Avrupa saraylarında bir Osmanlı casusu- Sicilyalı Mehmed Ağa (4)
Sicilyalı
Mehmed Ağa'nın 45 yıl boyunca başta Fransa sarayı olmak üzere Avrupa'nın
değişik saraylarında hafiyelik faaliyetleri yaptığından daha önceden bahsetmiş
ve yazdığı mektupların ölümünden çok sonra Fransa'da yaşadığı evin yıkılması
esnasında döşeme altlarından ve duvar içlerinden tomarlar halinde çıkınca
bulunan bu belgelerin de Fransızlar tarafından tercüme ettirilmesiyle kitap
haline geldiğinden bahsetmiştik. Mektuplarda yer yer olan anlam kaymaları
Mehmed Ağa tarafından kaleme alınan eski Türkçe metinlerin önce Fransızcaya
oradan da İngilizceye çevrildikten sonra bizim tarafımızdan tekrardan günümüz
Türkçesine çevrilmesinde oluşan hatalardan kaynaklanmaktadır. Bu mektuplardan
örnekler sunmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Yedinci
mektup:
Veziriazam
hazretlerine;
Basiretin
ve ender bulunan anlayışın sayesinde benden olan şeylerin bilgisini edindiğine
göre, gelecekte de olacak şeyleri sana bildirmeye devam etmemi istedin. Beni
gönderdiğin yerde, bu dünyada hiçbir şeyin senden saklanmaması için en gizli
işlere bile nüfuz etmeye çalışacağım.
Şu
anda, Hıristiyanlarla alakalı rapor edilmeyi hak eden çok az iş var ve
Fransa'nın durumu ve kralının hususiyeti hakkında yeterince bilgilendirildiniz.
Sizi aynı zamanda hem eğlendirecek hem de bilgilendirecek bir mevzu hakkında
malumat vereceğimi umuyorum. Bu krala Adil Henry deniyor. Onun için mutlu biri
denemez; çünkü henüz yerine geçecek bir oğlu olmadığından, krallığında her
zaman sorunlu durumlar olacaktır: Kraliçe'nin müzmin kısırlığı nedeniyle çocuk
sahibi olabileceğine dair bir umut da yok. Kral ondan boşanmaya ve bir
başkasını almaya karar verirse, bu Roma'nın izni olmadan gerçekleştirilemez ve
Roma'nın kardinalleri ve tüm rahipleri, her zaman olduğu gibi, o kadar çok
zorluk çıkaracak ve karar vermeleri o kadar uzun sürecektir ki, Hıristiyanların
yasalarına göre evliliği feshetmek için gerekli kılınan bu rızayı onlardan
almak zor bir mesele olacaktır.
Kuşkusuz
ki bu durum Hıristiyan krallarını bu şekilde köle ettiği için onlara zordur;
ancak bu onların şeriatının bir tezahürüdür ve bu konunun sizin için bir önemi
olmadığından, sizi daha fazla bununla rahatsız etmeyeceğim. Fransa Kralı'nın
halefinin olmaması İspanyollar için büyük bir avantajdır ve insan Allah'ın bu
milleti Fransızlara düşman olsun diye yarattığını düşünür. Dahası, iki millet
arasında düşmanlık yaratan gizli bir şiddet var gibi görünüyor; bu da
aralarında asla sağlam bir barış olamayacağına dair bir inancı güçlendiriyor.
Bu
bölgelerde bulunduğum kısa süre içinde burada neler olduğunu, kendilerine
yazdığım ve senden hiçbir şeyi saklamaya cesaret edemeyen kişilerden zaten
ögrenmişsinizdir. Önemsiz şeyleri tekrarlamayacağım; dehanızın büyüklüğü ve
işinizin eminliği, sizi fevkalade olmayan her şeyin çok üstüne çıkardı, bu
yüzden olayları abartarak hiçbir şey hakkında bilgi vermemeliyiz.
Sizi
ne Eski Sale Kenti'nin alınmasıyla ne de Yeni Kent'teki karışıklıklarla
oyalayacağım. Fas Kralı'nın koruduğu bu kente karşı İngilizlerin savaş
gemileriyle giriştikleri düşmanca eylemleri Afrika kıyılarındaki hafiyeler
sayesinde daha çabuk öğrenmişsinizdir. Bu teşebbüs gayet büyüktü ve burada
cesur bir teşebbüs olarak anlatılıyor. Bu mevzunun detayları idrakinizin
enginliğiyle rahatlıkla değerlendirecektir.
Burada
Fransa Kralı'nın Roma'ya mektup yazarak düşmanlarıyla uzun bir süre silahları
bırakmaya karar verdiğini söylediler. Eğer böyle bir şey olursa, bu dinlenme
her iki tarafın kuvvetlerini artırmaktan başka bir işe yaramayacak, bu da
savaşı daha acımasız hale getirebilecektir. Bu arada, genel bir barış
tasarladıkları düşünülüyor, ancak zaman, şu anda tahmin edemediğimiz şeyi
siyasilere gösterecektir. Kralın bulunduğu meclis büyük ve görkemli. O bir
yerde uzun bir süre kalmaz ve Paris'te çok nadiren bulunur; ordular arasında
kampta ya da taşrada eğlencede bulunur.
Saray
Mensuplarının zekâları farklıdır, ama savaş ve aşk gibi birbirine çok zıt iki
şeye eşit derecede eğilim duyarlar ve kendilerini her ikisine de büyük bir
sebatla vakfederler. Protestan olarak adlandırdıkları ve krallık için çok fazla
huzursuzluğa neden olan din, bildiğiniz gibi, bu taraftakilerin başlıca
dayanağı olan Rochell'in teslim olmasıyla artık zayıflamıştır. Öyle görünüyor
ki, bu kral bizim güçlü ve kudretli hünkârlarımızı taklit edecek ve devletinde
birbirine zıt iki dine izin vermeyerek, tutumunu sizin tutumunuza göre
düzenleyecektir.
