırıcılık
taşıyor?
Asıl soru şu: İsrail ordusu bir halkı
sindiremeden, direnişi kıramadan, toplumsal belleği yok edemeden nasıl bir “tam
zafer” ilan edebilir? Aksine, bu süreç İsrail’in hem diplomatik hem de askeri
meşruiyetini daha da aşındırıyor.
Enkazın Altında Bile Ayakta Kalmak
Gazze'nin yeniden roket atabiliyor olması sadece
bir askeri hareket değil, bir diriliş işaretidir. İsrail tüm askeri, siyasi ve
medya gücüne rağmen bir halkı susturamadı. Bu sessizlik değil, çığlık. Bu
teslimiyet değil, meydan okuma. Bu bir savaş değil, yeni bir dünya hayalinin
manifestosu.
Bugün roketler Aşkelon’a düşerken, aslında
İsrail’in “yenilmez ordu” miti yıkılıyor. Çünkü yenilmez olan tanklar değil, adalet
için savaşan bir halkın iradesidir.