Vakıf Katılım
Vakıf Katılım

09 Şubat 2025

Avrupa saraylarında bir Osmanlı casusu- Sicilyalı Mehmed Ağa (15)

 

Sicilyalı Mehmed Ağa'nın 45 yıl boyunca başta Fransa sarayı olmak üzere Avrupa'nın değişik saraylarında hafiyelik faaliyetleri yaptığından daha önceden bahsetmiş ve yazdığı mektupların ölümünden çok sonra Fransa'da yaşadığı evin yıkılması esnasında döşeme altlarından ve duvar içlerinden tomarlar halinde çıkınca bulunan bu belgelerin de Fransızlar tarafından tercüme ettirilmesiyle kitap haline geldiğine değinmiştik. Mektuplarda yer yer olan anlam kaymaları Mehmed Ağa tarafından kaleme alınan eski Türkçe metinlerin önce Fransızcaya oradan da İngilizceye çevrildikten sonra bizim tarafımızdan tekrardan günümüz Türkçesine çevrilmesinde oluşan hatalardan kaynaklanmaktadır. Bu mektuplardan örnekler sunmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Yirmi ikinci mektup

Kaymakam'a

Fransa'nın bir numaralı prensi Bourbonlu Henry, Bordo'dan geçerek İspanya sınırlarına geldi ve burada okyanus kıyısında güçlü bir şekilde yerleşmiş olan Fontarabia'yı kuşattı. Ordusu on iki bin piyade ve bin iki yüz attan oluşuyordu. İki ulus arasında, karada kayıp ve kazançların eşit olduğu birkaç karşılaşma ve çatışma oldu.

 Ancak İspanyolların denizdeki işleri o kadar kötü gidiyor ki, orada aldıkları büyük kayıplara şaşıracaksınız. Fransızlar yapım aşamasında olan iki kalyonu ve henüz denize açılmamış, tamamen bitmiş altı kalyonu yaktılar. Dahası, altısı Hint Adaları için zengin bir şekilde yüklenmiş on bir büyük gemi aldılar; savaş teçhizatı ve mühimmatının yanı sıra, pek işe yaramayan iki eski kalyonla birlikte. Ayrıca, kıyıda duran ve yüz tanesi pirinçten yapılmış, hepsi de Avusturya armalı olan çok sayıda top aldılar. Eğer bütün bu yazdıklarım doğruysa, ki öyle olduğuna inanıyorum, yüz elliden fazla mühimmatın bulunduğu bu ganimetin hiç de azımsanacak bir şey olmadığını söyleyebiliriz.

Fransızların büyük bir donanmayı donatmaya yetecek kadar çok gemi ve büyük zenginlik kazandıkları bu büyük zaferin haberleriyle sizi rahatsız etmekten korktuğum için, gemilere ve kalyonlara yerleştirilen büyük miktardaki toplardan söz etmiyorum.

 Prens burayı kuşatır ve sıkıştırır, ama İspanyollar kendilerini cesurca savunurlar ve orada çok kan dökülecektir.

Bu kâfirlerin Başpiskopos dedikleri Bordo rahibi, kırk ikisi savaş adamı, geri kalanı da hizmetkâr olan altmış yelkenliyle, düşman gemilerini geldikleri yerde yakmak için kolayca tutuşan ziftli maddeyle dolu birkaç ateş gemisiyle oraya geldi; böylece denizden ve karadan gelen ordularda hiçbir eksik kalmadı. Bordo başpiskoposu şu anda papadan daha fazla gürültü çıkarıyor ve yaptığı şeyin ona kralının gözünde büyük bir iyilik kazandıracağına inanılıyor.

Fontarabia'yı kurtarmak için komşu limanlardan gelen on dört kadırga ve dört firkateyni, üç bin yerli İspanyol'la birlikte büyük bir cesaretle doldurdu. Bu yeni orduyla altı saat boyunca savaştı ve tamamen yenildi; karaya oturmuş ve işe yaramaz hale gelmiş bir kadırga dışında tüm bu gemileri yaktı ve batırdı. İspanya donanmasının amirali sekiz yüz adamıyla birlikte havaya uçuruldu; bu olayda çok sayıda asker ve denizci kaybeden İspanyollar için küçük bir talihsizlik değildi. Ve inanılan o ki, bu kadar uzun bir süre denizde düşmanlarının karşısına çıkamayacaklar.

