Ateş bu
Ateş
bu, şakaya gelmez. İhmale gelmez, ihlale gelmez.
Ateş
bu, önüne geleni yakar, kül eder, yıkar, yok eder.
Ateş
bu, ocaklara, kucaklara ve bucaklara düşmeye pek meraklıdır.
Ateş
bu, düştüğü şehirleri harap, ormanları serap, insanları turab eyler.
Ateş
bu, insanı yaşadıkça yakar durur; insan
çocukken büyüme ateşi ile yanar kavrulur.
Ömrünün
ilkbaharında gönlüne bir karasaban gibi çöken bir karasevda yüreğini yakar, kül
eder. Maised derdinin insanı yakışı da ne acayiptir. Peşinde koştuğumuz kariyer
zaman sermayemizi nasılda saman alevine dönüştürür öyle. Evlat acısının ateşini tarife kelimeler kifayet edebilir mi?
Ve ayrılık ateşi
“Ayrılık,
ayrılık aman ayrılık.
Her
bir dertten âlâ yaman ayrılık”
Hasılı
kelam, yaşamak bir yönüyle de yanmak değil midir? İnsan yaşadıkça yanar,
yandıkça yaşar.
Burada
yanacak bir şey bulamayanlarda orada yanmadıklarına yanar.
Ne
sinsi bir düşmandır bu ateş. Gücü, serveti ve iktidarı elinde bulunduran
küresel haydutlara ne kadarda benzer. Ateş, tıpkı şeytan gibi çok sıcak
karşılar insanı. Hiç yakacağım demez. Seni ısıtacağım, der. Elini yakar,
“çorbanı pişireceğim” der, evini yakar.
Ey
kızıl alevlerin kara haberi! Unutma ki bir gün seni de yakacaklar.
Evet,
yukarıda kendilerini ateşe benzettiğim küresel haydutların ateşten ne farkı
var? Sizi ıslah edeceğiz diyerek geldikleri coğrafyaları ifsad eden onlar değil
mi?
Onlar
değil mi? toplumların mana ile bağlarını kopararak onları maddenin bağımlısı
kılanlar.
Onlar
değil mi? sizi özgürleştireceğiz diyerek geldikleri ülkeleri köleleştirenler.
Onlar değil mi? size demokrasi getireceğiz
diyerek girdikleri başkentleri, atom varil ve misket bombalarıyla yerle bir
edenler
Ey
gönül coğrafyamıza ateş yağdıran nemrutlar, firavunlar ve bütün zalimler!
Ateşiniz kesilmesin emi?
***
Acı
haber bu defa Kartalkaya’dan geldi.
Kartalkaya’ya düşen ateş, milletçe yüreğimizi yaktı. 78 canımızı kaybettik.
Belki bir ömür bedenlerinde bu felaketin izini taşıyarak yaşayacak onlarca
kardeşimizde yaralandı. Vefat eden kardeşlerimize ALLAH rahmet eylesin,
yaralanan kardeşlerimize Rabbim acil şifalar ihsan eylesin. Hepimize geçmiş
olsun.
Aziz
milletimizin başısağ olsun. Rabbim cümlemizi bütün afet ve felaketlerden
muhafaza eylesin.
***
Kızıl
alevlerin nice hayatları nasıl kararttığını iyi bilirim. İnsanların evlerinin
bahçelerinin, ormanlarının, köylerinin ve şehirlerinin cayır cayır yanışını
izlerken yaşadıkları endişe, çaresizlik ve perişanlığın bizzat şahidiyim.
Akdeniz’in şirin ilçesi Aydıncık’ta geceyi
aydınlatan azgın alevlerin gündüzü nasıl kararttığını iliklerime kadar
hissederek yaşadım. Aman Allah’ım, o gece o ateş neydi öyle? Hatırladıkça hâlâ
kendimden geçer, korkarım. Kim bilir bu ateş böyle ise o ateş nasıldır? İşte bundan dolayı insan ömrünü onun narından
kaçmaya, nuruna koşmaya adamalı.
Ve
herkesin narını da, nurunu da dünyadan götürdüğünü bir an olsun unutmamalı.
ATEŞ
DÜŞTÜ
İlkbaharı
beklerken
Payımıza
kış düştü.
Bülbüller
ötsün derken
Bahçeye
baykuş düştü.
Hayallerde
gezerken,
Bir
an kırık düş düştü.
Tepeye
kar inerken
Bize
kor ateş düştü.
Bir
gece vakti erken
Ne
hazin telaş düştü.
Alevleri
izlerken
Gözümüzden
yaş düştü.
Fecre
doğru giderken
Başımıza
taş düştü.
Çıktığımız
seferden
Ateşle
savaş düştü
Aynı
köyden şehirden
Eş,
dost, arkadaş düştü.