vakıf katılım haziran paketi
vakıf katılım haziran paketi sağ

27 May 2025

​Gazze'de Son Durum Ne? İsrail Ne Yapıyor, Gazze Direnebilecek mi?

 

Bugün Gazze’nin güneyinde yaşanan şey ne bir insani yardım operasyonudur ne de bir sivil koruma bölgesidir. İsrail’in “Gideon’un Arabaları” adlı yeni operasyon planı insani yardımı bir silaha dönüştürerek insanlık tarihinin en alçakça projelerinden birini uygulamaya koymuştur. Rafah’ta, Morag ekseni boyunca uzanan 45 kilometrekarelik alan artık yeni bir toplama kampıdır. Uydu görüntüleriyle sabit: Beton karakollar, askeri kuleler, devasa lojistik depolar ve giriş çıkışı tamamen İsrail ordusunun kontrolünde olan bir sistem… Bu bölge, yardımın değil, teslimiyetin kapısıdır.

 

Buraya zorla sürülen insanlar aylardır süren bombardımanlarla evlerinden edildi. Şimdi 2,2 milyon Filistinli kilometrekareye 49.000 kişilik bir yoğunlukla yaşamak zorunda bırakılıyor. Bu yoğunluk, modern tarihte hiçbir kentsel alanda görülmedi. İnsanlar aç, susuz, hasta… Ama yiyecek bulmak istiyor musunuz? Evet, var—ama her hafta sınırlı miktarda, belirli günlerde, sadece belirli noktalardan alabilirsiniz. Ne karşılığında? Saatler süren yürüyüşler, sıcak altında bekleyiş, biyometrik tarama, sorgulama ve nihayet İsrail'in size ‘layık’ gördüğü bir paket. Bu, yardım değil; zorla disipline edilmiş bir teslimiyet törenidir.

 

Amerikan destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı (GHF) bu oyunun merkezinde. ABD ordusundan emekli askerler ve İsrail ile tam koordinasyon içinde çalışan uzmanlar dört adet zırhlı yardım merkezi kurdu. Amaç açık: Gazzelileri tek bir noktada toplamak, hareket alanlarını sıfırlamak, bağımlılığı maksimuma çıkarmak ve onları hiçbir müdahale gerektirmeden “kendi istekleriyle” Gazze’den kaçmaya zorlamak. Tüm bu operasyonun insani değil psikolojik ve askeri bir mühendislik planı olduğu ortada. Açlıkla terbiye edilen, susuzlukla kırılan, göçle tükenmiş halk; bu düzenin en acımasız sonucunu yaşıyor.

 

İsrail’in bu stratejisi “ateşsiz bir soykırım”dır. Mermi atmadan öldürmek, bomba bırakmadan yurtlarından etmek, bedenleri değil umutları hedef almak… Ve bu sistem bugün Amerikan bayrağıyla meşrulaştırılıyor. GHF, bağımsızlık ve tarafsızlık etiketiyle lanse edilse de BM dahil hiçbir insani yardım kurumu bu plana dahil olmadı. BM İnsani Yardım Şefi Tom Fletcher'ın ifadesiyle bu bir “incir yaprağıdır”, “utancı örten bir perde”dir. Gerçekte ise İsrail’in ahlaki çöküşünün, Batı’nın ise ikiyüzlülüğünün aynasıdır.

 

İsrail bu alanı kalıcı hale getirdiğinde ikinci aşamaya geçecek: Filistinlileri Karam Ebu Salem geçidinden Ramon Havalimanı’na yönlendirerek “gönüllü göç” adı altında Gazze’yi nüfusundan arındırmak. Ama gönüllülük burada bir yalandan ibaret. Çünkü gönüllülük, seçenekle mümkündür. İsrail ise seçenek bırakmamıştır. Evlerini yıkmış, hastaneleri bombalamış, suyu kesmiş, elektriği durdurmuş, çiftlikleri yakmış, üniversiteleri yok etmiş ve tüm ekonomik altyapıyı çökmüştür. İnsanlar bir çıkış yolu istiyor. İsrail ise o çıkışı sadece sürgün olarak sunuyor.

 

Bu plan, askeri müdahaleye gerek kalmadan gerçekleştirilen bir etnik temizlik planıdır. Önce bombalarla kuzeyi boşalttılar. Sonra yardım bahanesiyle insanları güneye topladılar. Şimdi güneyi, gönüllü(!) bir göçle dünyadan silecekler. Bu, Srebrenitsa’nın, Ruanda’nın, Bosna’nın modern kopyasıdır—ama bu kez yardım kolilerinin gölgesinde, teknolojiyle, diplomasiyle, ve BM’nin sessizliğiyle icra ediliyor.

 

İnsan hakları örgütlerinin uyarısı nettir: Bu bir yardım operasyonu değil, askeri ablukanın sosyal mühendislik ayağıdır. Gazze halkı biyometrik sistemle kontrol ediliyor, yardım merkezleri militarize edilmiş, Filistinli STK'lar dışlanıyor, sivil toplum felç ediliyor. İnsani yardım bir savaş taktiği haline gelmiş durumda.

