5 Temmuz 93… Başbağlar
Osmanlı’nın
uç beyi, kale gibi iman beldesi Başbağlar, kimliğini korumuş; laik/seküler
aymazlığa geçit vermemişti.
Gizli/açık
bütün planların uğrak yeriydi, Başbağlar. Onca uğraşa rağmen, bir çakıl taşı
sökememişti, ateist blok.
Başbağlar
düşerse, Anadolu düşerdi.
Bu kez
servis edilen, militer zorbalıktı.
Akşam
abdestiyle günün yorgunluğunu atan 22 adam, ön safı doldurdu.
Tercanlı
Adil Hoca, davudi sesiyle ezana başladı. Tam da ‘Hayye alel felah!’ derken etrafı sarıldı.
“Bizi kurtuluşa çağırma; biz, atalarımız gibi
cehennemin dibini boylamak istiyoruz!” der gibiydiler.
Ellerinde
keleş, üç beş kubur faresi, sürüklediler, çıkardılar hocayı, camiden.
Ardından,
etle tırnak gibi birbirini seven cemaatini uzaklaştırdılar.
100 cani idi,
etraflarını saran. İlk
önce telefon tellerini
kestiler. Katliam duyulmasın, diye.
Anaları
bacıları gelinleri dereye indirdiler. Böylesi daha da acı verecekti.
Hem
uzaklardan kurşun seslerini duyacaklar hem de çaresizliği yaşayacaklardı.
İronik bir
hazdı, hainin istediği.
Köy
meydanına getirilen 28 Müslümana örgüt propagandası yapıldı.
Köy
basanlar, devrimciler’miş.
Oysa,
Telaviv/Vaşington hesabına çalışan Erivan aşığı Apoistlerdi.
Devrimcilerin
eline su dökemezlerdi.
'Emperyalizme karşı savaş veriyorlar’mış. Neden öyleyse, bir sömürgeciye tek kurşun
atmadılar?
'Halkların özgürlüğü için savaşıyorlar’mış. Lakin yok
ettikleri, halkın tâ kendisiydi.
İşte şu
anda, Kemaliye’nin emekçi bir köyünü haritadan siliyorlardı.
Derken
kahrolası yaylım ateşi başladı. 28 beden, Rahman’a kavuştu.
Nasipte,
namazlarını meleklerle kılmak varmış.
Erlerini
yitiren kadınlar, lanet yağdırdılar uzaktan.
Vahşeti
taçlandırmak gerekirdi. Bitişik nizam 200 ev cayır cayırdı.
Yoktu böyle
bir cinayet. Çığlıklar arasında 5 can daha yandı. Bağırışlarını dinledi,
kadın/erkek siyonist güruh.
Okul, köy
odası, ahır, ağıl…
Ne varsa kül
oldu. Müslümanın ineğine davarına bile tahammülü yoktu, Kandil zorbasının.
Kurşun
sesleri, J....’e ulaştı.
'Bizim haylaz çocuklar'(!)dı, 'müdahaleye değmez'di, 'sabah olsun gidilir'di. 'Boş kovanlar sayılır, toplanır, dönülür'dü.
Böyle ferman
buyurmuştu, Ergenekon/Pkk danışıklı düeti.
Neden gelen
giden yoktu? Şaşılacak şeydi(!)
Gecenin 1’i.
Geride
kalanların acısından keyif çıkarırcasına etrafı kolaçan eden 100 katil, arsızca
köyden ayrıldılar.
Yeni yeni
katliamlar için, güven içinde(!) mevzilerine yöneldiler.
Termal
kameralar görmeyecekti, onları. Bana
dokunmayan yılan, hesabı.
Kurşunlanmış,
yakılmış bedenlerin başında, göz pınarları kurumuş kadınlar çocuklar, çaresizliğin
en acısını yaşadılar, sabaha dek.
Yetkililer(!), 14 saat sonra gelebildiler(!) Alt tarafı rutin
tespitti.
33 beden
karga tulumba mezarlığa götürüldü.
Nice sonra
20 zanlı yakalandı. Asıl katillerin kaçması sağlanmıştı, ne de olsa.
Zulümde 2.
perde oynanıyordu. Mahkeme, İzmir’e alındı. Nihayet 17’sinde bir suçlu seçildi,
ceza almasın, diye.
Elebaşı
Baran kod adlı Müslüm Durgun, tam da ödül beklerken, infaz edildi, örgütü
tarafından.
Zağar itler yaşlanınca vurulurdu.
Zaman
aşımının geçmesi sağlandı, özenle. Katiller dağıldılar, her bir yana.
Zaman aşımı
geçer geçer de…
Zamanın
yeniden başlayacağı Sonsuz Zaman Cehennemi’nde Zerdüşt katillerin akıbeti ne
olurdu!
Dul
kadınlar, yetim çocuklar beldesi Başbağlar’ın adalet talebi yok.
Kimi kime
şikayet edecek, mazlum Başbağlar!
32 yıl sonra, herkes, donuk gözlerle birbirine soruyor:
"Dosya yeniden açılsın!" diyecek bir adam çıkmaz mı?
Tarık Sezai
Karatepe