İsrail ve Halep operasyonu: Yanıltıcı iddialar ve bölgesel gerçekler
Halep operasyonunun İsrail ile ilişkilendirilmesini bölgesel
dinamikler ile beraber ele alalım. Ortadoğu’daki lojistik hatlar ve ittifak
dengeleri dikkate alındığında bu tür bir bağın kurulması stratejik
gerçekliklerle örtüşmemektedir. Halep’in lojistiği ağırlıklı olarak Irak-İran
ekseni üzerinden sağlanmakta ve bu hattın İsrail’in kontrol alanı dışında
olduğu açıktır.
Halep Lojistiği ve Bölgesel Ağlar
Halep, Suriye’nin kuzeyinde yer alan ve uzun süredir savaşın
merkezinde bulunan bir şehir olarak bölgesel lojistik hatların kesişim
noktasıdır. Irak-İran ekseni Halep’e ulaşan temel lojistik hattı
oluşturmaktadır. Bu hat İran sınırından başlayarak Irak üzerinden geçmekte ve
Suriye’nin doğusuna uzanmaktadır. Halep’in lojistik desteği genellikle bu hat
üzerinden sağlanmakta olup Şam üzerinden kuzeye doğru yönelen alternatif bir
hat da bulunmaktadır.
İsrail’in Halep üzerindeki etkisi ise oldukça sınırlıdır.
İsrail, Golan Tepeleri üzerinden sınırlı operasyonel faaliyetler yürütebilmekte
ve Suriye’nin güneyindeki bölgelerde etkili olmaktadır. Ancak Halep İsrail’in
operasyonel menzilinin ötesinde bir noktada yer almakta ve lojistik açısından
tamamen farklı eksenlere bağlıdır. Ayrıca Hizbullah ve İran destekli milislerin
Halep çevresindeki faaliyetleri son altı aydır büyük ölçüde azalmış durumda. Bu
da İran’ın bölgedeki etkisini sınırlandırmaktadır.
Rejimin Çöküşü ve İsrail’in Stratejik Pozisyonu
Bazı analizler Suriye rejiminin tamamen çökmesi durumunda
İsrail’in bölgede geniş bir alan kazanacağı iddiasını öne sürmektedir. Ancak bu
sahadaki gerçekliklerle bağdaşmamaktadır. Suriye rejimi zaten uzun süredir ülke
geneline yayılan bir kontrol kapasitesine sahip değildir. Özellikle Halep ve
çevresi rejimin etkisinin en zayıf olduğu bölgelerden biridir.
Suriye ordusu 2011’den bu yana ciddi bir erozyona uğramış ve
operasyonel kapasitesinin büyük bir kısmını kaybetmiştir. Rejimin ordusu
neredeyse tamamen İran ve Rusya destekli milis güçlerine bağımlı bir hale
gelmiştir. Bu durum İsrail’in bölgede genişleme fırsatı bulacağına dair
iddiaları geçersiz kılmaktadır. Zira İsrail zaten uzun süredir Suriye’den gelen
tehditlere karşı kayda değer bir askeri cevap almadığı gibi rejimin saha
üzerindeki kontrol eksikliği İsrail’e karşı tehdit oluşturacak bir durum
yaratmamaktadır.
Hizbullah ve Hamas’a Yönelik Baskılar
Halep operasyonunun başka bir boyutu da Hizbullah ve Hamas
gibi aktörlere yönelik baskılarla ilişkilidir. İran’ın yönlendirmesiyle hareket
eden Suriye rejimi uzun süredir İsrail karşıtı gruplara yönelik ciddi bir
desteği olmadığı gibi bazı engellemeler de yapıyordu. Örneğin Hamas’ın lojistik
desteği ve nakil hareketliliği Suriye rejimi tarafından ciddi şekilde
kısıtlanmıştır. Bu mevcut durum rejimin İsrail karşısındaki pasif duruşunun bir
yansıması olarak değerlendirilebilir.
Hizbullah’ın Halep çevresindeki varlığı ise son yıllarda
büyük ölçüde azalmıştır. İran ve Hizbullah’ın bölgedeki etkinliği bölgesel
dengeler nedeniyle sınırlı bir hale gelmiştir. Bu durum Suriye rejiminin İsrail
karşıtı mücadelede bir aktör olmaktan uzak olduğunu bir kez daha
göstermektedir. Sosyal medyada çeşitli konuşmaların videolarının
değiştirmeyeceğini bir hakikat bu. Suriye rejiminin bu hali ile İsrail'e zarar
değil fayda verdiği aşikar.
Coğrafi Gerçekler ve Stratejik Öncelikler
Harita üzerinden değerlendirildiğinde ise Halep ve
çevresindeki lojistik ve askeri hareketlilik ağırlıklı olarak Irak, İran ve
Suriye’nin doğu eksenine dayanmakta ve İsrail’in etki alanından bağımsız bir
şekilde gelişmektedir. İsrail’in Golan Tepeleri üzerinden etkisi Şam’ın güneyi
ve Kuneytra gibi bölgelerle sınırlı kalmaktadır. Dolayısıyla Halep
operasyonunun askeri açıdan İsrail ile ilişkilendirilmesi yanıltıcı bir
analizden öteye geçmemektedir.
