16 Nisan 2025

​Aynştayn Hazzı Yahut Utanmazlığın Tarihine Giriş

Hayat anlam arayışı ve mana bulmak süreğinde insanın düşüp kalkmalıdır, dense insanlar arasında dönüp duran günlere yanlış bakılmış olmaz, diye düşünüyoruz. Hırs ve kibrin kirlettiği hayatlar içerisinden herkes kendi gözünden hakkı ve haklıyı belirleyip kendi varlığını bazen yaşayarak, bazen dayatarak bazen de maruz bırakarak sürdürüyor. Bir akış devam ediyor. İnsan insanla sırlı bir muamma. Kendinden kendine ve oradan hakikate yazgılı bir yolcu. Gerçek doğrunun, sahici iyinin ve nitelikli güzelliğin rasyonalitesine vurgun ama kendine tuzaklar kurmakta da mahir bir avcı. Nietzsche’nin Zerdüştle dediği üzere, Evet, kirli bir ırmaktır insan. Kirli bir ırmağı içine alması ve bozulmadan kalması için deniz olmalı kişi. Böyle Buyurdu Zerdüşt – Friedrich Nietzsche Cem Yayınevi, Ç: A. Turan Oflazoğlu, Aralık 2000 (s. 29) İnsanlar için değeri kadar değil ederi kadar insanın varlık manası. Bunu içinde sağduyuya dönüştürmek hayat yolunda insana her daim nefes sağlayacaktır. Bu bir ön yargı ya da katılaşma vesilesi olmaktan çok hayatı olumlamak ve iç huzuru sağlam tutmak bakımından faydalı olacaktır, diye düşünüyoruz. Bu yolda Zerdüşt şöyle diyordu: İnsanlar arasında susuzluktan ölmek istemeyen, bütün bardaklardan içmeyi öğrenmelidir; insanlar arasında temiz kalmak isteyen, kirli suyla yıkanmayı dahi bilmelidir. (s. 172) Hülasa insan kirli ırmaktan korunacak kadar büyük bir deniz ve kirli suyla yıkanmayı bilecek kadar bilge olmak arafında bir hikâyenin yolcusudur. Tam da öyle… Aslında hikâyenin sonunda varacağımız yer kendi içimizdeki huzur ve mana olmayacak mıdır? Zerdüşt koştu, koştu da başka kimseyi bulamadı, yalnız kaldı ve üst üste hep kendini buldu; yalnızlığını kana kana içti, içti de tadını çıkardı ve saatlerce iyi şeyler düşündü. (s. 323) Hayatın adaletine havale edilen her cami duvarı kirleticisi hakkında kendimizi bulduran yoldaki katkısı ötesinde bir değer atfetmeden yalnızlığın denizine girip o su da yıkanmak ve kendi başınalığın ve kendiliğin tadını çıkarmanın ve en önemlisi kötülüğe dönüşmeden o kötülükle baş etmenin yolunu bulmanın yolculuğundan insan kendinden kendine koşar durur. İçimize doğru açılan her çiçek göğe doğru kök salmamızın bir zeminidir. Herkes kendi olduğu yerden maslahatına yürürken değerinizin ederiniz olduğunu bir hayat ilkesi sayıp oluşacak mucizelere de hasreti ve tahassürü kaybetmemek dengede kalmayı sağlayabilir. Bu toplum beni anlamıyor kibri ya da bu hırsları anlamıyorum ezikliği gereksizdir. Herkes içinde ne varsa onu sızdırır. Günün sonunda kurban ve mağdur olanlar onlar olurken siz kendi enkazınızdan kendinizi çıkmaya çalışırsınız. Ve iğrenç duyguların adı masum değerlerle paketlenirken hayat mahut döngüsünde devam eder gider. Aynştayn ise nasıl bir kurgunun nesnesi olduğundan habersiz kadehini hazza kaldırmaya devam eder.

Nietzsche, Zerdüşt’te Beni anlamıyorlar: ben bu kulaklara göre ağız değilim. (s. 35), sözleriyle küçümseme derdinden çok zamanın bigânelerini anlatır. Mevlana’nın herkes beni kendi baktığı yerden dinledi dedirttiği gibi “ney”e samimiyetsizlik ve çıkarcılık utanmazlıkla birleşince inayet olan insanların kurban ve mağdur oldukları o yeri nasıl kirlettiklerini görüp şaşırmamak lazım. İnsanlar zaten sizinle değildiler ki sizden kopsunlar. Hayatlarına devam etmek sandıkları rezaleti sürdürürken nasılsalar öylelerdir. Onlara yakıştığı gibi işte Nietzsche Ve işte bana bakıyorlar ve gülüyorlar: ve gülerken benden nefret ediyorlar. Gülüşleri buz gibi. (s. 35)diyerek o yapay eder odaklı çıkarcı utanmaz hale işaret etmişti. Lakin kızmıyoruz elbette dedik ya deniz olmak, kirli su da bile yıkanmak lazım diye icabında. İşte öyle bir yoldur hayat dediğimiz yürünen yerde. Olanda hayır vardır, demek çok aktif bir sabır hali aslında. Tüm mağdur ve kurbanlara şöyle denilesi bir hal geliyor Nietzsche ile akla: Dostun biri sana kötülük ederse, şöyle de: “Bana ettiğini sana bağışlıyorum, ama kendine ettiğini, — onu nasıl bağışlarım!” Böyle buyurur her büyük sevgi: o bağışlamayı da, acımayı da alt eder. (s. 111)İnsan bunu kendine niye yapar o da onun ve cami duvarının arasındaki bir meseledir artık. Hayatlarına kurdukları büyük tuzağı o esrik ve kendilerince kurban afazisi içindeki beyinleri ile anlamak bir yana kendileri ve kendilerinden sonrakiler için kurdukları uğursuz karmayı bile fark edemeyecek kadar kendinden yoksun modernler. İşte son söz Zerdüşte gelsin o halde: Ben ırmak kıyısında bir parmaklığım: tutunabilen tutunsun bana! Fakat koltuk değneğiniz değilim ben. (s. 57) Haydi bakalım Aynştaynın dizinde debelenmeye devam, karşıda cami duvarı insanların kirli ırmağını izlemeye devam ediyor. Pantolonumum paçası hala kısa ama vicdanım ve haysiyetim hala sapsağlam, diyebilen insan utanmaz çıkarcılıklara hayattaki en büyük cevabı vermiştir. Kapak üstüne kapak ise hayatın işidir. Onu da anlayanlar bilir. Siz yine de cami duvarına dikkat edin…

Hak İçin Olsun

Vesselam