01 Ocak 2025

Hayatı tutmakla hayata tutunmak arasında insan

Schopenhauer insanları can sıkıntısı ve acı çekmek aralığında tasavvur etmişti.  Hayatın olağan akışı içerisinde kimileri için hayat öylesine yüksek bir can sıkıntısı kaynağıdır ki zenginler dediği tabaka hep bir can sıkıntısından malul görülür. Diğer bir kısım ise yoksunlukların gölgesinde kendini arayan öfkeli bir acı insanıdır. Bu iki uç aslında toplumun olağan akışındaki çoğunluğunu oluşturmaz ama bunların ilke ve felsefesi hayatı bir yerden yönetmeye kalktı mı itidal köprüsü yıkılır ve ortada kalanlar hep bu felakette kendisine yol arar durur. Bu iki kesim esasen farklı yönlerde de olsa radikalleşmenin kuluçkası da olabilirler. Her hâlükarda insan hayata bir yerinden dâhil olur Tanpınar’ın Ne içindeyim zamanın,/ Ne de büsbütün dışında;/ Yekpare, geniş bir anın/ Parçalanmaz akışında, dediği hengamede hem kendözünü arar hem de içinde yüzdüğü hayatın kendine verdiği rollerde yaşamaya çalışır durur. Modern zamanlarda doğudaki insan kendiliğine kendi aslından yahut insanlığın o mümbit bütünlüğünden manalar bulamadığından arayışlar sarkacında oradan oraya savrulup durdu. Ne mana kökleri onu besledi, ne modern zamanın memelerinden anlam içebildi. Doğunun insanı modern zamanın Sisifos’udur. İşin kötüsü ne taş gerçektir, ne yokuş ne de kendisinin hâli. İşte bu karamsar meydanda elinde mum gezen birileri Cemil Meriç merhumun… her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım: Karanlığa o kadar alışmışsınız ki, yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bir ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?” sorusunun muhatabı olur. Canı sıkılanlar ile canı yananların tahammülü yoktur zaten böyle işlere. Konforludur karanlık yokuşlarda sisifosluk oynamak; kimisi filozof urbalıdır sisifoslardan kimileri ise gariban urbasından aleme nizam arar.

 

               İşte burada karşımıza çıkanlardan birisi hayatı tutmaya çalışan tiplojidir. Bunun elinde hazır reçeteler, totolojiler, muhteşem argümanlar, inanılmaz kavramlar, gün görmemiş aforizmalar, diskurlar, ideolojinin ürettiği muazzam kurtuluş senaryoları, bol laf, tümel bakışlar içinden hayata bakan yüce sözler söyleyen bir hâl içinden konuşan bir karakter çıkar hikâyemizde karşımıza. Hakikate dökülen nice kezzaplar elinde dolaşırken kendini en müstakim, iyi, güzel, esaslı, kurtarıcı sanan bu adam muhteşem bir kibirle hayata don biçer. Bunlar değer dünyamızın farklı renklerine dair kostümlerle karşımıza çıkarlar. Siyasiler için popülizm yaparak kitleleri efsunlamak için bu zevat pek ehvendir. Bu yüce adil ve mutlak doğrunun yıldızları düzene nizam raconu kesmek için vardırlar. Lakin hayata gölgeleri bile düşmez. Biçare yığınların başı ağrımaktadır lakin bu zevatın reçetesi büyük uygarlık hamleleri üzerinedir. Topluma verdikleri şey yüce kişiliklerine tapınma vazifesidir. İşte bunlar hayatı tutma ustalarıdır. Teorinin makası ellerinde hayatı kesip biçip uysun uymasın hayata don biçmeye meziyetli bu zevat her yokuşu muhakkak düzlük gösterme, simülasyon, manipülasyon gibi konularda şahanedirler. Hele bunlara modern dünyanın dehlizlerinden ilhamlar üfleniyor ise o zaman değmeyin keyiflerine. Yüce diplomaları ile kurdukları tapınaklarda hayat kurban ederek zamanı ve hayatı tuttukları vehmi ile yüceliklere kanat çırparlar.

