vakıf katılım haziran paketi
vakıf katılım haziran paketi sağ

04 May 2025

Avrupa saraylarında bir Osmanlı casusu- Sicilyalı Mehmed Ağa (27)

 

Sicilyalı Mehmed Ağa'nın 45 yıl boyunca başta Fransa sarayı olmak üzere Avrupa'nın değişik saraylarında hafiyelik faaliyetleri yaptığından daha önceden bahsetmiş ve yazdığı mektupların ölümünden çok sonra Fransa'da yaşadığı evin yıkılması esnasında döşeme altlarından ve duvar içlerinden tomarlar halinde çıkınca bulunan bu belgelerin de Fransızlar tarafından tercüme ettirilmesiyle kitap haline geldiğine değinmiştik. Mektuplarda yer yer olan anlam kaymaları Mehmed Ağa tarafından kaleme alınan eski Türkçe metinlerin önce Fransızcaya oradan da İngilizceye çevrildikten sonra bizim tarafımızdan tekrardan günümüz Türkçesine çevrilmesinde oluşan hatalardan kaynaklanmaktadır. Bu mektuplardan örnekler sunmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Kırk beşinci mektup

Babil'deki kampta bulunan mağlup edilemez veziriazama.

Kardinal Richlieu beni huzuruna getirtti ve hâlâ hayattayım ne hayata ne de hürriyete karşı hiçbir şeye teşebbüs etmedi; fakat diğer yabancı kilise adamlarına gösterdiği şerefi bana da gösterdi; çünkü benim Boğdanlı olduğuma inanıyor ve ona söylediğimden daha fazlasını bilmeden bana Titus diyor. Tam tersine, beni Türklerin azılı bir düşmanı sanarak bana iyilik etmek istemiş gibi görünüyor ve belki de ondan bir hediye alacağım; çünkü ona zaten bir tercüman olarak hizmet ettiğim için size onunla benim aramda geçenleri, sizi sıkmaktan korkmadan anlatacağım. Size sadakatle hizmet ediyorum ve görevimin gerektirdiği sıklıkta size yazıyorum. Odasına girer girmez benimle şöyle konuştu: Titus, Paris'te ne iş yapıyorsun; bu kentte ne işin var ve gerçekte ülken neresi? Ona, Moldavya'da fakir bir kâtip olduğumu, ilahiyat öğrenmeye ve rahip olmaya geldiğimi, bilge ve bilgili olmak için daha iyi bir yer bilmediğimi ve ona hizmet etmek için her şeyi seve seve feda edeceğimi söyledim. Daha sonra bana herhangi bir şark dilini bilip bilmediğimi ve hiç Kostantiniyye'de bulunup bulunmadığımı sordu. Çocukluğumda bu büyük kentte bulunduğumu, annemle babamın o zamanlar köle olduklarını söyledim. Babam öldü, annem de Hıristiyan bir Rum'la evlendi; Arapça ve Türkçe biliyorum, Rumca'yı da çok iyi biliyorum. Mektep Rumcasıyla ne demek istiyorsunuz? diye cevap verdi Kardinal: Halk Rumcasından farklıdır, diye cevap verdim, o kadar bozulmuştur ki, bilgili insanlar onu anlamak zahmetine katlanmazlar. Daha sonra, yardımıma ihtiyacı olan kâtiplerinden birini bulabileceğim küçük bir odaya girmemi söyledi; oraya girer girmez, kâtip bana Fransızca'ya çeviremediğim takdirde Latince ya da İtalyanca'ya çevirmem için Türkçe bir elyazması verdi. Hemen Latinceye çevirdim ve şimdi size kitabın içindekiler hakkında bilgi vereceğim.

