202411 - Vakıf Katılım - Finansal Çözümler (160x600 Sol)
202411 - Vakıf Katılım - Finansal Çözümler (160x600 Sağ)

21 Ekim 2024

​İsrail hiç kayıp vermiyor mu?

HAMAS ya da Hizbullah  sadece dağları, taşları mı bombalıyor?

 

İsrail terör devleti tarihsel süreçte farklı kültür ve bölgelerden gelen Yahudiler tarafından işgallerle kurulmuş ve bu yapı bir asrı aşkın süredir dünyanın çeşitli bölgelerinden Yahudi göçlerini teşvik ederek varlığını sürdürmüştür. İsrail göçmen (istilacı, sömürgeci) Yahudilere vaat ettiği güvenli bir yaşam alanı ile kendini Yahudiler için bir cennet olarak tanıtmaktadır. Batı’nın “altına hücum” tarihi için oldukça anlaşılır bir refah vaadi bu ancak bu cennetin korunması için en öncelikli mesele güvenliktir. İsrail’in varlık sebebi her şeyden önce bu güvenliği sağlamak ve sürdürmektir. Devletin güvenlik politikaları doğrudan göçmenlerin güvenliği üzerine inşa edilmiştir ve İsrail’in bu konuyu her şeyden çok öncelemektedir.

 

İsrail'de kurulan Göç Bakanlığı dünyadaki Yahudi göçlerini organize ederken bu göçmenlerin güvenli bir şekilde İsrail’e entegrasyonunu sağlamak üzere faaliyet göstermektedir. Güvenlik endişesiyle gelen istilacı, sömürgeciler için İsrail devleti hem yerleşim hem de iş güvencesi sağlamanın yanı sıra her şeyden önce can güvenliği konusunda büyük bir hassasiyet taşır. Bu hassasiyet, İsrail’in devlet politikalarının merkezinde yer almakta ve tüm stratejilerini bu öncelik etrafında şekillendirmektedir.

 

Bununla birlikte 7 Ekim 2023 tarihinde yaşanan destansı Aksa Tufanı harekatı İsrail’in güvenlik anlayışını ciddi anlamda yerle bir etmiş ve devletin "güvenli cennet" imajını derinden zedelemiştir. Hamas ve Hizbullah gibi direniş örgütlerinin İsrail’e yönelik saldırıları ülkenin varoluş kaygısını ve güvenlik stratejilerini kökünden sarstı. İsrail’in bu süreçteki en büyük mücadelelerinden biri içerideki Yahudi toplumuna olan güveni sarsmadan dış dünyaya karşı varlıklarını korumaya çalışmaktır. Bu nedenle hükümetin sadece direniş örgütlerine değil aynı zamanda kendi vatandaşlarına karşı da güçlü bir duruş sergileme gayreti bulunmaktadır. İsrail, devlet politikalarının ve güvenlik önlemlerinin etkinliğini kaybetmemek adına ciddi bir sansür uygulamaktadır.

 

İsrail’de medya tamamen devlet kontrolü altındadır ve güvenlik politikaları gereği sansür uygulanmaktadır. Gazetelerden televizyon kanallarına, sosyal medya platformlarından aile içi WhatsApp ve Telegram gruplarına kadar her alanda bu sansürün izleri görülmektedir. Ülkede direniş saldırıları sonucunda vurulan binaların ya da ölen Yahudi askerlerin görüntüleri veya isimleri asla kamuoyuyla paylaşılmaz. İsrail ordusunun izin vermediği hiçbir haber ya da fotoğraf yayınlanamaz. Hattaölen askerlerin isimleri ve ölüm nedenleri dahi aileler tarafından sessizce karşılanmak zorunda kalmaktadır. Ailelere bu süreçte belirli avantajlar sunulmakta ve askerlerin sessizce defnedilmesi istenmektedir. Özellikle radikal Yahudi aileler bu teklifi genellikle gönüllü olarak kabul etmekte ve sessizce yas tutmaktadır.

 

İsrail’de uygulanan bu ağır sansür politikası sadece İsrail halkını değil uluslararası medya kuruluşlarını da kapsamaktadır. İsrail ordusunun sansür kurulları her türlü bilginin kontrol edilmesini ve ancak devletin izin verdiği haberlerin yayınlanmasını sağlar. Bu durum İsrail içinde olup bitenlerin uluslararası kamuoyundan olduğu kadar İsrail halkından da gizlenmesine yol açar. Özellikle Gazze’de yaşanan olaylar ve direniş saldırılarının sonuçları  İsrail kamuoyuna yansıtılmamaktadır. Bu cendereye dünya medyasını da sokan Yahudiler ve küresel dostları mesela Amerika’da dahi aynı sansürü işletiyorlar. Bugün Amerika’da Meclis kararı ile Gazze’deki katliama dair rakamları yayınlamak açıkça yasaklanmıştır. İnsanlığın en utanç verici yasaklarından biridir bu. Bu nedenle İsrail halkı dasavaşın gerçek yüzünden habersiz kalmakta ve devletin güvenlik stratejilerinin etkinliğini sorgulamamaktadır.

 

Ancak bu süreç orta ve uzun vadede Yahudi toplumunda bir sosyal patlamaya yol açacağı aşikardır. İsrail hükümeti bu sansürü ve manipülasyonu bir savaş politikası olarak kullanmakta ve saldırıları hafifletmek amacıyla ters propaganda yöntemlerine de başvurmaktadır. Örneğin roketlerin “dağlara, taşlara düştüğü” ya da “önemsiz bir alana zarar verdiği” yönünde haberler yayılmaktadır. Bu durum İsrail’in ciddi bir varoluş krizi yaşadığını ve devletin bu krizle baş edebilmek için hem içte hem de dışta güvenlik politikalarını sürekli olarak yeniden şekillendirdiğini göstermektedir.

 

Sonuç olarak İsrail’in güvenlik stratejileri ve medya sansürü devletin varoluş mücadelesinin bir parçası olarak görülmektedir. Hamas ve Hizbullah gibi direniş gruplarının saldırıları İsrail’in güvenlik anlayışını ve Yahudiler için güvenli bir cennet olma özelliğini zayıflatırken devletin bu kaygı ile uyguladığı sansür ve manipülasyon politikaları da toplumsal bir gerilime yol açma potansiyeli taşımaktadır. İsrail’in güvenliği sağlama çabası yalnızca dış tehditlere karşı değil içte de Yahudi halkına sahte bir dünya sunabilme mücadelesine dayanmaktadır.