Buna
rağmen krallık hâlâ sorunlarla dolu. Sizin Devlet-i Aliyye’yi yönettiğiniz
gibi, Fransa'daki işlerin dümenini elinde tutan Kardinal Richlieu, denilebilir
ki, bir fırtınanın ortasında görünüyor ve tehlikeden korkmak için yeterince
nedeni var; çünkü Luther ve Calvin'in izinden giden ve onun yıkımından başka
bir düşüncesi olmayan sonsuz sayıda insan var. Bu arada, Fransa'nın gücü çok
büyük görünüyor ve zaman içinde bunun sonsuza kadar artabileceği anlaşılıyor.
Paşa
hazretleri, Eski Çağ'da Galyalıların neler yaptığını biliyorsun. Fransa'nın
kadim halkına Galyalılar denirdi; bunlar İtalya'yı ele geçirip Roma'yı
yağmaladıktan sonra Anadolu'nun ortasına kadar yerleştiler ve Romalılardan
başkası onları yenemezdi; çünkü Roma tanrıları Romalılar’ın bütün uluslara
boyun eğdirmesini emretmişti. Ama şimdi bu eski Galyalılar artık olmadığına ve
bu cesur Romalılar da kalmadığına göre, bu zamane Galyalıları gücünün
sınırlandırılması için yüce Allah'ın sonsuz rahmetine dua etmeliyiz. Ancak
Fransızlar, Philip II'nin ihtiraslarından bunalıp kaçan bir İspanyol'un,
Kralları Henry IV'e öğütlediği şeyi yaparlarsa, yani Roma ile arasını
düzeltmek, denizde büyük bir güce ve bilge, gizli ve sadık adamlardan oluşan
bir meclise sahip olurlarsa belki bu sayede belki bir gün eski Romalılara eşit
olabilirler. Sanırım bu tavsiyeyi veren kişinin adı Antonio Perez'di.
Her
şeyi dikkatle takip ediyorum, ancak gelecekte çok daha yakından takip edeceğim.
Bana öyle geliyor ki, bu milletin dehası kendini yüceltmek ve sınırlarını
genişletmektir.
Fransızların
yaygın bir sözü vardır: "Kralların üzerinde onları sınırlayabilecek hiçbir
şey yoktur, Allah dünyanın imparatorluğunu en güçlü olana vermiştir derler.
Âdem'in çocuklarına krallık bırakmadığını, ama onların kendileri için krallık
kurduklarını da eklerler. Kendilerine dünya imparatorluğunu vaat eden bazı
kehanetlerle övünürler. Bunları sana anlatırken, gerçekleşecek olanı değil,
sadece onların söylediklerini sana söylüyorum. Gücümüz oluşmaya başladığında
başkalarının bize karşı beslediği nefretin aynısını burada da besliyorlar; ama
Tarihimiz hakkında bilgi sahibi olan bilge adamlar, Devlet-i Âliyye'den
Romalılarınkinden daha büyük bir hayranlıkla söz ediyorlar ve eğer bu sonuncusu
onları parçalara ayıran iç savaşlar yüzünden yok olduysa, diğeri onları
engellemek için kullanılan büyük tedbirler ve güçlerinin birliği sayesinde
büyüyecek ve kendini koruyacaktır.
Paris
şehrinin genişliği hakkında benim sana söyleyebileceğimden daha çok şey
biliyorsun. Bana büyük ve insanlarla dolu görünüyor; ama Konstantiniyye daha
büyük ve daha kalabalık.
Henüz
tam olarak kavrayamadığım bir millet hakkında kesin bir yargıya varmazsam beni
bağışlayın. Ancak sizi temin ederim ki Fransızlar aptal değildir ve hiçbir
zaman da olmadıklarına inanıyorum. Yeniliği gösteriş için değil, devletin
mantığı için severler ve istikrarlı olmadıkları zaman, bu kötülük yapmak için
değil, iyilik elde etmek içindir. Diğerleri gibi savaşlarda mutlu ve
talihsizdirler; ama önemli olan, düşmanlarıyla onlardan nefret ettikleri için
değil, krallarına itaat ettikleri için savaşmalarıdır ki bu da ordularındaki
büyük disiplinin sebebini ortaya koyar. Ve üzerinde düşünmeye değer görünen
şey, onların krallarına olan sevgileridir ve bu sevgi onlarda, bizim kanunun
emirlerine olan bağlılığımızın Türklerin kalplerinde var eden en güzel etkiyi
var eder. Sizden öğrendiğim bu karşılaştırmayı kullanıyorum, dünyanın en bilge
insanı olan bir kâhinden duyduğum kadarıyla, kulların efendilerini istekle ya
da korkuyla sevmelerinin pek önemli olmadığı, ona her zaman sadakatle hizmet
etmeleri ve her zaman mütevazi olmaları gerektiğidir.
Eğer
bir gün fark edilirsem, Babıali'nin bir hafiyesi olduğumu açıklamam gerekip
gerekmediğini ya da hiçbir şey itiraf etmeden ölmem gerekip gerekmediğini bana
bildirmekle beni onurlandırırsınız.
Size
ve Devlet-i Âliyye’ye sürekli saadet ihsan etmesi için en Yüce Olan'a
yalvarmayı asla bırakmadan sözümü bitiriyorum.
Paris,
1637 senesi 11. ayın 15'i