En Fazla Kim Kazanır?
Ancak bu operasyonun ve iç savaşın devam etmesi ise bütün
bir felaketle sonuçlanacaktır. Suriye’deki iç savaşın ve iç kargaşanın yıllarca
devam etmesi bölgede yalnızca istikrarsızlık ve insani trajediler yaratmakla
kalmayacak aynı zamanda en fazla İsrail’in stratejik çıkarlarına hizmet
edecektir. İç savaşın uzaması bölgedeki enerji kaynaklarının, askeri
kapasitenin ve insan gücünün sürekli olarak tüketilmesi anlamına gelir. Bu
durum, hem bölgesel aktörleri yıpratacak hem de İsrail’i en büyük kazanan
konumuna getirecektir.
On Yıllık Bir Çatışma Senaryosu
Eğer Suriye’deki savaş on yıl daha devam ederse bu durum şu
temel sonuçları doğurabilir:
1. Enerji ve Ekonomik Kaynakların
Tükenmesi:
Suriye, savaşın başlamasından bu yana petrol, doğalgaz ve
tarım gibi temel kaynaklarını kullanma kapasitesini büyük ölçüde kaybetmiştir.
Çatışmaların uzaması sadece Suriye’nin değil bölge ülkelerinin de ekonomik
kaynaklarının tükenmesine neden olacaktır. İsrail ise bu süreçte kendi
kaynaklarını koruyarak ve dış yatırımları artırarak ekonomik avantajını
sürdürebilir.
2. İnsan Gücü ve Göç Krizi:
Savaşın devamı Suriye’de daha fazla insanın göç etmesine,
mülteci krizinin büyümesine ve komşu ülkelerin sosyal dengelerinin bozulmasına
yol açacaktır. Türkiye, Ürdün ve Lübnan gibi ülkeler milyonlarca mülteciye ev
sahipliği yaparak büyük bir yük altına girmişken İsrail bu krizden tamamen uzak
durarak stratejik avantaj sağlamaktadır.
3. Askeri Yıpratma ve Bölgesel
Aktörlerin Güç Kaybı:
Suriye’deki çatışmalar İran, Türkiye ve Rusya gibi bölgesel
aktörlerin askeri ve ekonomik olarak yıpranmasına neden olmaktadır. Sürekli bir
çatışma durumu bu ülkelerin enerji ve kaynaklarını tüketirken İsrail’e bölgesel
rekabetten uzak kalma ve savunma politikalarını güçlendirme fırsatı tanır.
İsrail’in Stratejik Avantajları
İsrail, Suriye’deki iç savaşın sürmesinden doğrudan fayda
sağlamaktadır. Uzayan bir çatışma bölgedeki tüm aktörlerin zayıflaması ve
İsrail’in tehdit algısını minimize etmesi anlamına gelir. Özellikle Golan
Tepeleri’nin çevresindeki güvenlik çemberi çatışmaların güneyde yoğunlaşmasıyla
daha da pekişmektedir. İç savaş ayrıca Arap dünyasının Suriye konusunda
birleşmesini engelleyerek İsrail’in bölgesel izolasyonunu azaltmaktadır.
Filistin Meselesinin Gölgelendirilmesi
Suriye savaşının uzaması Filistin meselesini uluslararası
gündemden uzaklaştırarak İsrail’in işgal politikalarını rahatça sürdürmesine
olanak tanıyor. Dünya kamuoyunun dikkati Suriye’deki insani krizlere
odaklanırken İsrail’in soykırım
politikaları ve insan hakları ihlalleri göz ardı edilmektedir.
Çatışmanın Uzaması İsrail’i Güçlendirir
Suriye’deki savaşın ve iç kargaşanın on yıl daha sürmesi
bölge için telafisi zor bir yıkım anlamına gelir. Bu süreç milyonlarca insanın
hayatını kaybetmesine veya yerinden edilmesine, ekonomik kaynakların
tüketilmesine ve askeri kapasitelerin tükenmesine yol açacaktır. Ancak bu
tablonun kazananı elini kirletmeden izleyen İsrail olacaktır.
İsrail, bu kaostan faydalanarak bölgede bir güç boşluğunun
oluşmasını engellemek yerine bu boşluğun sürekli hale gelmesini isteyecektir.
Bu nedenle bölgesel aktörlerin çatışmaları durdurmak ve istikrarlı bir barış
sürecini başlatmak için daha fazla sorumluluk alması gerekmektedir. Aksi
takdirde İsrail için bir “stratejik zafer” olarak tanımlanabilecek bu durum
bölgenin geri kalanını daha da karmaşık ve istikrarsız bir sürece
sürükleyecektir.