Dijital çağın Orwell'i: İsrail'in hasbara ve manipülasyon stratejileri
İsrail, 2025 yılında propaganda faaliyetlerine ayırdığı bütçeyi 150 milyon
dolara çıkararak, bu alandaki hedeflerini net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu
miktar, 2023 yılına kıyasla 20 katlık bir artış anlamına geliyor ve İsrail’in
küresel algıyı şekillendirme çabasının ne denli kapsamlı bir hale geldiğini
gözler önüne seriyor. Ancak bu gelişme yalnızca günümüzle sınırlı bir
stratejinin sonucu değil; İsrail’in medya ve bilgi kontrolüne dayanan
manipülasyon politikası köklerini kuruluşundan itibaren geliştirdiği
yöntemlerde buluyor.
Hasbara: Algı Yönetiminin Köşe Taşı
İsrail’in propaganda mekanizması, genellikle hasbara terimiyle tanımlanır.
İbranice "açıklama" anlamına gelen bu kelime İsrail’in politikalarını
meşrulaştırmak ve eleştirileri etkisiz hale getirmek için kullanılan geniş
kapsamlı bir stratejiyi ifade eder. Bu strateji gazetecilerden akademisyenlere,
sosyal medya fenomenlerinden siyasi liderlere kadar birçok aktörü kapsar. İsrail
hükümeti özellikle Filistin meselesine dair oluşan olumsuz algıları yumuşatmak
ve İsrail yanlısı söylemleri yaymak için hem doğrudan hem de dolaylı yöntemlere
başvurur.
2025 bütçesinin büyük bir kısmı, ELNET (Avrupa Liderlik Ağı) gibi
kuruluşlar aracılığıyla yürütülen faaliyetlere tahsis ediliyor. ELNET sadece
siyasi figürlerin ve parlamenterlerin finansmanını sağlamakla kalmıyor; aynı
zamanda akademik ve medya alanındaki etkili isimlere de doğrudan ya da dolaylı
destek sunuyor. Bu destekle İsrail, Batı medyasının "bağımsız"
görünümünü koruyarak, algıları etkili bir şekilde manipüle edebiliyor.
Geleneksel Medyanın Denetimi
Tarihten günümüze İsrail’in medya üzerindeki etkisi özellikle Batı
ülkelerinde oldukça güçlü olmuştur. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren,
büyük medya kuruluşlarında İsrail yanlısı editoryal çizginin hâkim olduğu
görülür. Örneğin, ABD’deki büyük medya organlarının birçoğu İsrail
politikalarını sorgulamaktan kaçınır. Bu durum, medya üzerindeki doğrudan
kontrol iddialarından ziyade (Bu da makul bir tespittir) İsrail yanlısı
lobilerin ve kuruluşların etkili bir stratejiyle medya gündemini şekillendirme
çabalarının bir sonucudur.
Sosyal Medyanın Yeni Savaş Alanı
Günümüzde sosyal medya da İsrail’in propaganda çabalarının en önemli
araçlarından biri haline gelmiştir. Facebook, Twitter, Instagram gibi
platformlarda İsrail yanlısı söylemleri destekleyen ve eleştirileri susturan
geniş bir dijital ağ mevcuttur. Bu ağlar hem resmi devlet hesaplarını hem de
hükümetle ilişkili bireyleri ve organizasyonları içerir. Özellikle Filistin
yanlısı içeriklerin platformlardan kaldırılması ve hesapların askıya alınması
gibi olaylar bu dijital savaşın boyutlarını ortaya koymaktadır. En son
tespitim, dünyada en fazla kullanılan sosyal medya platformlarından X’in
güvenlik biriminin müdürünün İsrail ordusundan emekli bir asker olduğudur.
Diğer platformlar da çok farklı değil.
Manipülasyon ve Çift Standart
İsrail’in medya stratejisi yalnızca kendi söylemini güçlendirmekle sınırlı
değildir; aynı zamanda alternatif anlatıları etkisiz hale getirmeye yönelik
manipülasyon tekniklerini de içerir. Bu kapsamda:
- Filistin yanlısı aktivistlerin itibarsızlaştırılması,
- Akademik yayınların sansürlenmesi,
- Filistin ile ilgili haberlerde kullanılan dilin özenle seçilmesi gibi
yöntemler sıklıkla uygulanmaktadır.
Bağımsızlık Görünümü Altındaki Bağlantılar
İngiltere’de siyasi şiddet konusundaki "bağımsız" danışman olarak
görev yapan John Woodcock gibi isimler İsrail’in dolaylı etkisinin önemli bir
göstergesidir. Bu tür danışmanlar ve düşünce kuruluşları görünüşte bağımsız
hareket ederken aslında İsrail’in finansmanından ve yönlendirmesinden
yararlanır. Bu durum, İsrail’in stratejisini daha az görünür hale getirirken
etkinliğini artırmaktadır.
Sonuç: Medya Kontrolünden Algı Savaşına
İsrail’in propaganda politikası yalnızca bir ülkenin çıkarlarını savunmanın
ötesinde küresel kamuoyunu yönlendirmeye yönelik büyük bir çabanın parçasıdır.
2025 yılında bu alana ayrılan devasa bütçe İsrail’in medya ve sosyal medya
üzerindeki etkisini daha da artıracağını gösteriyor. Bu durum yalnızca Filistin
meselesi açısından değil, dünya genelinde ifade özgürlüğü ve bağımsız medya
açısından da ciddi bir tehdidi beraberinde getirmektedir. İsrail’in bu
stratejik manipülasyon gücü gerçeklerin çarpıtılmasına karşı daha güçlü bir
farkındalık ve daha etkili bir direnç gerektiriyor.