Gazze'de Son Durum Ne? İsrail Ne Yapıyor, Gazze Direnebilecek mi?
Bugün
Gazze’nin güneyinde yaşanan şey ne bir insani yardım operasyonudur ne de bir
sivil koruma bölgesidir. İsrail’in “Gideon’un Arabaları” adlı yeni operasyon
planı insani yardımı bir silaha dönüştürerek insanlık tarihinin en alçakça
projelerinden birini uygulamaya koymuştur. Rafah’ta, Morag ekseni boyunca
uzanan 45 kilometrekarelik alan artık yeni bir toplama kampıdır. Uydu
görüntüleriyle sabit: Beton karakollar, askeri kuleler, devasa lojistik depolar
ve giriş çıkışı tamamen İsrail ordusunun kontrolünde olan bir sistem… Bu bölge,
yardımın değil, teslimiyetin kapısıdır.
Buraya
zorla sürülen insanlar aylardır süren bombardımanlarla evlerinden edildi. Şimdi
2,2 milyon Filistinli kilometrekareye 49.000 kişilik bir yoğunlukla yaşamak
zorunda bırakılıyor. Bu yoğunluk, modern tarihte hiçbir kentsel alanda
görülmedi. İnsanlar aç, susuz, hasta… Ama yiyecek bulmak istiyor musunuz? Evet,
var—ama her hafta sınırlı miktarda, belirli günlerde, sadece belirli
noktalardan alabilirsiniz. Ne karşılığında? Saatler süren yürüyüşler, sıcak
altında bekleyiş, biyometrik tarama, sorgulama ve nihayet İsrail'in size
‘layık’ gördüğü bir paket. Bu, yardım değil; zorla disipline edilmiş bir teslimiyet
törenidir.
Amerikan
destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı (GHF) bu oyunun merkezinde. ABD ordusundan
emekli askerler ve İsrail ile tam koordinasyon içinde çalışan uzmanlar dört
adet zırhlı yardım merkezi kurdu. Amaç açık: Gazzelileri tek bir noktada toplamak,
hareket alanlarını sıfırlamak, bağımlılığı maksimuma çıkarmak ve onları hiçbir
müdahale gerektirmeden “kendi istekleriyle” Gazze’den kaçmaya zorlamak. Tüm bu
operasyonun insani değil psikolojik ve askeri bir mühendislik planı olduğu
ortada. Açlıkla terbiye edilen, susuzlukla kırılan, göçle tükenmiş halk; bu
düzenin en acımasız sonucunu yaşıyor.
İsrail’in
bu stratejisi “ateşsiz bir soykırım”dır. Mermi atmadan öldürmek, bomba
bırakmadan yurtlarından etmek, bedenleri değil umutları hedef almak… Ve bu sistem
bugün Amerikan bayrağıyla meşrulaştırılıyor. GHF, bağımsızlık ve tarafsızlık
etiketiyle lanse edilse de BM dahil hiçbir insani yardım kurumu bu plana dahil
olmadı. BM İnsani Yardım Şefi Tom Fletcher'ın ifadesiyle bu bir “incir
yaprağıdır”, “utancı örten bir perde”dir. Gerçekte ise İsrail’in ahlaki
çöküşünün, Batı’nın ise ikiyüzlülüğünün aynasıdır.
İsrail
bu alanı kalıcı hale getirdiğinde ikinci aşamaya geçecek: Filistinlileri Karam
Ebu Salem geçidinden Ramon Havalimanı’na yönlendirerek “gönüllü göç” adı
altında Gazze’yi nüfusundan arındırmak. Ama gönüllülük burada bir yalandan
ibaret. Çünkü gönüllülük, seçenekle mümkündür. İsrail ise seçenek
bırakmamıştır. Evlerini yıkmış, hastaneleri bombalamış, suyu kesmiş, elektriği
durdurmuş, çiftlikleri yakmış, üniversiteleri yok etmiş ve tüm ekonomik
altyapıyı çökmüştür. İnsanlar bir çıkış yolu istiyor. İsrail ise o çıkışı
sadece sürgün olarak sunuyor.
Bu
plan, askeri müdahaleye gerek kalmadan gerçekleştirilen bir etnik temizlik
planıdır. Önce bombalarla kuzeyi boşalttılar. Sonra yardım bahanesiyle
insanları güneye topladılar. Şimdi güneyi, gönüllü(!) bir göçle dünyadan
silecekler. Bu, Srebrenitsa’nın, Ruanda’nın, Bosna’nın modern kopyasıdır—ama bu
kez yardım kolilerinin gölgesinde, teknolojiyle, diplomasiyle, ve BM’nin
sessizliğiyle icra ediliyor.
İnsan
hakları örgütlerinin uyarısı nettir: Bu bir yardım operasyonu değil, askeri
ablukanın sosyal mühendislik ayağıdır. Gazze halkı biyometrik sistemle kontrol
ediliyor, yardım merkezleri militarize edilmiş, Filistinli STK'lar dışlanıyor,
sivil toplum felç ediliyor. İnsani yardım bir savaş taktiği haline gelmiş
durumda.
