Çingeneler: Ümmetin yitik çocukları!
Daha çocuk yaşta iken “Dünyaya
barış gelecek, savaşa hayır..!” umuduyla sabahlar,
‘herhalde 40 yaşına
geldiğimizde Türkiye’de yasak masak kalmaz!’ diye iç geçirirdik.
Gündemimizde Ayasofya,
Afganistan, Filistin, Yök… vardı; Asır Ajans’ın bant tiyatrosunu dinler,
Erbakan’ın mitinglerini kaçırmaz; Sebil, Seriyye, Çatı... dergilerini
biriktirirdik.
Sanki sorunlar birkaç tane idi
ve onlar çözüldüğünde dünya cennete dönecekti.
Ama çözülmüyordu. Çünkü
bizler parçalı
bir hayatı yaşıyorduk;
Şehirde
çingeneler vardı!
81 vilayetin dış kesimlerinde, gettolarında/varoşlarında, derme
çatma konutlarda barınan, yaşadığı toplumla alışverişi sadece kağıt ve plastik
atıkları toplamak olan bu insanlar; doğar, büyür ve sessizce ölürler.
Selâları
minareden pek cılız duyulur, cemaat onu on beşi geçmezdi.
Yakınlarının hıçkırıkları
arasında öte âleme
yolcu edilirler; şehrin öte yakasında hayat tamtamlarla sürer giderdi.
Partiden varlıklı, iktidardan
palazlanmş sermayeden güç almış zenginler, onları karınca sürüsü gibi görür,
alay dolu bakışlarla purolarını tüttürürken…
150’yle giderlerdi ki, yanı başlarındaki
torunları yüksek tepeleri sorgulayıp akşam yemeğinde canlarını sıkmasın!
Bartın’daki Arap Câmi’ye
öğle vakti girerken esmer genç yanıma gelip:
“Abey, ayakkabını boyyum mu?” der demez bana anlatılanların etkisiyle:
“Gitti, güzelim ayakkabı!” diye düşündüm. Ama câmi
çıkışında ayakkabımı iki parmağına takmış, zerafetiyle:
“Abey, boyadım” deyince, “Neden bir Çingene arkadaşım yok!” diye hayıflandım.
Geçen yıl anlı şanlı bir stk’daki dostuma:
“Neden Çingene kongresi
yapmıyoruz?” mesajını yolladığımda
“Benimle dalga mı geçiyorsun?”
cevabı geldi.
Hayır, seninle dalga geçmiyorum; seni insanlığa davet ediyorum; insan hakları
örgütü popüler olmak için uğraşmaz, sorunu kavrar, çözüm yollarını tartışır.
Sen, Bentderesi dolmuşundan inip Çinçin'e arka yoldan çıktın mı?
Burnuna ahır kokuları geldi mi? İlaçsız çocukların iniltilerini duydun mu?
Belki de kapkaç yaparlar diye
geçmedin oralardan! Merak etme İstiklal Caddesi değil orası,
bir şeyler olmaz.
Sen, lüzumsuz yerlerde insan hakları mücadelesi birliktelikleri(!)
oluştururken, kısa sürede sonuç alacağın asıl zeminden uzaklaşıyorsun.
Yüce Kur’an:
“Ey müminler!
Bir topluluk diğer bir
topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar
da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler.
Kendi kendinizi ayıplamayın,
birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir
isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.”
buyurur.
Analar hâlâ,
çocuklarına seslenirken:
“Çingene’nin evladı, çingenelik
yapma!” derler. Farkında olmadan bir topluluğa karşı suç işlerler.
İnanan bir insan olarak Çingene
sorununun, Filistin, Doğu Türkistan, Irak ve
diğer coğrafyalardaki sorunlardan bağımsız olmadığını düşünüyorum.
İslam evrenseldir ve Çingeneler
de bu ümmetin şerefli bir üyesidirler.
Sorgu vakti:
Çingenelerin şehir dışına atılmaları
konusunda gizli bir kanun mu var?
Birbirine küskün Harlem benzeri
bir tabaka mı oluşturuluyor?
Çingenelerin itilmişliği, toplum mühendisliği projesi mi?
Kin ve nefret pompalayan şer güçler uygun zemin mi arıyorlar?
Filistin-İsrail
benzeri gelir adaletsizliği planlı bir uygulama mı?
Unutmayalım: Sorunları yok saymak, sorunları ortadan kaldırmıyor.
“Susma, sustukça…..!”