22 Haziran 2025

​İran Saldırıları ve Gerçeğin Sansürle Savaşı

Son günlerde İran tarafından İsrail’e yönelik gerçekleştirilen saldırılar, askeri tarihte az rastlanan bir stratejik yoğunluk ve teknik isabet oranıyla dikkat çekiyor. Ancak saldırıların sahadaki etkisi ile kamuoyuna yansıyan söylemler arasında ciddi bir çarpıklık var. Özellikle Türkiye’deki bazı medya çevrelerinin meseleyi “İran mahvoldu, hiçbir şey yapamadı” klişesiyle yorumlaması sadece basit bir hatadan ibaret değil; aynı zamanda hem bilinçli bir dezenformasyon süreci, hem de bölgesel gerçekliğin sistematik çarpıtılması anlamına geliyor.

Oysa saldırının hedef haritasına bakıldığında, İran’ın doğrudan İsrail’in askeri ve istihbari omurgasına yöneldiği açıkça görülüyor. Mossad karargâhı ve Birim 8200, İsrail’in dijital istihbarat altyapısı ve siber savaş merkezi vuruldu. İsrail Genelkurmay Başkanlığı ve Savunma Bakanlığı, savaşın idari ve komuta beyni hedef alındı. Demir Kubbe dahil olmak üzere İsrail’in füze sistemlerini üreten merkez Rafael Silah Sanayi yandı.  İsrail hava kuvvetlerinin taktik ve stratejik operasyon merkezleri olan Nevatim, Ramat David ve Palmachin hava üsleri ağır bir şekilde vuruldu, içeride neler oldu tam bilmiyoruz. En önemlisi ülkenin ekonomik damarlarından biri olan Hayfa Rafinerisi ve Limanı devre dışı bırakıldı. İsrail Borsasının yanısıra çok sembolik olarak İsrail ordusuna entegre çalışan yüksek teknoloji altyapısı Be’er Şeva Microsoft Yapay Zeka Merkezi de vuruldu.

Bu kadar hassas ve stratejik noktaların vurulmuş olması askeri terminolojide “körleştirme saldırısı” olarak tanımlanabilecek bir süreci işaret ediyor. Yani İran, İsrail’in gözünü, kulağını ve sinir sistemini hedef aldı. Bu kadar yüksek profilli merkezlerin hedef alınması, İsrail’in sadece fiziki değil, stratejik dokusunun da delik deşik olduğunu gösteriyor.

Ekranlardaki Yalan

İran’ın saldırıları sonrası medyada dolaşan görüntüler ise büyük ölçüde şehir dışına düşen füzeler, boş arazilerde oluşan patlama izleri ve duman manzaraları üzerinden kurgulanıyor. Bu görsel strateji, saldırıların etkisinin sınırlı olduğu algısını beslemeye hizmet ediyor. Ancak bu görüntülerin ardında yatan daha büyük bir gerçek var: askeri sansür.

İsrail hükümeti, özellikle 7 Ekim sonrası süreçte, sivil kayıplar yerine askeri kayıpları gizlemeye odaklandı. Nükleer altyapı, savunma sistemleri ve hava üslerine yönelik ağır saldırılar sonrası hiçbir resmi açıklama yapılmadı. Uydu görüntülerinde tespit edilen tahribat izleri elektromanyetik sessizlik ve askeri hareketlilik ise bu saldırıların etkisinin derinliğini teyit ediyor.

Negev Çölü çevresi, Hayfa hattı ve Tel Aviv’in askeri bantları, hâlen ciddi ölçüde elektromanyetik izolasyona maruz bırakılmış durumda. Bu bölgelerden gelen herhangi bir bilgi ya da görüntü paylaşımı bulunmaması, kamuoyunu bilinçli olarak karanlıkta tutma stratejisinin parçasıdır.

Fakat bilgi çağında gerçeği tamamen gizlemek mümkün değildir. Açık kaynaklı istihbarat verileri, sosyal medya sızıntıları ve uluslararası gazetecilik çabaları sayesinde İsrail'in bugüne dek yaşadığı en ağır güvenlik, prestij ve toplumsal kırılganlık krizinin gün yüzüne çıkması kaçınılmaz hâle gelmiştir.

Ekranlar Bombalanıyor

Türkiye’deki bazı medya organlarının bu süreçte İran’ın başarısız olduğuna dair ezberleri tekrar etmesi ya derin bir teknik bilgisizlik ya da bilinçli bir propaganda dilinin göstergesidir. Oysa gerçekler nettir: İran, hedeflediği stratejik merkezlerin büyük bölümünde isabet sağlamış, İsrail’in savaş altyapısını önemli ölçüde tahrip etmiştir.

İsrail’in yanıtı ise çarpıcı biçimde sessiz kalmak olmuştur. Bu sessizlik, bir “güç gösterisi” değil, tam aksine, krizi kontrol altında tutmak için kayıpları bastırma refleksidir. İsrail Savunma Bakanlığı'ndan gelen en net açıklama ise, Yahudi vatandaşların ülkeyi terk etmesinin yasaklandığı yönünde oldu. Bu karar, güvenlik durumunun ne kadar vahim hâle geldiğini gösteriyor: Devlet, artık halkına güven veremiyor; halkı içeride tutmak için yasaklama yoluna gidiyor.

İsrail’in yaşadığı askeri yıkım, medya stratejileriyle, sansürle, gündem çarpıtmalarıyla gizlenebilir mi? Belki bir süreliğine. Ancak gerçek her gün yeni bir sızıntıyla, yeni bir uydu görüntüsüyle, yeni bir açıklamayla kendini ifşa ediyor.