Avrupa saraylarında bir Osmanlı casusu- Sicilyalı Mehmed Ağa (28)
Sicilyalı Mehmed Ağa'nın 45 yıl boyunca başta Fransa sarayı olmak üzere Avrupa'nın değişik saraylarında hafiyelik faaliyetleri yaptığından daha önceden bahsetmiş ve yazdığı mektupların ölümünden çok sonra Fransa'da yaşadığı evin yıkılması esnasında döşeme altlarından ve duvar içlerinden tomarlar halinde çıkınca bulunan bu belgelerin de Fransızlar tarafından tercüme ettirilmesiyle kitap haline geldiğine değinmiştik. Mektuplarda yer yer olan anlam kaymaları Mehmed Ağa tarafından kaleme alınan eski Türkçe metinlerin önce Fransızcaya oradan da İngilizceye çevrildikten sonra bizim tarafımızdan tekrardan günümüz Türkçesine çevrilmesinde oluşan hatalardan kaynaklanmaktadır. Bu mektuplardan örnekler sunmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Kırk altıncı mektup
Veziriazama
Kış o kadar ilerledi ki, kralın orduları sessizliğe gömüldü.
Veliahdın doğuştan dişleri olduğu ve ısırılma korkusuyla hiçbir dadının ona
meme vermeye cesaret edemediği bir masal değil. Sarayda onu emzirmeye
dayanabilecek bir kadın bulunamadığı için, bu işi üstlenen çok sağlıklı ve
dayanıklı bir köylü olduğu da söylenir.
Buraya aynı anda dört ulak geldi; biri Roma'dan, ötekiler
ordulardan geliyorlar; ama ne haber getirdikleri henüz bilinmiyor, Almanya'dan
gelenin Alsas ve Brisac'tan haber getirdiği sanılıyor. Fransa kralı çok iyi;
sarayda karnaval için büyük hazırlıklar var, bu sırada Hıristiyanlar bin bir
çeşit muziplik yapıyorlar.
Kraliçe'nin yeniden
hamile olduğu söyleniyor. Burada ayrıca padişah efendimizin seferi hakkında hem
matbuat hem de haber mektuplarından oluşan pek çok bilgi bulunuyor; Irak'a
yaptığı sefer hakkında da çeşitli tahminlerde bulunuluyor.
İlk fırsatta burada muzaffer hükümdarımız ve onun baş veziri
ve hükümdarlığının sağ kolu olan senin hakkında söylenenleri sana bildireceğim;
aynı zamanda kaymakamın sana haber verdiğini sandığım kuzey bölgelerinden gelen
haberleri ve Alsas Savaşı'nın en önemli olaylarını da sana anlatacağım. Ezeli
ve ebedi olan Mevlâ, sadakatinin, yiğitliğinin ve efendine sadakatle hizmet
ederken çektiğin acıların mükâfatı olarak Irak'ın ve tüm Acemistan'ın
alınmasını sana nasip etsin ve bu devletin hükümdarını zincire vurarak muzaffer
bir şekilde götürme bahtiyarlığına erdirsin ki, o da muzaffer Sultan Murad'ın
atının dizginlerini öpmekle yetinsin.
Paris, 1639 yılının
ikinci ayının 16'sı
Kırk yedinci mektup
Hazinedarbaşı Bekir Ağa'ya,
O kadar akıllı ve erdemli bir adam sandığınız Yahudi
Eliyakim, kötü niteliklerini Paris'te daha iyi ortaya çıkarmak için İstanbul'da
gizledi. İşlerimin tamamen mahvolmaması onun suçu değildi. Hain, senin emrinle
Viyana'daki Karga'dan para aldığımı gördüğü anda ihanetinin işaretlerini verdi.
