Bangladeş: On beş asırlık İslâm yurdu
Aşk’ adamlar, Halife Ömer’den aldıkları
emirle, yeryüzüne dağılmışlar, limana demir atan ‘Mekke yüzlüler’, Bengal
kardeşleriyle buluşmuşlardı.
Mekkelilerin
ayrılmaya, Bengallilerin bırakmaya niyetleri yoktu. ‘Sahabe mahalleler’ kuruldu
Dakka’da, Çitagong’da…
Yeni
misafirler, ‘yük olmaya’ değil, ‘yük almaya’ gelmişlerdi.
Talas’ta güç toplayan Türk-Arap ittifakı, Bengallilerle rahmetin sacayağına
dönmüştü.
Artık
Buda’nın burnu budanmış, Şinto’nun pabucu dama atılmıştı. Serbest pazarda ‘ne aldanan ne de aldatan’ mü’minler,
Güney Asya’nın hem hafızı, hem muhafızı olmuşlardı.
Saadet
Asrı yüzyıllar sürmüş, tasada ve kıvançta et ve tırnak olmuşlardı. Vasco dö
Gama’nın sinsi planı, Okyanus’un dibini boylamıştı. Çünkü Bengalli, dini ticarete alet eden aymazlığa
prim vermemişti.
İngiliz’in
yılışık ve sırsıl inadı, East
Company ile sızmayı başarmıştı. Hile ile, hurda ile
Bengal’e çöreklenmiş, zaaflardan yararlanan kapitalizm, bölgeye kan kusturmaya
başlamıştı.
Resmi
dili dayatan İngiliz, gönül dili Bengalce’yi neredeyse yok saymış; nefret,
öfkeye karışmıştı.
Ve
İngiliz, karşısında şehit olmaya hazır milyonları bulmuştu.
Ertuğrul
Gemisi, 11 aylık yolculuğunda Bengal Limanı’na uğramış, Abdülhamid’in selamını
getirmişti.
Hılafet,
sınırötesi bir gönül hareketiydi. Istanbul’dan gelen 600 denizci, adeta Kutsal Emanet’ti.
“Arkamızda Halife var!” şuuru,
Bengallinin yürek sigortasıydı.
Gün
oldu, Abdülhamid, Beyaz Türklerce hal edildi. Ama olsun, Istanbul vardı,
Osmanlı vardı. Bengal kadınlar/kızlar, “Osmanlı savaşı kazansın!” diye
altınlarını yollamışlardı.
Ne
var ki İttihat’tan evrilen ve çevrilen Tek Parti’ye banka lazımdı.
Sermayesi cihad altınları olan haramzade
idi.
………….
Seküler
ihanet, Bengalliyi, 20 global testil firmasının ucuz işgücü olarak görüyor;
İngiliz aşığı Bengal Cuntası, conta bile üretemiyordu.
Kısa
süren şaşkınlık, yerini ‘ayağı
yere basan’ bir dirence bıraktı. Mevdudi, Hind Kıtası’ında
Cemaat-i İslami’yi kuruyor, Mısır İhvanı’ndan ilham alıyordu.
Müslüman
Kardeşler’den aldığı direniş ruhuyla, “Sabredin, ayrılmayın; çok yakında Hint Kıtası Müslüman
olacak!” diyordu. Cinnah İle İkbal, ‘iyi niyet taşlarıyla örülü yanlış
yolda’ tarihi bir hata ediyorlardı.
Pencap’a, Afgan’a, Keşmir’e, Sind’e sahip
çıkacaklardı; yeni devletin adı Pakistan’dı. Lakin ‘Tosya’ya pirince giderken
evdeki bulgurdan olmak’tı sonu. “Birleşelim” derken
ayrılmak, ufalanmak, ezilmek, ne büyük basiretsizlikti.
Şairler
devlet yönetmeye kalkınca olacağı buydu. Çünkü idare, dirayetli
amirlerin/alimlerin işiydi. Mevdudi alim, İkbal şair, Cinnah ise baskın
güçlerin adamıydı.
1971’de
Hindu çeteler, Bangladeş’i boydan boya işgal ettiler. Laikler, ırkçılar,
sosyalistler, Hindular ve İngilizler, 5 koldan kan gölüne çevirdiler ülkeyi.
Mevdudi haklı çıkmıştı, ama nafile! Olan olmuştu.
Pakistan,
Hindistan ve Bangladeş Cemaat-i İslami’si birleşerek, Bengal Cihadı
başlattılar. Molla Abdülkadir, Gulam Azam ve Mutiurrahman Nizami, sonu
şehadetle bitecek 43 yıllık dostluğun temellerini attılar.
Milyon
milyon şehit veren Cemaat-i İslami, Bangladeş’in onuru, gururu, şerefi ve
haysiyeti idi. 5’li çete çekilirken Cunta yönetimi bıraktılar.
Muciburrahman’dan
kızı Hasina’ya 45 yıllık süreç, Bangladeş için tam bir yıkım olmuştu. Barış
Ödülü alması gereken Cemaat-i İslami kadrosuna, işlenmiş tüm günahlar yüklenerek soykırım
uygulandı.uygulandı.
Cemaat-i
İslami, tekstil sektöründe, ayda 50 dolara, günde 15 saat çalıştırılan
kadınların kızların hakkını savunuyor; zulme isyan ediyordu.
Cemaat-i
İslami halkı uyandırdıkça, tepki Londra’dan önce Dakka’dan geliyor, Hasina
Cuntası, halkı canından bezdiriyordu.
Molla
Abdülkadir direnişin beyni, Gulam Azam omurgası, Mutiurrahman çatısı idi.
‘Hiçbir
iyilik, cezasız kalmaz’dı.
Merkez
Cezaevi’nde Firdevs’e uçan yiğitler, ruhlarıyla dünyaya ışık tutuyor,
şehadet kuşağı yeni önderlerini bekliyor.
Tarık
Sezai Karatepe