Bu
plana ortak olan herkes, her kurum, her ülke ve her medya organı bu soykırımın
suç ortağıdır. Gazze’de yardım değil, İsrail’in Batı’nın ve bu soykırıma engel
olmayan her yapının onursuzluğu vardır.
Gazze
aç kalsa da onursuzluğu kabul etmeyecektir. Mesele sadece aç kalmak, susuz
kalmak, yerinden edilmek değil. Mesele, bir halkın yok oluşa razı olup
olmayacağıdır. Ve cevabı sahada veren bir irade var: Kassam Tugayları. Aylarca
süren kuşatmalara, yer altı tünellerine dökülen betonlara, GPS destekli akıllı
mühimmatlara ve Amerikan destekli askeri stratejilere rağmen hâlâ direnen, geri
çekilmeyen, her sokakta bir iz bırakan o sarsılmaz kararlılık…
İsrail’in
planı masada çizilmiş olabilir ama Gazze’de hiçbir plan, halkın iradesinden
daha güçlü değildir. Kassam sadece bir askeri güç değil; işgal karşısında
özgürlüğün adı, zulüm karşısında izzetin simgesidir. Bu ordu, yıkılmış
mahallelerin küllerinden doğdu. Tanklara taşla, F-35’lere yer altında iptidai
şartlarda hazırladıkları roketlerle karşılık verdi. Sadece mermiyle değil,
imanla savaştı.
Bu
yüzden İsrail’in planı eksiktir. Çünkü unuttukları bir şey var: Gazze halkı… Bu
halk, açlığın da göçün de ölümlerin de ötesinde, tek bir duyguyla direniyor:
Özgürlük.
Gazze,
bir şehir değil; çağımızın vicdanı oldu. Bombalarla değil, suskunlukla gömülmek
istenen bir direnişin haykırışı… Ve o haykırışın adı bugün Kassam’dır. Bugün
Gazze’nin sokaklarında dolaşan her çocuk, her kadın, her yaşlı; “Biz burada
kalacağız” diyorsa, hiçbir proje başarıya ulaşamaz.
Bu
topraklar, yardım kisvesiyle kurulan toplama kamplarına değil, şehitlerin
kanıyla çizilmiş haritalara sahiptir. Gazze düşmeyecek. Çünkü düşmeyen,
duvarlar değil iradedir. İşgalcinin haritasında “yok” yazsa da bu halk, tarihe
“vardık ve direndik” diyecektir.
**
Erbakan
Filistin’e Asker Göndermişti: Şimdi Mehmetçik Gazze’ye Girmelidir!
1997
yılında dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın kararıyla Türkiye tarihinde ilk
kez Filistin topraklarına asker gönderildi. Refah-Yol hükümeti döneminde
hazırlanan ve TBMM’ye sunulan tezkere, 20 Şubat 1997’de Meclis’te kabul edildi.
Bu karar doğrultusunda Mehmetçik, El Halil’e uluslararası gözlem gücü
kapsamında adım attı.
Bugün
ise Gazze’de yaşananlar, gözlemle değil müdahaleyle cevap verilmesi gereken bir
insanlık felaketidir. Kadınların diri diri yakıldığı, çocukların açlıktan can
verdiği bu soykırım karşısında Mehmetçik artık sadece sınır bekçisi değil,
insanlığın onuru olmalıdır. Sessizlik değil, direniş; beklemek değil, yürümek
zamanıdır.
Gazze,
ümmetin kalbidir ve bu kalp her gün bombalarla parçalanıyor. Dünya susmuş,
İslam coğrafyası çökmüşken, ayağa kalkacak olan biziz! Türkiye, tarihin ve
vicdanın kendisine yüklediği bu kutlu görevi daha fazla erteleyemez. Mehmetçik
Gazze’ye girmelidir! Bu, bir savaş çağrısı değil; adaletin, merhametin ve
insanlığın ayağa kalkışıdır. Tıpkı El Halil’e gidişte olduğu gibi, şimdi de
kararlılıkla yola çıkma vaktidir. Çünkü Gazze düştüğünde sadece bir şehir
değil, insanlık düşecektir.
**
Tarih
Boyunca Kudüs’e Hâkim Olan Devletler (en uzun süreden en kısa süreye doğru):
Kenaniler
/ Yebusiler – ~500 yıl
Osmanlılar
– 400 yıl
Roma
İmparatorluğu – 376 yıl
Bizans
(Doğu Roma) – 324 yıl
Memlûkler
– 267 yıl
Persler
(Ahamenişler) – 207 yıl
Abbasîler
(iki dönem toplam) – 157 yıl
Fatımîler
– 102 yıl
Haşmonai
(Makabi Krallığı) – 101 yıl
Emevîler
– 89 yıl
Haçlılar
(Latin Krallığı) – 88 yıl
İsrail
(1948’den günümüze, Batı + Doğu Kudüs dahil) – 77 yıl (1948 Batı, 1967 sonrası
tamamı)
Eyyûbîler
– 63 yıl
İhşidîler
– 34 yıl
Britanya
Mandası – 31 yıl
Tolunoğulları
– 28 yıl
Selçuklular
– 27 yıl
Raşidun
Halifeliği (Hz. Ömer dönemi) – 24 yıl
Makedonya
(Büyük İskender) – 9 yıl