'İskenderpaşa'
Fetih Yurdu’ndan, Fethin Sultanı’na
da uğrayıp yokuş aşağı inerken, neler düştü aklına neler!
‘Dünyayı ve ahireti algılama,
bilgiden de öte bir vizyondur.
Ne mübarek bir belde burası. Yirmi
birlik komutan işte şurada. Evini yuvasını, Alemlerin Sultanı’na açan Ensari,
Haliç’e vermiş bağrını. Haykırıyor sanki, asırlık yaşıyla: Tapusu bende!
Adı Filistin’le yazılan Hakan, ses
veriyor öteden, Cağaloğlu’nda.
…………………..
Bir de çağın mimarları… En koyusundan
diktanın katline ferman yazdığı, göz diktiği Anadolu toprağına bakıp, sıkar
yumruğunu:
İlim beyinde kaldıkça insana yüktür.
İşlenmiyorsa bilgi, ateş ve kütüktür. Varsa bir dert yeryüzünde, yüreğinden kan
damlıyorsa bir yetimin, çoktandır başı okşanmamışsa bir öksüzün…
Elimizin erdiğince, dilimizin
döndüğünce koşacağız Ziyad gibi, süreceğiz atımızı Okyanus’a…
Adı bizden, kökü sizden faniler, yan
bakmışlar beş vakit semayı dalgalandıran Kutlu Ses’e. Aslını unutun, kopyasını okuyun minareden,
buyurmuşlar(!).
Aslı tek, taklidi çoksa hangi taklide
uyalım? Yarın Hakkın Divanı’nda, emanet sorulduğunda ne cevap veririz!
celallenmesiyle on sekiz yıl, her saniyesi istim üstünde geçen imtihan
dakikalarını alnının akıyla yaşayan Dağıstanlı Zahid Hoca, Kanuni’ye komşu…
…………………
Solun şirret, sağın zillet olduğu
altmışlı yıllarda, genç adama vazife verip, ‘Düşmanın silahıyla silahlanın!’
emrini kalbine nakış nakış nakşeden, Nakşi Sultan!
İnsanların en hayırlısı, insanlara
faydalı olandır! Serlevhasıyla sıkı sıkı kavradığı Tasavvufi Ahlak’ı satır satır
resmeden Siyasetin Duayeni, başlatır seferini Malazgirt’ten.
Bahardır, nisan yağmurları yalar
yüzünü. Yazdır, alemi saran cağıl cağıl bir esintidir, Kaçkar’da. Güzdür,
gazelini döken bir çınardır, Ahlat’ta. Kıştır, zemheri soğuğu kaplar
Ardahan’da, gökyüzünü.
Ak sakallı Kotku Hoca, alır haberini
Konya’nın, Kayseri’nin… Tebessümdür yüzündeki. Bir elinde tesbih; diğerinde
projeler, içinden çıkılmaz sanılan…
Ağır sanayi, beşikten mezara eğitim,
tam bağımsız bir coğrafya, yarım kalmış Viyana…
Bir davettir, kurtuluşa. Terazidir;
bir kefesinde kalkınma, diğerinde arınma.
Lefkoşe barışa erer, ondan gelen
işaretle. Rum’un tezgahıdır bozulan, Yunan’ın inadı.
Laisizmi Türklere, marksizmi Kürtlere
armağan(!) eden plana, ‘Dur!’ diyebilmenin adıdır, İskenderpaşa. Eşitlik,
adalet, özgürlük, kalkınmadır. Suya kanar GAP. Akar, siyah elmas Batman’dan.
…………………..
Metin, Tekin Alpçi kurşunla Maşuk’una
kavuşmuştur. Sadreddin acılıdır, Müfit yaralı. Bir Molla Mahmud’dur, musallada;
yanında Dağıstanlı.
Bitlis, Rize, Kafkasya; yönelir aynı
frekansla.
………………..
Cesarettir, aşıladığı. İndirir
eliyle, Telaviv aşığı Bakanı. Su uyur, düşman uyumaz; n(e)tekim! Ayırır
yolları, atar kodese.
Bir kasım sabahıdır, duyan koşar. Yüz
binler saf durur, inletir arzı semayı.
Kotku’nun gidişidir bu, lakin bir ölür, bin doğar. Uzak yakın demeden
dosta koşar, sevenler.
Acı haberdir, tez duyulan. Mapusta
yankılanır, selası. ‘Zindanda dakika farksızdır, aydan.’
……………….
'Coşan’ bir yürektir, bükülmez bir bilek... Nerede kalmıştık? der gibi,
karşılar yarenini. ‘Birlikte rahmet, ayrılıkta gazap vardır!’ Bilir her biri.
Özeleştiri vaktidir. Nerede hata
yaptık? Çok sürmez, iktidarla kesişir yolları. Haber salar, ‘Bırakma makamı
masona!’
Ne var ki boşalmıştır içeri, Güneş
Motel’in bir benzeri.
………………..
‘Yeryüzü geniş değil miydi?’ düşürür
yollara. Hicret’tir Canberra; cesarettir Ottova. Aborjin Diyarı’nda yeni
dostlar edinir. Gözüne batar hainin, pususu hazırdır zalimin.
Çok görür Sezer, Süleymaniye’yi.
Onaylamaz kararnameyi. Lakin, onay halktan gelir. Milyonlar yürür ardından,
davet gelir Eyüp Sultan’dan.
Dünya şahitliğe durur, kavramlar
alabora olur. Nasıl olur da seksen sene sonra, kanunla kapattığımız, zincir
vurduğumuz, sel olup çıkar karşımıza. Bilmez ki özgür bir bileğe, kelepçe
takılmaz asla!
……………………
Bugün misyon sendedir İskenderpaşa!
Seni beklemektedir, katmerleşen her sorun. Beş hastane dolaşıp parmağı
dikilmeyen çocuk, seni arar gözleriyle.
Sen çıkar açığa, Çingene kanununu.
Kazı kalbine insanın: ‘Üstünlük takvadadır!’ diye. Kuşan sorumluluğu, bekleme
kimseden medet! Anahtar’ı sendedir; millet sende, sensin devlet!
Sen gelirsen, yeniden kurarsın
Söğüt’ü. Sen gelirsen, kaptırmazsın Türk’ü, şoveniste. Vermezsin bir tek
Kürt’ü, marksiste, leniniste. Çözdürmezsin sorunu, iki paralık coniye.
Kıskanırsın kardeşini. Çok görmezsin
hiç birine, Rabbinin nimetini.
‘Asrın idrakini’ konuşturmalısın.
Trajın kaldığı yerden başlamalı, yüz bin satan. Zamanla ayrıldı, ayrılan.
Takılıp kalma geçmişe, yarın seni bekliyor.
İşte bir bebek doğdu, ‘Ben suçsuzum,
suçsuz!’ diyor.