Avrupa saraylarında bir Osmanlı casusu- Sicilyalı Mehmed Ağa (15)
Sicilyalı
Mehmed Ağa'nın 45 yıl boyunca başta Fransa sarayı olmak üzere Avrupa'nın
değişik saraylarında hafiyelik faaliyetleri yaptığından daha önceden bahsetmiş
ve yazdığı mektupların ölümünden çok sonra Fransa'da yaşadığı evin yıkılması
esnasında döşeme altlarından ve duvar içlerinden tomarlar halinde çıkınca
bulunan bu belgelerin de Fransızlar tarafından tercüme ettirilmesiyle kitap
haline geldiğine değinmiştik. Mektuplarda yer yer olan anlam kaymaları Mehmed
Ağa tarafından kaleme alınan eski Türkçe metinlerin önce Fransızcaya oradan da
İngilizceye çevrildikten sonra bizim tarafımızdan tekrardan günümüz Türkçesine
çevrilmesinde oluşan hatalardan kaynaklanmaktadır. Bu mektuplardan örnekler
sunmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Yirmi ikinci mektup
Kaymakam'a
Fransa'nın bir numaralı prensi
Bourbonlu Henry, Bordo'dan geçerek İspanya sınırlarına geldi ve burada okyanus
kıyısında güçlü bir şekilde yerleşmiş olan Fontarabia'yı kuşattı. Ordusu on iki
bin piyade ve bin iki yüz attan oluşuyordu. İki ulus arasında, karada kayıp ve
kazançların eşit olduğu birkaç karşılaşma ve çatışma oldu.
Ancak İspanyolların denizdeki işleri o kadar
kötü gidiyor ki, orada aldıkları büyük kayıplara şaşıracaksınız. Fransızlar
yapım aşamasında olan iki kalyonu ve henüz denize açılmamış, tamamen bitmiş
altı kalyonu yaktılar. Dahası, altısı Hint Adaları için zengin bir şekilde
yüklenmiş on bir büyük gemi aldılar; savaş teçhizatı ve mühimmatının yanı sıra,
pek işe yaramayan iki eski kalyonla birlikte. Ayrıca, kıyıda duran ve yüz
tanesi pirinçten yapılmış, hepsi de Avusturya armalı olan çok sayıda top
aldılar. Eğer bütün bu yazdıklarım doğruysa, ki öyle olduğuna inanıyorum, yüz
elliden fazla mühimmatın bulunduğu bu ganimetin hiç de azımsanacak bir şey
olmadığını söyleyebiliriz.
Fransızların büyük bir donanmayı
donatmaya yetecek kadar çok gemi ve büyük zenginlik kazandıkları bu büyük
zaferin haberleriyle sizi rahatsız etmekten korktuğum için, gemilere ve
kalyonlara yerleştirilen büyük miktardaki toplardan söz etmiyorum.
Prens burayı kuşatır ve sıkıştırır, ama
İspanyollar kendilerini cesurca savunurlar ve orada çok kan dökülecektir.
Bu kâfirlerin Başpiskopos dedikleri
Bordo rahibi, kırk ikisi savaş adamı, geri kalanı da hizmetkâr olan altmış
yelkenliyle, düşman gemilerini geldikleri yerde yakmak için kolayca tutuşan
ziftli maddeyle dolu birkaç ateş gemisiyle oraya geldi; böylece denizden ve
karadan gelen ordularda hiçbir eksik kalmadı. Bordo başpiskoposu şu anda
papadan daha fazla gürültü çıkarıyor ve yaptığı şeyin ona kralının gözünde
büyük bir iyilik kazandıracağına inanılıyor.
Fontarabia'yı kurtarmak için komşu
limanlardan gelen on dört kadırga ve dört firkateyni, üç bin yerli İspanyol'la
birlikte büyük bir cesaretle doldurdu. Bu yeni orduyla altı saat boyunca
savaştı ve tamamen yenildi; karaya oturmuş ve işe yaramaz hale gelmiş bir
kadırga dışında tüm bu gemileri yaktı ve batırdı. İspanya donanmasının amirali
sekiz yüz adamıyla birlikte havaya uçuruldu; bu olayda çok sayıda asker ve
denizci kaybeden İspanyollar için küçük bir talihsizlik değildi. Ve inanılan o
ki, bu kadar uzun bir süre denizde düşmanlarının karşısına çıkamayacaklar.
