05 Şubat 2025

​İmam hatipler nasıl geliştirilebilir?

 

                1913 yılında kurulan Medresetü'l Eimmei ve'l-Huteba’dan Anadolu/İmam Hatip Liselerine, ülkemizde devlet ve din münasebetleri bu okulların serencamıyla doğrudan ilgilidir. Bu okulların varlığı aynı zamanda bizim modernleşme meselemizin de izdüşümüdür. Devletin, bu toprakların en mühim gerçeği olan dinle arayı açmasına ya da ondan güç/meşruiyet alma ihtiyacı duymasına göre bu okulların inişli çıkışlı çizgisi şekillenmiştir. Bu okulların teşekkülünü, bir bakıma da, Batı medeniyetini ulaşmamız gereken bir hedef olarak kabul ettikten sonra, oraya çıkan açıkları kapamak üzere bir yamama faaliyeti olarak değerlendirebiliriz.

Yani, klasik eğitim/terbiye usulümüzün, ermeyi arzu ettiğimiz muasır medeniyet seviyesine bizi taşıyamayacağına hükmettik, sonra pozitivizmi merkeze alan bir eğitim/terbiye sistemini tercih ettik. Ancak cemiyetin yapısında din ve geleneğin oldukça belirleyici olduğunun sarfınazar edilemez bir hakikat olduğunu, biraz tecrübeden sonra teslim etmek durumunda kaldık. Bu gerçeğin yok sayılması veya ihmali ortaya başka sorunları çıkartıyordu.

İşte, ilkin Medresetü'l Eimmei ve'l-Huteba iken 1924’te İmam Hatip Mekteplerine, 1949’da İmam Hatip Kursları’na, 1951’de İmam Hatip Okullarına, 1972’de İmam Hatip Liseleri’ne dönüşen ve daha sonra da bünyesine Anadolu İmam Hatip Liseleri eklenen bu ortaöğretim/eğitim kurumları bidayetinden bugüne hep tartışma konusu olmuştur.

Bu kurumlara her kesiminin bakışı farklıdır. Kimilerine göre ülkenin yüz akı, milli, manevi değerlerine bağlı, vatanını milletini seven geçlerin yetiştirildiği kurumlar olarak görülürken, kimilerine göre de devletin kendi ideolojisi açısından mesele çıkarmayacak bir dini anlayışı yerleştirmek için açtığı kurumlardır. Kimilerine göre ise irtica yuvası, muhafazakâr/İslamcı siyasi hareketlerin insan kaynağı, kökü kazınası kurumlardır. 

İmam Hatip Liseleri ile ilgili hedef ve beklentiler de birbirinden oldukça farklıdır. “Dindar nesil yetiştirmek, İslam Dininin çağa uygun yorumunun yerleşmesine yardım edip meydanı gelenekçi yapılara bırakmamak, pozitif ilimlerle dini ilimleri birlikte almış çift kanatla ‘uçacak’ bir nesil meydana getirmek. İrticaya pirim vermeyecek çağdaş, bilinçli, dindar bir sınıf oluşturmak” gibi daha birçok amaç/beklenti sayabiliriz.

Ancak garip bir şekilde bu kurumlardan beklenenler arasında “İmamlık ve Hatiplik” yok gibidir. İsminin İmam Hatip Lisesi olmasına rağmen ne çocuklarını bu liselere gönderen ebeveynler nezdinde, ne bu liselerin talebeleri nezdinde, ne de onlara ümit bağlayan başka kesimler ve kurumlar nezdinde mezunlarının İmam ve Hatip olması ile ilgili bir beklenti mevcut değildir.

Bu durum, bu liseler için bir varoluş meselesine işaret etmektedir ve gelinen noktada bu meselenin daha fazla görmezden gelinmemesi gerekmektedir. Yani İsim ile muhteva arasında büyük bir uyuşmazlık vardır. Pek tabiidir ki, bu uyuşmazlık, geçmişte büyük bir zarureti, kıt imkânlarla gidermek, bir meşruiyet zemine basarak Müslüman bir toplumun değerlerine dayalı eğitim ihtiyacını imkânlar ölçüsünde karşılamak gibi gerekçelerle mazur görülecektir.

Daha açıkça söyleyecek olursak, İslam’ın cemiyetimizdeki etkisinin sıfırlanmak istendiği bir vasatta, elde edilenle yetinmek ve ondan en geniş sınırlarıyla istifadeye çalışmak makul bir yaklaşımdır. Ancak bugün dar ve zor zamanların vasıtalarıyla yola yürünemeyeceği görülmelidir. Ülkemiz insanı, eline geçen her fırsatta İslam’ın bu topraklarda en başat unsur olduğunu ve bundan sarfınazar edilmesine gönlünün razı olmadığını ihsas etmiştir.