 Eğer bir tarafın bu kadar çok kayıp vermesi padişah efendimizin lehine değil gibi gözükse de çünkü öteki taraf bu sayede çok daha güçlü hale gelmiştir. Ancak milletimiz bundan şu faydayı sağlayacaktır: Fransızlar ve İspanyollar milletimizin ve dinimizin iki düşmanıdır, iki düşmandan birinin bastırıldığını gördüğümüzde işlerimiz daha büyük bir güvenlik içinde olacaktır.

 Fransızlar bu başarılardan elde ettikleri avantajı sevinçleri ve sürekli ziyafetleriyle duyuruyorlar: Ve bu kâfirlerin sevinmek için sebepleri var, zaferleri mümkün olan tüm anlaşmalara sahip; gerçekten büyük ve kayıpları çok önemsiz.

 Dediklerine göre, Fransa'nın gemilerinden ancak on iki tanesi dağılmıştı ve yüzün üzerinde denizci ve çok az sayıda subay kaybetmişlerdi. Burada bu zaferin geniş bir anlatımı yapılmıştır ve tüm ayrıntılarıyla halka duyurulabilmesi ve anısının gelecek çağlara kalabilmesi için bakıra işlenmiştir. Kral Filip'in 1588 yılında bir kadına savaş açmak için İngiltere'ye gönderdiği ve nam-ı diğer “yenilmez” olan donanmanın kaybından bu yana İspanya'nın bu kadar büyük bir kayıp yaşadığını bilmiyorduk.

 Şu anda size söyleyebileceğim tek haber bu. Sürekli hareket halinde olan bu kadar çok ordu, yenilgileriyle bizi sevindirmek ve zafer kazanmamızı sağlamak için her gün kendilerini yok eden ve işlerini mahveden bu kâfirlerin maskaralıklarını anlatarak bundan sonra sizi eğlendirmeye yetecektir.

 

Paris, 6. ayın 17'si, 1638 yılı

Yirmi üçüncü mektup

Hafız Paşa'ya(*)

Eğer her zaman eğilimini ve tabii dürüstlüğünü takip edersen, padişaha sadakatle hizmet etmekte yorulmayacaksın ve sana saygı duyan ve seni seven padişaha karşı gelmeyeceksin.

Sana yazdıklarımı oku ve okuduğunda ilan et ki, İsveç kralının ikametgahı olan Stokholm'de yapılan divanda Avusturya'ya karşı savaşın sürdürülmesine karar verildiğini ve Weymar dükü ile komutan Banmer'in düşmana karşı savaşmaya hazır olduklarını divan bilsin. İspanya ve Almanya'nın o kadar çok taraftan ve o kadar güçlü düşmanlar tarafından saldırıya uğradığını göreceksiniz ki, tüm bu Hıristiyanların o kadar büyük kayıplar vereceğine inanılıyor ki, bu durum Hakiki Müminlere sevinmek ve her iki denizin efendisi ve mutlak hükümdarı ve tüm milletlerin fatihi olan Padişahların en büyüğü ve en kudretlisi Sultan Murad'ın yücelmesini ummak için bir fırsat verecektir.

 

Bu kral, İspanyollara ait olan Artois'deki çok güçlü bir yer olan Aziz Omer'i kuşatmak için Müşir Chatillion komutasında Picardie'ye bir ordu gönderdi; dikkate değer birkaç köy ve kasaba zaten yakılmış ve yağmalanmıştır.

 

Sadık kulunuz Mehmed seni selamlıyor, dostça öpüyor ve sana her türlü refahı diliyor.

 Paris, 1638 yılının 6. Ayının 24'ü

(*) Burada bahsedilen Hafız Paşa, Sadrazam Hafız Ahmed Paşa olmayıp başka bir Hafız Paşa olması muhtemeldir. Sadrazam Hafız Ahmed Paşa mektubun yazıldığı tarihten takriben altı sene önce vefat etmişti.

 

Yirmi dördüncü mektup

 

Kaymakam'a

Fransa kralı yeni bir ordu gönderdi. Bu kralın Avrupa'nın üç yerinde üç ordusu olduğunu size daha önce bildirmiştim: Bunlardan biri Piemont'ta, Kardinal la Valette'in komutasında; diğeri Conde'li Prens Henri'nin başkomutan olduğu ve Fontarabia'yı kısa sürede ele geçireceğini umdukları ordu; üçüncüsü ise komutan Chatillion'un komutasında, Aziz Omer'i kuşatmış durumda.