Eğer bir tarafın bu kadar çok kayıp vermesi
padişah efendimizin lehine değil gibi gözükse de çünkü öteki taraf bu sayede
çok daha güçlü hale gelmiştir. Ancak milletimiz bundan şu faydayı
sağlayacaktır: Fransızlar ve İspanyollar milletimizin ve dinimizin iki
düşmanıdır, iki düşmandan birinin bastırıldığını gördüğümüzde işlerimiz daha
büyük bir güvenlik içinde olacaktır.
Fransızlar bu başarılardan elde ettikleri
avantajı sevinçleri ve sürekli ziyafetleriyle duyuruyorlar: Ve bu kâfirlerin
sevinmek için sebepleri var, zaferleri mümkün olan tüm anlaşmalara sahip;
gerçekten büyük ve kayıpları çok önemsiz.
Dediklerine göre, Fransa'nın gemilerinden
ancak on iki tanesi dağılmıştı ve yüzün üzerinde denizci ve çok az sayıda subay
kaybetmişlerdi. Burada bu zaferin geniş bir anlatımı yapılmıştır ve tüm
ayrıntılarıyla halka duyurulabilmesi ve anısının gelecek çağlara kalabilmesi
için bakıra işlenmiştir. Kral Filip'in 1588 yılında bir kadına savaş açmak için
İngiltere'ye gönderdiği ve nam-ı diğer “yenilmez” olan donanmanın kaybından bu
yana İspanya'nın bu kadar büyük bir kayıp yaşadığını bilmiyorduk.
Şu anda size söyleyebileceğim tek haber bu.
Sürekli hareket halinde olan bu kadar çok ordu, yenilgileriyle bizi sevindirmek
ve zafer kazanmamızı sağlamak için her gün kendilerini yok eden ve işlerini
mahveden bu kâfirlerin maskaralıklarını anlatarak bundan sonra sizi
eğlendirmeye yetecektir.
Paris, 6. ayın 17'si, 1638 yılı
Yirmi üçüncü mektup
Hafız Paşa'ya(*)
Eğer her zaman eğilimini ve tabii
dürüstlüğünü takip edersen, padişaha sadakatle hizmet etmekte yorulmayacaksın
ve sana saygı duyan ve seni seven padişaha karşı gelmeyeceksin.
Sana yazdıklarımı oku ve okuduğunda
ilan et ki, İsveç kralının ikametgahı olan Stokholm'de yapılan divanda
Avusturya'ya karşı savaşın sürdürülmesine karar verildiğini ve Weymar dükü ile
komutan Banmer'in düşmana karşı savaşmaya hazır olduklarını divan bilsin.
İspanya ve Almanya'nın o kadar çok taraftan ve o kadar güçlü düşmanlar
tarafından saldırıya uğradığını göreceksiniz ki, tüm bu Hıristiyanların o kadar
büyük kayıplar vereceğine inanılıyor ki, bu durum Hakiki Müminlere sevinmek ve
her iki denizin efendisi ve mutlak hükümdarı ve tüm milletlerin fatihi olan
Padişahların en büyüğü ve en kudretlisi Sultan Murad'ın yücelmesini ummak için
bir fırsat verecektir.
Bu kral, İspanyollara ait olan
Artois'deki çok güçlü bir yer olan Aziz Omer'i kuşatmak için Müşir Chatillion
komutasında Picardie'ye bir ordu gönderdi; dikkate değer birkaç köy ve kasaba
zaten yakılmış ve yağmalanmıştır.
Sadık kulunuz Mehmed seni
selamlıyor, dostça öpüyor ve sana her türlü refahı diliyor.
Paris, 1638 yılının 6. Ayının 24'ü
(*) Burada bahsedilen Hafız Paşa,
Sadrazam Hafız Ahmed Paşa olmayıp başka bir Hafız Paşa olması muhtemeldir.
Sadrazam Hafız Ahmed Paşa mektubun yazıldığı tarihten takriben altı sene önce
vefat etmişti.
Yirmi dördüncü mektup
Kaymakam'a
Fransa kralı yeni bir ordu gönderdi.
Bu kralın Avrupa'nın üç yerinde üç ordusu olduğunu size daha önce bildirmiştim:
Bunlardan biri Piemont'ta, Kardinal la Valette'in komutasında; diğeri Conde'li
Prens Henri'nin başkomutan olduğu ve Fontarabia'yı kısa sürede ele geçireceğini
umdukları ordu; üçüncüsü ise komutan Chatillion'un komutasında, Aziz Omer'i
kuşatmış durumda.