Tek Parti dönemindeki yeni parti denemelerine gösterdiği teveccüh, ilk serbest seçimde Demokrat Parti’yi tek başına iktidara getirmesi, merhum Erbakan’ın partilerine, bütün aleyhte şartlara rağmen rağbeti, İmam Hatip Liselerine ve Kur’an Kurslarına hiçbir kuruma yapmadığı maddi - manevi yardımı yapması ve göstermediği alakayı göstermesi bunun önemli göstergeleridir.

Hatta Küresel Egemenlerin, ülkeyi tamamıyla müstemleke yapmak için, kullanışlı bir aparat olarak neonurcu Fetö’yü kullanışlı bir aparat olarak tercih etmesi bile millet nezdinde dinin belirleyiciliğine önemli bir misaldir. Bu misallere siz de yenilerini ekleyebilirsiniz.

Ülkemiz yaklaşık 20 yıldır İmam Hatip kökenli bir Başbakan/Cumhurbaşkanı tarafından idare edilmektedir. İmam Hatip kökenliler siyasette bürokraside hatırı sayılır bir yer edinmişlerdir. Rahmetli Nurettin Topçu’nun ifadesiyle “Türkiye’nin Maarif Davası” İmam Hatip Liseleri’ne indirgenemez. Maarif Davamızın kendi müktesebatımıza, inanç anane ve ictimai gerçekliğimize uygun, ‘ağyarını mani efradını cami’ bir yaklaşımla topyekûn ele alınarak hâl yoluna konulması, bu kadroların üzerine düşen belki de en mühim birkaç vazifeden biri idi. Lakin bu konuda perakendeci bir yaklaşım aşılamadı. İmam hatip Liselerinin sayısını ve öğrenci mevcudunu çoğaltmak, keyfiyeti ıskalayarak kemiyete odaklanmak, içerisi doldurulmadan, nitelikli eğitici kadrolar olmadan tabelaları değiştirip İmam Hatip Ortaokul ve Liseleri açmakla meselenin çözüleceği vehmediliyor.

Milli ve manevi değerlere bağlılık ve bu toprakların kurucu değerlerine uygun müfredatı haiz bir eğitimin usul ve şartlarını meydana getirmek sadece İmam Hatip Liseleri ile ilgili bir mesele değildir. Bütün bir eğitim sisteminin yeni baştan ele alınıp ıslah edilmesi gerekmektedir.

İslami eğitim almış her çeşit kadro yetiştirme vazifesinin bu kurumlara yüklenmesi, toplumun aileden sonraki en mühim birimi olması gereken mahalleye imamet edecek, orada öncülük ve irşat vazifesini bihakkın yerine getirecek nitelikli kadrolar yetişmesine de mani olmaktadır. Gözünü hep yüksek tahsile dikmiş gençlerden amacına ulaşamayanlar, bedbin ve talihsiz bir eda ile imam hatipliğe razı olmakta ve ortaya maalesef hiç de işin ruhuyla uyuşmayan bir tablo çıkmaktadır.

Bu kurumlara yüklenen vazifenin, üzerine bir de ilahiyat fakültesi eğitimi eklendiği halde hakkıyla taşınıp taşınmadığını, herhangi bir mezunuyla beş dakika konuşsanız çok rahat anlayabilirsiniz. Sonucun ne kadar trajik olduğunu pekâlâ görebilirsiniz.

Mevzu çok derin. Çok köklü olarak ele alınması ve sadra şifa çözümler ortaya konulması gerekmektedir. “İmam Hatipler kapatılsın, Çocuklarınızı İmam Hatip’e göndermeyin, İmam Hatipler gururumuzdur!” gibi yaklaşımların tamamı sığ, sathi bakışların eseridir.

Belki çok saçma bulanlar olacaktır. Ancak bana göre Maarif Meselemiz İmam Hatip Liseleri özelinde değil, topyekûn olarak tarihimize, kurucu değerlerimize ve üzerimizde taşıdığımız mesuliyete uygun olarak ele alınarak bir hal yoluna koyulmalıdır. Ardından bu haliyle İmam Hatip Liseleri tasfiye edilmeli. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde klasik eğitim/terbiye sistemimizden de istifadeyle nitelikli İmam ve Hatip yetiştirecek bir kurum ihdas edilmeli. Bu kuruma girenlerin gönlünde ise topluma imamet, hitabet ve irşat vazifelerinden başka bir aslan yatmamalıdır.

Vesselam.