Sana, bu adamın bilmem gereken şeyleri bana öğretirken sadık kalacağını ve bana
kötülük yapabileceği konularda tetikte olacağımı yazmıştım. Şu anda ne kadar
üzgün olduğumu tahmin edersiniz; çünkü ne onu suçlayabiliyorum ne de ondan adil
bir öç alabiliyorum. Beni, Paris'te bir avukatın oğlu olan ve büyük ümitler
besleyen bir gencin, akrabalarından biraz hoşnutsuzluk gördüğü için sünnet
olmaya ve Müslümanlığı kabul etmeye karar verdiğine inandırdı; bana hizmet etme
fırsatını kaçırmak istemediğini, bu yüzden de bu genci, nerede olduğunu
kendisine söylemeden, kaldığım evin altındaki mahzene saklamayı planladığını
söyledi. Ona para ve Konstantiniyye'de hatırı sayılır bir iş bulacağına söz
verdiğini, kısacası, döneklik ya da geçici çıkarlar yüzünden atalarının dinini
bırakıp başka bir dine geçenlere verilen bütün umutlarla onu doldurduğunu
ekledi. Ayrıca, din değiştiren kişiyi hemen Tunus ya da Cezayir'e, oradan da
Kostantiniyye'ye götürmek için gerekli tüm özeni gösterdiğinden, bu iş yüzünden
hiçbir sıkıntı çekmeyeceğime dair bana güvence verdi. İleri sürdüğü nedenlere
boyun eğdim ve bu genç adam gece yattığım eve getirildi ve ben onu görmeden
saklandı. Ama ertesi gün evde garip bir sahne olmadan açılmadı. Büyük bir öfke
içinde bir kadının karşıma dikilip, kızına tecavüz ettiği ve hayatını elinden
aldığı için tatmin edilmesini talep ettiğini, beni kızını zorla götürmekle ve
sonra da öldürmekle suçladığını görünce hayretler içinde kaldım. İçinde
bulunduğum karmaşayı bir düşünün; ben suçu inkâr ettikçe, onlar daha da
şiddetle üzerime atıyorlardı. İtiraf etmez ve benden isteneni vermezsem ölümle
tehdit edildim ve aynı zamanda, bu sinsi Yahuda, yoldaşı olan haydutlardan
birine, böyle bir yere gitmesi ve canlı olarak bulunan kızını erkek pelerinleri
içinde getirmesi için bir işaret verdi ve gözyaşlarına boğuldu. Masumiyetimi
kanıtlamak için hiçbir neden yoktu; sonunda elimdeki bütün parayı bu aç
sefillere vermek zorunda kaldım; onlar da beni en acı şekilde aşağılayıp
hakaret edene kadar geri çekilmediler. Benden yüz seksen dört altın ve yüz
kuruş gümüş aldılar. Eliyakim, bu hileden haberi olmadığını söyleyecek kadar
kendine güveniyordu ve eğer bir Yahudi, Müslüman olduğunu iddia eden bu genç
adam tarafından kandırıldıysa, aynı şekilde kandırılan binlerce Fransız
olduğunu söyleyerek kendini haklı çıkarmaya çalışıyordu. Kendisine, yaptığı
sahtekârlığı kabul ettirmek için neler söylediğimi burada anlatmayacağım, çünkü
bu sonuçsuz kaldı. Öte yandan, sahip olduğum istihdamı ve içinde bulunduğum
koşulları düşününce, bu gerçeği gizlemek ve bu alçağı Paris'ten göndermek ve
Kostantiniyye'de ona bir tuzak kurmak için uygun bir fırsat beklemek bana
gerekli göründü. Bu olayı size bildirmemin iki nedeni var: daha fazla param
olsun ve güvenliğimi sağlayayım diye; böyle bir adamın geldiği yerde yaşadığım
sürece kendimi büyük bir tehlikede hissediyorum. Mehmed'in hayatının
menfaatlerinden bahsetmeyeceğim; çünkü kâinatın tek hâkimi olan Allah'ın
hizmetinde kaybedilirse, bu paranın iyi harcanmış olduğunu düşüneceğim.
Beni soyduğu parayı
Eliyakim'in kesesinden çekip alabileceğin fırsatlar istemeyeceksin; böylesine
tehlikeli bir dostluğu benden uzaklaştıracak araçlar da istemeyeceksin.
Yahudilerin her zaman amansız düşmanları olan Hıristiyanların onlar hakkında ne
dediklerini bilmelisiniz. Bu ünlü sefillerin, Türkiye hariç, bütün milletlerin
kölesi olduklarını, özellikle de efendileri oldukları Kostantiniyye'de; aynı
zamanda hem ezildiklerini hem de horlandıklarını; bolluğun ortasında her zaman
sefil göründüklerini, ama yine de herkesin malına el uzattıklarını söylerler.
