Gazze'de Akan Kanı Kim Durduracak?
Gazze’de akan kan sadece kurşunların ve bombaların düştüğü yerlerden akmıyor. Bu kan aynı zamanda uluslararası vicdanın ve İslam ümmetinin tutuklanan vicdanından akıyor.
Avrupa
sokaklarında yükselen öfke tarihsel bir kırılmadır. Liman işçileri gemileri
durduruyor. Öğrenciler kampüsleri işgal ediyor. Parlamento salonlarında
Filistin bayrakları dalgalanıyor. Bu cesur itiraz insanlık onurunun yeniden
inşasıdır. Ancak aynı zamanda büyük bir utanç da ortaya koyuyor. Çünkü ümmetin
başkentleri sessiz. Bu suskunluk tarihin en ağır lekelerinden biri olarak kayda
geçecektir.
Gazze
ise yalnızlığını inançla aşıyor. Çocukların taşı, gençlerin direnişi,
kadınların duaları birer direniş manifestosu adeta. İsrail’in dünyayı
yalanlarla örme çabaları artık bir anlam ifade etmiyor. Düşen füzelerin altında
kalan bedenler gerçeği haykırıyor. Avrupa meydanlarının sesi önemli bir
kırılmadır. Ancak gerçek sorumluluk ümmetin kendi içinden gelmelidir. Yoksa
bugün meydanları dolduranlar yarın soracaktır kim neden susmuştu.
Özgürlük
Filosunun Sınavı ve Denizlerdeki Kırılma
Özgürlük
filosu kıyıya yaklaştı. Senaryolar açık ve tehlikeli. En korkutucu olasılık
sert boarding operasyonudur. Bu operasyon, gemilerin üzerine çıkarak insanları
zorla kontrol altına alma demektir. Geçmiş örnekler bize gerçek ölüm riskini
gösterdi Mavi Marmara’da. Bu aynı zamanda uluslararası hukukun ve deniz
güvenliğinin de sınanması demektir.
Daha
sınırlı gibi görünen yöntemler de insanlığı boğan sonuçlar üretir. Uyarı
ateşleri, su topları, rotaların kesilmesi ve gemilerin çevrilmesi gibi
uygulamalar ölümcül olmasa filoyu engeller. En ideal görünene yakın senaryo
müdahale olmadan geçişin sağlanmasıdır. İnşallah. Ayrıca devletlerin doğrudan
müdahil olması en küçücük bir kıvılcımı büyük yangına çevirebilir. Özellikle
Avrupa devleti gemilerinin eskort yapması ile Tel Aviv arasında bir restleşme
denizden karaya doğru genişleyebilir. Bir NATO ya da AB gemisine yapılacak en
küçük saldırı bölgesel değil küresel sonuçlar doğurabilir. İnşallah böyle bir
sonuçla karşılaşırız.
Herhangi
bir müdahale anında halklar sokaklara çıkmalı. Liman işçileri iş bırakmalı.
Üniversiteler akademik boykotlarla duruş göstermeli. Tüketiciler şirketlere
ekonomik baskı uygulamalı. Hukukçular savaş suçlarını uluslararası mahkemelere
taşımalı. Medya gerçekleri ısrarla göstermeli. Sessizlik suça ortak olmaktır.
Ses direnişi büyüten en güçlü silahtır.
Trump’ın
Planı ve Ateşkesin Gerçek Yüzü
Ateşkes
adı altında sunulan planlar acı gerçekleri gün yüzüne çıkartıyor. Ateşkes bazen
gerçekten kanı durdurur ancak bu süreç bize gösterdi ki İsrail için ateşkes
genellikle nefes alma sürecidir. Ordular toparlanır. Mühimmat yeniden tedarik
edilir. İmaj onarılır. Sonra yeni saldırı gelir. Bu döngü 7 Ekim’den beri
gözümüzün önünde oluyor.
Amerika
bu sürecin bir parçasıdır. Silahlar lojistik destek ve siyasi koruma savaş
makinelerinin tedarikinde merkezi bir roldür. Bir aktör ateşkes masasındayken
aynı zamanda cephane sağlayıcı ise orada gerçek bir tarafsızlık yoktur. Trump
gibi figürlerin sunduğu projeler masanın görüntüsünü temizleyebilir. Ancak gerçek
barış işgalin sona erdirilmesinden geçer.
Gazze’nin
çığlığı insanlığın vicdan sınavıdır. Avrupa meydanlarında yükselen o ses umut
vericidir. Ancak gerçek sonuç ümmetin kendi kalbinde yazılacaktır. Suskunluk
utancı tarihe not düşer. Bu yüzden bugün herkesin yapacağı bir şey vardır.
Ayağa kalkmak. Ses olmak. Baskıyı sürekli kılmak. Gazze kazanacak. Ancak arada
kalanlar ve susanlar tarihin ağır vicdanında mahkûm olacaklar.

