vakıf katılım haziran paketi
vakıf katılım haziran paketi sağ

14 May 2025

​Hamas'ın Meşruiyeti ve Direnişin Yeni Paradigması

7 Ekim 2023 sonrası süreç yalnızca bir savaşın, yalnızca bir çatışmanın değil aynı zamanda paradigmal bir kırılmanın eşiğidir. Gazze’ye yağan bombalar yalnızca binaları değil modern uluslararası sistemin ikiyüzlü hukuk algısını da yerle bir etmiştir. Öyle ki; bir halkın çocukları toprağa verilirken Batı’nın dilinden düşmeyen “insan hakları” kavramı enkazların altında boğulmuştur. Bu yıkımın ortasında direnişin adı ise açıktır: Hamas.

Gazze’nin direniş damarını temsil eden bu yapı sadece silahlı mücadele değil; aynı zamanda diplomatik ve toplumsal meşruiyetin de taşıyıcısıdır. Bugün, Hamas’ın meşruiyeti sorgulanamaz düzeyde halk iradesine dayanmaktadır. Hamas’a yöneltilen her eleştiri doğrudan Gazzeli halkın iradesine karşı bir tahakküm girişimidir. Bu nedenle, direnişe uzatılan her dil aslında işgalin sözcülüğünü yapmaktadır.

Liberal Münafıklığın Yeni Yüzü

Hamas’a yönelik eleştiriler yalnızca İsrail kaynaklı değil, aynı zamanda içimizdeki zihinsel işgalcilerden de gelmektedir. İran’la kurulan ilişkiler, Hizbullah’a verilen selamlar, Yemen’e gösterilen teveccüh… Bunlar üzerinden yürütülen sorgulama dili doğrudan direnişin altını oymaya yönelik sistematik bir dezenformasyon faaliyetine dönüşmüştür.

Bu eleştirileri dillendiren kesimlerin ortak özelliği nettir: Direnişi anlamaktan uzak, ümmetin değerleriyle sorunu olan, barış adı altında teslimiyeti meşrulaştırmaya çalışan post-modern bir vesayet aklı. Halbuki Gazze’de çocuklar gözlerini kaybederken, bir halk hayatı uğruna ölümle mücadele ederken; bu tür eleştirilerin hiçbir karşılığı yoktur. Hamas’ın omzuna yüklenen bu tarihsel sorumluluk, onu yalnızca bir örgüt değil, bir halkın ahlaki temsilcisi haline getirmiştir. Bu gerçeklik, masada da sahada da değiştirilemez bir irade olarak karşımızda durmaktadır.

Hamas’ın ABD ile Teması

Bugüne kadar Filistin meselesi hep İsrail merkezli bir uluslararası kurguyla şekillenmiştir. Ancak bu tablo değişmektedir. Hamas’ın, doğrudan ABD ile yürüttüğü görüşmeler İsrail’in diplomatik denklemden dışlandığı yeni bir sürecin habercisidir. Bu yalnızca taktiksel bir adım değil, stratejik bir paradigma değişimidir.

ABD vatandaşlığı bulunan bir rehinenin serbest bırakılması karşılığında Hamas’ın ateşkes, sınırların açılması, Gazze’ye insani yardım ve bağımsız yönetim gibi taleplerle masaya oturması; onu yalnızca silahlı değil, aynı zamanda diplomatik bir aktör haline getirmiştir. Bu adım, İsrail’in mutlak kontrolünde yürüyen diplomasi kurgusunu derinden sarsmıştır. Çünkü ABD ilk kez İsrail’i bilgilendirmeden, onayını almadan, Hamas’la doğrudan bir anlaşma zemini oluşturmuştur. Bu, modern diplomaside “stratejik yalnızlaştırma” anlamına gelir.

Bağımsız Yönetim mi, Yeniden Sömürge mi?

Gazze için dillendirilen “bağımsız yönetim” önerisi, ilk bakışta olumlu bir çözüm gibi sunulsa da dikkatle incelenmelidir. Kim tarafından kurulacağı, hangi iradeye dayanacağı ve neyi temsil edeceği soruları cevapsız bırakıldığında bu öneri bir özgürlük projesi değil; yeni bir vesayet rejimi olabilir.

Unutulmamalıdır ki, Gazze halkı yalnızca yaşamak için değil, kendi kaderini tayin etmek için de direnmektedir. Bu yüzden, herhangi bir yönetim önerisinin meşruiyeti, direnişi temsil edip etmemesiyle ölçülmelidir. Bu noktada en net ilke şudur: Hamas neyi kabul ediyorsa, halk da onu kabul etmiştir. Bizim için de tek geçerli çözüm o olur. Hamas’ıniradesi dışında kurulacak her masa, tıpkı Oslo’da olduğu gibi halktan kopuk, dış güçlerin tasarımı olan başarısız projelere dönüşecektir.

Trump Faktörü

Trump’ın “Filistin Devleti” ilanına yönelik bir çıkış yapma ihtimali yalnızca jeopolitik bir manevra değil; aynı zamanda İsrail açısından bir kırılma noktası olabilir. Trump’ın popülist ve pragmatist liderliği onu statükoyu yıkma konusunda sıra dışı hamleler yapmaya teşvik etmektedir.

Eğer Trump, “Filistin devleti” ilanını gündeme getirirse ve bunu Hamas ile yapılan temaslar çerçevesinde sunarsa bu İsrail’in diplomatik tekelini ortadan kaldırır. Elbette bu adımların ardında siyasi hesaplar olabilir. Ancak sonuç itibariyle ilk kez Filistin halkının kaderi, İsrail’in rızasına tabi olmadan şekillenmiş olacaktır.

Hamas’ın Sessiz Zaferi

Hamas’ın diplomatik hamleleri sessiz ama son derece derin etkiler doğurmaktadır. Rehine takasıyla başlayan temaslar Gazze’nin geleceğine ilişkin temel başlıkların masaya gelmesini sağlamıştır. Ateşkes, sınırların açılması, insani yardım ve bağımsız yönetim... Bu talepler artık yalnızca savaş sonrası talepleri değil; bir halkın onurunun ve iradesinin diplomatik çerçeveye taşınmasıdır.

Bu noktada Hamas, yalnızca bir direniş hareketi değil; yeni düzenin kurucu aktörü olarak konumlanmaktadır. Sadece savaş meydanlarında değil diplomatik masalarda da var olan bir hareket söz konusudur. Bu da İsrail’in diplomatik üstünlüğünü bitirme potansiyeli taşımaktadır. Hamas’ın doğrudan ABD ile temas kurması “İsrail’siz diplomasi” fikrinin sadece mümkün değil etkili olduğunu göstermektedir.

Direniş, Diplomasi ve Onur 

Bugün Hamas’a dil uzatmak yalnızca siyasi körlük değil, tarihsel ihanettir. Hamas, Filistin halkının seçtiği ve desteklediği tek meşru temsilcidir. Savaşın tam ortasında bir halkın yükünü omuzlayan, çocuğunun cesedini taşıyan, sokaklarda siper olan, masada ise halkının izzetini savunan bir iradeye saygı duymamak bu davayı anlamamak demektir.

İsrail’siz diplomasi mümkündür. Hamas yalnızca sahada değil, masada da kazanabilir. Bu nedenle benim için tek pusula vardır: Hamas nerede duruyorsa biz de oradayız. Geri kalan herkes tarih çöplüğünde boğulmaya mahkûmdur.