Kendilerinin tıpkı Ulysses gibi serseri olduklarını, ama hangi yerde olurlarsa
olsunlar Homeros gibi bir ülke bulduklarını; hepsinin hain olduğunu, toplum
içinde dindar göründüklerini, ama kendi evlerinde korkunç bir düzensizlik ve
lüks içinde yaşadıklarını, her türlü suçu işlediklerini; toprak satın
almalarına izin verilmediği halde, Avrupa'daki altının büyük bir bölümünü
ellerine geçirmenin yollarını bulduklarını söyleyerek övünüyorlar. Hıristiyanlar
da hiç savaşa gitmediklerine ve aralarında evlenmeyen kimse olmadığına göre,
sayılarının çok olması gerektiğini söylüyorlar. Dediklerine göre, herhangi bir
tehlike ya da acı söz konusu olduğunda korkak ve cimridirler; ancak yaptıkları
pazarlarda kesin bir kazanç öngördüklerinde cesurdurlar. Aldatmak dışında asla
doğruyu söylemezler; her zaman yalancıdırlar ve çekinecekleri hiçbir dinsizlik
ya da saygısızlık yoktur ve aynı Hıristiyanlar, büyük şehrimizde zaman zaman
korkunç suçlar işleyeceklerini, Türklerin gizli düşmanları olduklarını, onlara
çok güvendiklerini ve bizim de onlar tarafından aldatılmaya razı olduğumuzu
söylerler. Bana acilen yardım göndermesi için Karga'ya mektup yazdım ve beni bu
duruma getiren hain Eliyakim'den borç para almak zorunda kaldım; her ne kadar
kendisinin bir haydut gibi aşırı yoksul olduğunu iddia etse de beni
reddedemedi.
Bana yapılan bu hile, beni bundan böyle bir cüzdan tutmak
zorunda bırakacak, ama öyle az bir cüzdan alacağım ki, hiç kimse beni kötü bir
şeyi çok tercih etmekle suçlayamayacak. Sana her türlü refahı vermesi ve seni
mükemmel bir sağlık içinde yaşatması için Allah'a dua eden zavallı Mehmed’i
terk etme ve dilerim ki, tüm kâfir milletlerin hükümdarları, her zaman yenilmez
olacak olan sultanın köleleri olsunlar ve onların zenginlikleri senin koruduğun
hazineyi artırsın.
Paris, 1639 yılının ikinci ayının 15'i
Kırkta sekizinci mektup
Viyana'daki Karga'ya.
Bana gönderdiğin parayı aldım ancak benim hatam olmaksızın
hemen kaybettim. Hazinedar Bekir, mektuplarımla uğradığım kayıptan ve senin
bilmen gerekmeyen başka bir olaydan haberdar edildi. Ona da yazdım, senden
hızlı bir şekilde tedarik bekliyorum; çünkü bunu senden talep ediyorum. Padişah
Efendimizin çıkarı, beni başka bir neden göstermeye zorlamamanızı ve mümkün
olan en kısa sürede bana yeterli miktarda para göndermenizi geciktirmemenizi
gerektiriyor. Size sadece şunu söyleyebilirim ki, bana yapılan bu saldırıda
sadece kurtarabileceğim kadarını kaybettim. Hayatım güvende ve bir mucize eseri
işlerim de aynı durumda; çünkü henüz hiç kimse benim kim olduğumu keşfetmedi.
Eğer Yahudi Eliyakim'e bir şey yazarsan, dikkatli ol ve ona gereğinden fazla
güvenme.
Sana gönderdiğim paketi vakit kaybetmeden limana gönder ve
Paris'te para beklentisiyle çürümeme izin verme. Doğru, altın nadir bulunan bir
maldır, çünkü herkes onu arzular. Bu büyük Paris kentinde, bir zengin yerine
yüz ermiş bulmak daha kolaydır. Fransızlar derler ki, paradan arınmak yalnızca
aptalların işidir; bir adam dostuna iyi akıl vererek yardım etmelidir, başka
bir şeye gerek yoktur. Öğren Karga, başkalarının yardımına ihtiyaç duymamayı ve
fazla rahat olmaya dikkat etmeyi. İyilik görmeye alışmış insanlar, genellikle
bunları borç sayarlar. Sefaletten ölen şu feylesofun kibri, insanların
küstahlığına büyük bir örnektir. Perikles ömrünü uzatmak için ona biraz yardım
etmek istediğinde, ona, “Yağ taşıyorsun, ey Perikles, çünkü lambaya ihtiyacın
var” deme küstahlığını gösterdi.
Her şeyin hâkimi, seni zorunluluğa düşmekten korusun; bu,
zavallı Mehmed’in içinde bulunduğu kötü durumda senin için yapabileceği en iyi
dilektir.
Paris, 1639 yılının ikinci
ayının 15'i