İran Saldırıları ve Gerçeğin Sansürle Savaşı
Son günlerde İran tarafından İsrail’e yönelik
gerçekleştirilen saldırılar, askeri tarihte az rastlanan bir stratejik yoğunluk
ve teknik isabet oranıyla dikkat çekiyor. Ancak saldırıların sahadaki etkisi
ile kamuoyuna yansıyan söylemler arasında ciddi bir çarpıklık var. Özellikle
Türkiye’deki bazı medya çevrelerinin meseleyi “İran mahvoldu, hiçbir şey
yapamadı” klişesiyle yorumlaması sadece basit bir hatadan ibaret değil; aynı
zamanda hem bilinçli bir dezenformasyon süreci, hem de bölgesel gerçekliğin
sistematik çarpıtılması anlamına geliyor.
Oysa saldırının hedef haritasına bakıldığında,
İran’ın doğrudan İsrail’in askeri ve istihbari omurgasına yöneldiği açıkça
görülüyor. Mossad karargâhı ve Birim 8200, İsrail’in dijital istihbarat
altyapısı ve siber savaş merkezi vuruldu. İsrail Genelkurmay Başkanlığı ve
Savunma Bakanlığı, savaşın idari ve komuta beyni hedef alındı. Demir Kubbe
dahil olmak üzere İsrail’in füze sistemlerini üreten merkez Rafael Silah Sanayi
yandı. İsrail hava kuvvetlerinin taktik
ve stratejik operasyon merkezleri olan Nevatim, Ramat David ve Palmachin hava
üsleri ağır bir şekilde vuruldu, içeride neler oldu tam bilmiyoruz. En önemlisi
ülkenin ekonomik damarlarından biri olan Hayfa Rafinerisi ve Limanı devre dışı
bırakıldı. İsrail Borsasının yanısıra çok sembolik olarak İsrail ordusuna
entegre çalışan yüksek teknoloji altyapısı Be’er Şeva Microsoft Yapay Zeka
Merkezi de vuruldu.
Bu kadar hassas ve stratejik noktaların vurulmuş
olması askeri terminolojide “körleştirme saldırısı” olarak tanımlanabilecek bir
süreci işaret ediyor. Yani İran, İsrail’in gözünü, kulağını ve sinir sistemini
hedef aldı. Bu kadar yüksek profilli merkezlerin hedef alınması, İsrail’in
sadece fiziki değil, stratejik dokusunun da delik deşik olduğunu gösteriyor.
Ekranlardaki Yalan
İran’ın saldırıları sonrası medyada dolaşan
görüntüler ise büyük ölçüde şehir dışına düşen füzeler, boş arazilerde oluşan
patlama izleri ve duman manzaraları üzerinden kurgulanıyor. Bu görsel strateji,
saldırıların etkisinin sınırlı olduğu algısını beslemeye hizmet ediyor. Ancak
bu görüntülerin ardında yatan daha büyük bir gerçek var: askeri sansür.
İsrail hükümeti, özellikle 7 Ekim sonrası
süreçte, sivil kayıplar yerine askeri kayıpları gizlemeye odaklandı. Nükleer
altyapı, savunma sistemleri ve hava üslerine yönelik ağır saldırılar sonrası
hiçbir resmi açıklama yapılmadı. Uydu görüntülerinde tespit edilen tahribat
izleri elektromanyetik sessizlik ve askeri hareketlilik ise bu saldırıların
etkisinin derinliğini teyit ediyor.
Negev Çölü çevresi, Hayfa hattı ve Tel Aviv’in
askeri bantları, hâlen ciddi ölçüde elektromanyetik izolasyona maruz bırakılmış
durumda. Bu bölgelerden gelen herhangi bir bilgi ya da görüntü paylaşımı
bulunmaması, kamuoyunu bilinçli olarak karanlıkta tutma stratejisinin
parçasıdır.
Fakat bilgi çağında gerçeği tamamen gizlemek
mümkün değildir. Açık kaynaklı istihbarat verileri, sosyal medya sızıntıları ve
uluslararası gazetecilik çabaları sayesinde İsrail'in bugüne dek yaşadığı en
ağır güvenlik, prestij ve toplumsal kırılganlık krizinin gün yüzüne çıkması
kaçınılmaz hâle gelmiştir.
Ekranlar Bombalanıyor
Türkiye’deki bazı medya organlarının bu süreçte
İran’ın başarısız olduğuna dair ezberleri tekrar etmesi ya derin bir teknik
bilgisizlik ya da bilinçli bir propaganda dilinin göstergesidir. Oysa gerçekler
nettir: İran, hedeflediği stratejik merkezlerin büyük bölümünde isabet
sağlamış, İsrail’in savaş altyapısını önemli ölçüde tahrip etmiştir.
İsrail’in yanıtı ise çarpıcı biçimde sessiz
kalmak olmuştur. Bu sessizlik, bir “güç gösterisi” değil, tam aksine, krizi
kontrol altında tutmak için kayıpları bastırma refleksidir. İsrail Savunma
Bakanlığı'ndan gelen en net açıklama ise, Yahudi vatandaşların ülkeyi terk
etmesinin yasaklandığı yönünde oldu. Bu karar, güvenlik durumunun ne kadar
vahim hâle geldiğini gösteriyor: Devlet, artık halkına güven veremiyor; halkı
içeride tutmak için yasaklama yoluna gidiyor.
İsrail’in yaşadığı askeri yıkım, medya
stratejileriyle, sansürle, gündem çarpıtmalarıyla gizlenebilir mi? Belki bir
süreliğine. Ancak gerçek her gün yeni bir sızıntıyla, yeni bir uydu
görüntüsüyle, yeni bir açıklamayla kendini ifşa ediyor.