 Longueville Dükü, İmparatorun komutanlarından Lorrain Dükü Charles'ın savunduğu Fransız bölgesini mahvetmek amacıyla Burgonya'ya giren dördüncü ordunun başındadır.

 Bu kadar çok ordu ve bu kadar çok yüzbaşı İspanyollara karşı yürüyor. Bu millet gücünü yeterince gösteriyor; her taraftan saldırıya uğruyor ve her tarafta direniyor ve kendini savunuyor. Avusturyalıların birbirinden ayrı olsa da sahip oldukları bu geniş topraklar, her zaman kendilerini savunmakla meşgul olmalarına neden olur; ancak, herhangi bir kazanç görüntüsü olmadan sonsuza dek kaybetmeye maruz kalacaklar.

 Biliyorsunuz ki, iyiler arasında birliği korumanın gerçek sırrı, kötüler arasında sürekli anlaşmazlıklar çıkarmaktır ve göreceksiniz ki, bu ülkenin bütün maceraları bizi yenilmez kılacaktır. Size söylediğim doğru bir sözdür. Fransızlar, şu anda, düşmanlarının topraklarında görülen çok sayıda asker, denizde ve karada çok sayıda ordu ile çok güçlüler.

Diğer Hıristiyanlar sürekli endişe içindeler. Bu şehirde ve sarayda ikamet eden prenslerin elçileri büyük bir titizlikle pek çok olağanüstü şeyi gözlemliyorlar, ama hiçbir şey söylemiyorlar; onlar da benim gibi yapıyorlar, efendilerine yazıyorlar ve onları ilan ediyorlar.

 Korkarım bu kadar büyük bir gücün başarıları hakkında size anlattıklarımdan hiç hoşlanmayacaksınız, ama gerçeği bilmenizi isterim. Burada işler büyük bir ustalıkla yürütülüyor. Nazırların hepsi büyük bir sadakatle hizmet ediyor ve çok gizliler. Kardinal Richlieu, kralın ruhu üzerinde tam bir üstünlüğe sahiptir ve doğrusunu söylemek gerekirse, büyük liyakat sahibi bir kişidir. Gerçek şanı arzuladığını ve Şarman'ın batının imparatoru olarak giydiği tacı efendisinin başına geçireceğini söylüyorlar. Fransa'nın talihi hep bu hızla ilerliyorsa, düşmanlarının talihsizliği de çok fazla olmalı.

 Bu hükümdarın giriştiği ve Richlieu'nun ona öğütlediği çeşitli savaşlar, bu savaşlarda öldürülen ailelerini ve dostlarını kaybettikleri için duydukları kederin yanı sıra, ödemek zorunda kaldıkları vergilerle yükü sırtlayan halkı da mırıldanmaya itiyor.

 Kardinal barıştan korkuyor ve düşmanlarının kendisine karşı dolap çevirmeye fırsat bulurlarsa onu yok edebileceklerinden endişe ediyor. Böylece savaştan çıkar elde eder ve ordular da onun yetkilerini destekler.

Onun hakkında henüz kesin bir yargıya varamıyorum, davranışları hakkında da dehasının kapsamı hakkında olduğu gibi, tam bir bilgiye sahip değilim; çünkü insan yaşamı boyunca, öldüğünde ortaya çıkacak olan birçok şeyi bir elbise ile gizler. İyi yönlerini görebiliriz; ama meyilli olduğu kötü yönlerini keşfetmek kolay değildir.

Birkaç kelimeyle, din ayrılığı yüzünden bölünmüş olan Fransa'nın barışına çok katkıda bulunmuştur. İtalya'ya yardım etti ve orada hükümdarının gücünü gösterdi; Almanya İmparatorluğu'nu, onun bağrına taşıdığı savaşla, Kuzey prenslerinin ve Fransa'nın neşeli kuvvetleriyle bir anda zayıflattı ve İspanya Kralı'nın gücünü de daha az zayıflatmadı.

 

Sen ki, olup biten her şeyi ve dünyanın her yerinden gelen son istihbaratı bilirsin, olaylara gerçekten hâkim olabilirsin; bu da seni, Müslümanların heybetli devletine zarar verebilecek her şeyi bilmeye ve sezmeye itiyor.

 

Paris, 1638 yılının 7. ayının 20'si