Diyarbakır: Ümmetin Kalesi!
27 Mayıs 639
90 asırlık
Diyarbakır Kalesi neler görmüştü neler!...
Suriçi’nde
Sasaniler kana doymuyor; 2 asırdır, taş üstünde taş, gövde üstünde baş
bırakmıyorlardı.
Sasani
Kisrası 2. Şapur’dan, 1. Kavat’a değişmeyen tek şey vardı: İşgal, açlık,
katliam!
Kavat, adını bundan mı almıştı?
Antakyalı
tarihçi Marcellinus’un dili olsa da konuşsa: Ceset yığınları, pişirilen ölüler, delirtilen on binler, hayalet şehir
Diyarbakır!…
İki ateş
arasındaydı, Diyarbakır! Bizans ile Sasani’nin güç gösterisine sahne oluyordu.
Şamar oğlanı gibi gelen vuruyor, giden vuruyordu.
Güneşe secde eden Şemsilerle, ateş
üstünde zıplayan Mecusiler ise, Vahyi Kuşanmış Adalet Savaşçılarını
bekliyorlardı.
Âlemlere Rahmet Olarak Gönderilen İnsanlığın Rehberi, Hendek’te, Bizans’ın
ve Sâsâni’nin fethini müjdeliyordu.
Mute’de ilk acıyı tattırmıştı,
Bizans’a.
Adaletli
Halife döneminde Urfa ve Kudüs, küfrün önderlerinden temizlenmiş; Diyarbakırlı,
Ömer’in ordularını bekliyordu.
Bilal, Kâbe’den sonra İlk Kıble’de de ezan
okumuş; esaretin bağlarını bir kez daha çözmüştü. Yüreği Kudüs kadar genişti,
Habeşlinin.
“Size ne
oluyor da, Allah yolunda ve ‘Rabbimiz,
bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bize bir yardımcı
gönder!’ diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda
savaşmıyorsunuz?” İlahi Emri, 8bin mücâhidi yollara düşürmüştü.
Onur ve
gurur sevdasına kapılmış Melike Meryem, “Teslim
ol!” teklifini reddetmiş; heyecanlı bekleyiş, yerini fetih hazırlığına
bırakmıştı.
Yenikapı’da
Halid bin Velid, 9 kez yere serdiği Bizans’a, bir acı daha tattırmak istiyordu.
“Sizin hayatı ve şarabı sevdiğiniz
kadar, ölümü seven bir orduyla geldim!” diye haykırıyordu, Bizans’a!
Muaz bin
Cebel, Darkapı’da şehâdet erleriyle konuşlanmıştı. Said ise Urfakapı’da, cennetin
yolunu gözlüyordu.
Genel
Komutan İyaz, Mardinkapı’da, Diyarbakırlıyı özgürlüğüne kavuşturmanın hayalini
kuruyordu.
5 ay
geçmişti. Sabır taşı çatlıyor, yakarışlar arşı titretiyordu.
Halid
nihayet, 100 yiğidiyle gediklerden girmiş, yalınkılıç çarpışıyordu. Oğlu
Süleyman, ilk hamlede şehâdete ermişti.
Yer gök
tekbirlerle yankılanıyor, Suriçi, hürlüğün coşkusunu yaşıyordu.
Tarihinde
ilk kez katliam yaşamadı Diyarbakır, ilk kez onuru ve şerefi tattı, ilk kez
korku duymadı, kalpler ürpermedi, ilk kez.
İyaz’ı ve
ordularını bağrına bastı, Diyarbakır: “Bi
xer be!”
Tevhid erlerinden yeni bir
kelime öğrenmenin zamanı gelmişti: “Xuda
Jı Razi Be!”
Yüzyılın ültimatomu, 27 Mayıs
639’dan 13 asır sonra, Dağkapı’da, Şehit Said’in dudaklarından dökülecekti:
“Xvezı bi wı ye ku xve misilman!”
“Ne mutlu Müslümanım diyene!”