 

Bu plana ortak olan herkes, her kurum, her ülke ve her medya organı bu soykırımın suç ortağıdır. Gazze’de yardım değil, İsrail’in Batı’nın ve bu soykırıma engel olmayan her yapının onursuzluğu vardır.

 

Gazze aç kalsa da onursuzluğu kabul etmeyecektir. Mesele sadece aç kalmak, susuz kalmak, yerinden edilmek değil. Mesele, bir halkın yok oluşa razı olup olmayacağıdır. Ve cevabı sahada veren bir irade var: Kassam Tugayları. Aylarca süren kuşatmalara, yer altı tünellerine dökülen betonlara, GPS destekli akıllı mühimmatlara ve Amerikan destekli askeri stratejilere rağmen hâlâ direnen, geri çekilmeyen, her sokakta bir iz bırakan o sarsılmaz kararlılık…

 

İsrail’in planı masada çizilmiş olabilir ama Gazze’de hiçbir plan, halkın iradesinden daha güçlü değildir. Kassam sadece bir askeri güç değil; işgal karşısında özgürlüğün adı, zulüm karşısında izzetin simgesidir. Bu ordu, yıkılmış mahallelerin küllerinden doğdu. Tanklara taşla, F-35’lere yer altında iptidai şartlarda hazırladıkları roketlerle karşılık verdi. Sadece mermiyle değil, imanla savaştı.

 

Bu yüzden İsrail’in planı eksiktir. Çünkü unuttukları bir şey var: Gazze halkı… Bu halk, açlığın da göçün de ölümlerin de ötesinde, tek bir duyguyla direniyor: Özgürlük.

 

Gazze, bir şehir değil; çağımızın vicdanı oldu. Bombalarla değil, suskunlukla gömülmek istenen bir direnişin haykırışı… Ve o haykırışın adı bugün Kassam’dır. Bugün Gazze’nin sokaklarında dolaşan her çocuk, her kadın, her yaşlı; “Biz burada kalacağız” diyorsa, hiçbir proje başarıya ulaşamaz.

 

Bu topraklar, yardım kisvesiyle kurulan toplama kamplarına değil, şehitlerin kanıyla çizilmiş haritalara sahiptir. Gazze düşmeyecek. Çünkü düşmeyen, duvarlar değil iradedir. İşgalcinin haritasında “yok” yazsa da bu halk, tarihe “vardık ve direndik” diyecektir.

 

 

**

Erbakan Filistin’e Asker Göndermişti: Şimdi Mehmetçik Gazze’ye Girmelidir!

1997 yılında dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın kararıyla Türkiye tarihinde ilk kez Filistin topraklarına asker gönderildi. Refah-Yol hükümeti döneminde hazırlanan ve TBMM’ye sunulan tezkere, 20 Şubat 1997’de Meclis’te kabul edildi. Bu karar doğrultusunda Mehmetçik, El Halil’e uluslararası gözlem gücü kapsamında adım attı.

 

Bugün ise Gazze’de yaşananlar, gözlemle değil müdahaleyle cevap verilmesi gereken bir insanlık felaketidir. Kadınların diri diri yakıldığı, çocukların açlıktan can verdiği bu soykırım karşısında Mehmetçik artık sadece sınır bekçisi değil, insanlığın onuru olmalıdır. Sessizlik değil, direniş; beklemek değil, yürümek zamanıdır.

 

Gazze, ümmetin kalbidir ve bu kalp her gün bombalarla parçalanıyor. Dünya susmuş, İslam coğrafyası çökmüşken, ayağa kalkacak olan biziz! Türkiye, tarihin ve vicdanın kendisine yüklediği bu kutlu görevi daha fazla erteleyemez. Mehmetçik Gazze’ye girmelidir! Bu, bir savaş çağrısı değil; adaletin, merhametin ve insanlığın ayağa kalkışıdır. Tıpkı El Halil’e gidişte olduğu gibi, şimdi de kararlılıkla yola çıkma vaktidir. Çünkü Gazze düştüğünde sadece bir şehir değil, insanlık düşecektir.

 

**

 

Tarih Boyunca Kudüs’e Hâkim Olan Devletler (en uzun süreden en kısa süreye doğru):

 

Kenaniler / Yebusiler – ~500 yıl

 

Osmanlılar – 400 yıl

 

Roma İmparatorluğu – 376 yıl

 

Bizans (Doğu Roma) – 324 yıl

 

Memlûkler – 267 yıl

 

Persler (Ahamenişler) – 207 yıl

 

Abbasîler (iki dönem toplam) – 157 yıl

 

Fatımîler – 102 yıl

 

Haşmonai (Makabi Krallığı) – 101 yıl

 

Emevîler – 89 yıl

 

Haçlılar (Latin Krallığı) – 88 yıl

 

İsrail (1948’den günümüze, Batı + Doğu Kudüs dahil) – 77 yıl (1948 Batı, 1967 sonrası tamamı)

 

Eyyûbîler – 63 yıl

 

İhşidîler – 34 yıl

 

Britanya Mandası – 31 yıl

 

Tolunoğulları – 28 yıl

 

Selçuklular – 27 yıl

 

Raşidun Halifeliği (Hz. Ömer dönemi) – 24 yıl

 

Makedonya (Büyük İskender) – 9 yıl