Longueville Dükü, İmparatorun komutanlarından
Lorrain Dükü Charles'ın savunduğu Fransız bölgesini mahvetmek amacıyla
Burgonya'ya giren dördüncü ordunun başındadır.
Bu kadar çok ordu ve bu kadar çok yüzbaşı
İspanyollara karşı yürüyor. Bu millet gücünü yeterince gösteriyor; her taraftan
saldırıya uğruyor ve her tarafta direniyor ve kendini savunuyor.
Avusturyalıların birbirinden ayrı olsa da sahip oldukları bu geniş topraklar,
her zaman kendilerini savunmakla meşgul olmalarına neden olur; ancak, herhangi
bir kazanç görüntüsü olmadan sonsuza dek kaybetmeye maruz kalacaklar.
Biliyorsunuz ki, iyiler arasında birliği
korumanın gerçek sırrı, kötüler arasında sürekli anlaşmazlıklar çıkarmaktır ve
göreceksiniz ki, bu ülkenin bütün maceraları bizi yenilmez kılacaktır. Size
söylediğim doğru bir sözdür. Fransızlar, şu anda, düşmanlarının topraklarında
görülen çok sayıda asker, denizde ve karada çok sayıda ordu ile çok güçlüler.
Diğer Hıristiyanlar sürekli endişe
içindeler. Bu şehirde ve sarayda ikamet eden prenslerin elçileri büyük bir
titizlikle pek çok olağanüstü şeyi gözlemliyorlar, ama hiçbir şey
söylemiyorlar; onlar da benim gibi yapıyorlar, efendilerine yazıyorlar ve
onları ilan ediyorlar.
Korkarım bu kadar büyük bir gücün başarıları
hakkında size anlattıklarımdan hiç hoşlanmayacaksınız, ama gerçeği bilmenizi
isterim. Burada işler büyük bir ustalıkla yürütülüyor. Nazırların hepsi büyük
bir sadakatle hizmet ediyor ve çok gizliler. Kardinal Richlieu, kralın ruhu
üzerinde tam bir üstünlüğe sahiptir ve doğrusunu söylemek gerekirse, büyük
liyakat sahibi bir kişidir. Gerçek şanı arzuladığını ve Şarman'ın batının
imparatoru olarak giydiği tacı efendisinin başına geçireceğini söylüyorlar.
Fransa'nın talihi hep bu hızla ilerliyorsa, düşmanlarının talihsizliği de çok
fazla olmalı.
Bu hükümdarın giriştiği ve Richlieu'nun ona
öğütlediği çeşitli savaşlar, bu savaşlarda öldürülen ailelerini ve dostlarını
kaybettikleri için duydukları kederin yanı sıra, ödemek zorunda kaldıkları
vergilerle yükü sırtlayan halkı da mırıldanmaya itiyor.
Kardinal barıştan korkuyor ve düşmanlarının
kendisine karşı dolap çevirmeye fırsat bulurlarsa onu yok edebileceklerinden
endişe ediyor. Böylece savaştan çıkar elde eder ve ordular da onun yetkilerini
destekler.
Onun hakkında henüz kesin bir
yargıya varamıyorum, davranışları hakkında da dehasının kapsamı hakkında olduğu
gibi, tam bir bilgiye sahip değilim; çünkü insan yaşamı boyunca, öldüğünde
ortaya çıkacak olan birçok şeyi bir elbise ile gizler. İyi yönlerini
görebiliriz; ama meyilli olduğu kötü yönlerini keşfetmek kolay değildir.
Birkaç kelimeyle, din ayrılığı
yüzünden bölünmüş olan Fransa'nın barışına çok katkıda bulunmuştur. İtalya'ya yardım
etti ve orada hükümdarının gücünü gösterdi; Almanya İmparatorluğu'nu, onun
bağrına taşıdığı savaşla, Kuzey prenslerinin ve Fransa'nın neşeli kuvvetleriyle
bir anda zayıflattı ve İspanya Kralı'nın gücünü de daha az zayıflatmadı.
Sen ki, olup biten her şeyi ve
dünyanın her yerinden gelen son istihbaratı bilirsin, olaylara gerçekten hâkim
olabilirsin; bu da seni, Müslümanların heybetli devletine zarar verebilecek her
şeyi bilmeye ve sezmeye itiyor.
Paris, 1638 yılının 7. ayının 20'si