 

               Diğer yanında ise öykümüzün düşülen layık olunmayan çukurlarından dünyaya bakan öfke ve nefret adamları vardır. Bunlar da hayata tutunmaya çalışan yahut meşhur romandaki ifade ile tutunamayanlardır. İşte bunların ruhları olup biten her şeye mutsuz bakmak, karamsar bir arabesk film edasıyla yaşama ruhunu bunlarla çamura bulayıp sonra hay bu yolları yapmayanlar diye ortalıkta gezinip suçlu arayan tiplerdir. Bunlar da hayata tutunma yarışındadırlar. Kemal Sunal filmlerindeki o hazin Türkiye’den bakarken nefretle zehirlenen akıllar ve ruhlarla her türlü şeyi mübah görerek şehre bakan bu insanlar tutunamadıkları hayata intikam duygusu ile bakarlar. Schakespeare oyunlarında hayatı teslim alan kötüler gibidirler. Madem olmadı ben bunları yönetirim ve ayaklarımın altında onları ezerek yükselirim mantığındaki bu zümreye hangi diplomayı verseniz, hangi makamı alsa, hangi konumda olsa madur ve kurbandır bunlar. Hep hayata tutunma teranesi çalar arka fonda. Ne acılar çekmiştir o, ne kompleksleri vardır bu zalimin, ne öfkeler ruhunda yıldırımlar çaktırmıştır bilinmez ama hayatın içinde ama ona karşıdır bu tip. Çünkü o mağdurdur ve hayat ona haksızlık etmiştir bir kere. İşin en acınası yanı ise bunu kendisine farklı maskeler takarak değer istismarı ile toplumu manipüle ederek gerçeklere simülasyon algılarından mefhumlar yükleyerek geleceği mazide boğarlar.

            İşte bunlar hayatı tutanlar ile hayata tutunanlardır. İkisinin de efsunlu formülleri vardır. Muhteşem aforizmalar ile hayata racon keserler. Bu arada hayatı yaşamayan çalışan ortalama kitlenin esnek ve geçişken doğası onları sinir eder. Uyum ve ahenkten hoşlanmazlar. Onların dediği dedik çaldığı düdüktür. Bu bakımdan da ortada olanların kendiyle barışık ve değer üretmeye meyyal halini sevmezler. Zira hayat itidal üzerine yaşanır. O vakit ise bu iki kitlenin pazarı kalkar ortadan. O bakımdan bu ikili hep ittifaklar peşindedir. Rengi fark etmez; çıkarlar tapınağının kapısında hep bunlar vardır. Maskeli baloları sürer gider şafaklara kadar. Atsız Beyimin Dalkavuklar Gecesi ve Z Vitamini eserindeki “Hangi kahramanlar gecesi? Kahramanlar öldüler. Bu gece dalkavuklar gecesidir. Bu şölene konmak için sabaha kadar yaşasın diye bağırdık. Tabii siz de içerde şebek gibi takla attınız. Yaşasın kral!..”, denilen devran bunlara emanettir. Haddinizse bunlara bir hulus çakmayın aforoz taburları ensenizde bitiverirler. Durun yahu ne diyor bu adam demeyin tamam bunlar distopyanın içinden sanrıların şizofrenisi idi. Öyle kişiler ve şeyler tabi ki olamaz! Faraza diye yazıldı işte kimse alınmasın. Kelam bazen böyle yürüyüveriyor. Yine Atsız beyimle bitirelim Ruh Adam’dan; “Dünyada hâlâ karşılıksız en büyük fedakârlığı yapan şövalyeler var. Yaşamayı güzelleştiren de zaten bu mert insanlar oluyor!” Hayatı, tutmakla tutunmak arasında güzelleştirenlere selam olsun…

 

 

Hak İçin Olsun

Vesselam