Gazze'de tarihin tekerrür eden yüzü
Sömürgeciliğin
Karşısında Direniş ve Mücadele
Tarih
boyunca sömürgeciliğin ve işgalin pençesinde kalan halklar özgürlük ve
bağımsızlık uğruna büyük bedeller ödemiştir. Fransız sömürgeciliği altındaki
Cezayir'den Nazi işgali altındaki Sovyetler Birliği'ne pek çok toplum kendi
topraklarında yabancı güçlere karşı ayakta kalma mücadelesi vermiştir. Bugün
ise benzer bir mücadele Filistin halkının İsrail işgaline karşı direnişi
üzerinden devam etmektedir. Cezayir ve Sovyetler Birliği'nin acı dolu direniş
tarihinden yola çıkarak Filistin halkının direnişine karşı yöneltilen
teslimiyet çağrılarını ele alacağız.
Cezayir'in
Sömürgecilik Karşısında Direnişi
Fransız
sömürgesi altında geçen 132 yıl boyunca Cezayir halkı vahşi bir baskı ve
asimilasyon sürecine maruz kaldı. Tarihi kayıtlara göre sömürgeciliğin ilk 30
yılı içinde Fransız ordusu üç milyon Cezayirliden bir milyonunu katletti. Yani
ülke nüfusunun 3’te 1’i şehit edildi. Bu acımasız işgal barışçıl bir boyun eğme
değil zorlu bir direnişle sona erdi. Cezayir halkı bağımsızlığına kavuşana
kadar büyük bedeller ödedi. Ne var ki bazı çevreler işgal sürecinde dahi
teslimiyeti ve boyun eğmeyi bir seçenek olarak savundu.
Nazi
İşgali Altındaki Sovyet Direnişi
Benzer
şekilde Nazi Almanyası’nın Sovyetler Birliği’ni işgali de tarihte derin yaralar
bırakmıştır. Sivil ve askeri olmak üzere milyonlarca Sovyet vatandaşı hayatını
kaybetmiştir. Nazi kamplarında yaşanan kıtlık, zorunlu göç ve insanlık dışı
uygulamalarla birlikte Sovyet halkı ağır bir bedel ödemiştir. Ancak bu zorbalık
karşısında teslimiyetin değil direnişin sesi yükselmiştir. Teslim olmanın onur
kırıcı bir seçenek olduğu bu dönemde de bazı çevreler “Belki de Nazilere boyun eğmeliydik”
düşüncesini dillendirmiştir. Oysa halkların direnişi işgalciye karşı mücadele
etmenin gerekliliğini her zaman vurgulamıştır.
Vazgeçiş
Mi, Yoksa Devam Mı?
Günümüzde
benzer bir yaklaşım Filistin meselesinde de karşımıza çıkmaktadır.
Filistinlilere yönelik "yenilginizi kabul edin" şeklindeki çağrılar
İsrail işgali karşısında boyun eğme talepleri olarak görülmektedir. Ancak bu
tür çağrıların temelinde Filistin'in uğradığı tarihi acılar ve direnişin anlamı
göz ardı edilmektedir. Filistin halkı yaşadığı trajediyi "Nekbe" yani
büyük felaket olarak anarken bu felaketin ardından herhangi bir hak iadesi
görmemiştir. Sürgün, yıkım ve kayıplarla dolu yıllar Filistin halkının kaderini
şekillendirmiştir.
İsrail’in
Sömürgeci Doğası ve Filistinlilere Teslimiyet Çağrıları
Siyonist
projenin temelinde yer alan yayılmacı politika Filistin halkının varlığını yok
sayma amacını taşımaktadır. İsrail’in kurucusu David Ben-Gurion’un geçmişte
yaptığı konuşmalar ve bugünün bütün İsrailli idarecilerin yaptığı konuşmalar ve
İsrail devletinin fiili uygulamaları Filistinlilerin zorla yerinden edilmesine
karşı ahlaki bir sorumluluk taşımadıklarını gösteriyor. Bu zihniyet İsrail’in
günümüzde de sürdürdüğü işgalci politikanın kökeninde bulunmaktadır.
Filistinlilerin kimliklerini ve haklarını reddeden bir yapı karşısında bu halktan
teslimiyet beklemek onların tarih boyunca direnişle örülen kimliklerini yok
saymak demektir.
Filistin
Direnişi ve Gazze'nin Kararlılığı
Gazze
Şeridi büyük güçlerin dayanamayacağı zulümlere karşı direnişin en sembolik
yerlerinden biridir. Nekbe'den bu yana süregelen baskılar, kuşatmalar ve
apartheid sistemi bu halkın kimliğini ve direncini daha da güçlendirmiştir.
Gazze halkı geçmişte olduğu gibi bugünde sürgün ve yerinden edilme tehdidi
karşısında direnmeye devam etmektedir. Filistin halkına teslimiyet çağrısı
yapmak onların yıllar içinde şekillenen direniş ruhunu göz ardı etmektir.
Direniş
mi, Teslimiyet mi?
İsrail’in
Filistinlilere dayattığı boyun eğme politikası yalnızca bu halkın tarihsel
mücadelesine aykırı değil aynı zamanda onların onurlu varoluşlarını da hedef
alan bir stratejidir. Bugün Filistin halkı küresel çapta bir dayanışmanın
sembolü haline gelmiştir. Direnişleri sadece topraklarını savunmakla sınırlı
değil; insan onurunu koruma mücadelesidir. Teslimiyeti erdem olarak yücelten ve
direnişi ahlaksızlık olarak niteleyen zihniyete karşı Filistin halkının direnci
bir umut ışığı olmaya devam edecektir.