Fransa'da Kordeller olarak adlandırılan Hıristiyan dervişler, sizin de bildiğiniz gibi, Filistin fatihi Sultan Selim'in kendilerine tanıdığı bir ayrıcalıkla Kudüs'te Mesihlerinin kabrini korurlar. Bu dindarların Rum Hıristiyanlarla ne barışları ne de mütarekeleri vardır ve aralarında herkes için kötü sonuçlar doğuracak anlaşmazlıklar vardır; birbirlerine durmadan zulmederler ve birbirlerine karşı en acı iftiraları yayarlar. Her iki taraf da kendi üstlerine karşıtları hakkında kötü bilgiler veriyor ve bazı gerçeklerin arasına birçok yalan ve saçma hikâye karıştırıyorlar.Ama bana öyle geliyor ki, doğuştan beri entrikayı seven ve büyük romancılar olarak ün yapmış olan Rumlar, fesat çıkarmak konusunda karşı taraftakilerden daha beceriklidirler.

 Hıristiyan dervişler, Fransız sefiri vasıtasıyla Rumlara karşı iddialarını güçlendirmek için bu kardinale ek çok şey anlattılar. Rumları birçok haksızlık ve şiddetle suçlamakla kalmayıp, Kadıları zalimlik ve zorbalıkla, Kudüs'ü koruyan Ruhbanları da dayanılmaz zorlamalarla suçluyorlar. Bu şikâyetlerin haklı gerekçelere dayanıp dayanmadığını iyice öğrenmelisiniz; çünkü onlar, sabırlarının sizin istihdam ettiğiniz memurların zalimliklerinin ötesinde olduğunu, ancak şimdi kendilerine yapılan hakaretlere daha fazla katlanamayacaklarını ve umutsuzluğa kapılarak her şeyi tehlikeye atma noktasına geldiklerini söylüyorlar. Yetkilerinize tabi olanların ve özellikle de Müslümanların boyunduruğuna girmesi gerekenlerin savunuculuğunu yapmak bana düşmez; ama sizin eseriniz olan Mehmed'in görevi, kendisine bildirilen gerçek durumlardan sizi haberdar etmektir. Yine de, eğer dervişlerin zulmü onların iddia ettiği kadar büyükse, sen ki Müminlerin Işığını aydınlatan ve onun karanlığını dağıtan gerçek ışıksın; Kamu inancı altında yaşayanların zulüm görmesine izin vermeyeceksin; Filistin'de meydana gelebilecek ve şikayetleri Avrupa'nın en büyük krallarının kulaklarına kadar ulaşan bu tür karışıklıkların nedeni dört sefil Rum olacaktır ve bu tür şeyler, Allah tarafından tüm dünyaya hükmetmek için seçilenlerin hükümeti hakkında yanlış fikirler verebilir. Muhterem Paşam, Kardinal Richlieu'nun sekreterinin elime tutuşturduğu Türkçe elyazmasında bu olayın gerçek yüzünü keşfettim. Ermenilerin ve Rumların sahte gerekçelerini tamamen keşfettim; ortak bir rıza ile, muhterem müftüye, tasvip etmeyeceğinizden emin olduğum bazı şeyler sundular; çünkü onlar, sahtekârlıklarını örtbas etmek için çok kötü bahaneler ileri sürüyorlar. Yahudiler gibi İmparatorluğun refahına yürekten düşman olan Romalıların, Filistin'den kurtulmak amacıyla kötü bir şekilde kullanılması gerektiğini söylüyorlar; Sultan Selim ve halefleri tarafından verilen ayrıcalıkların süresinin dolduğunu ve ayrıca, kutsal kabri ve diğer yerleri ziyaret etme bahanesiyle uzak ülkelerden hacıların gelmesine izin vermenin büyük bir tedbirsizlik olduğunu söylüyorlar, Filistin'de batıl inançların kutsadığı, Osmanlının onuru ve çıkarı için kötü sonuçlar doğurabilecek Türklerin hareketlerini görmeye, hükümetlerinin şeklini incelemeye, yerlerini ziyaret etmeye ve denizlerde sahip oldukları yolları ve limanları ölçmeye geldim. Bu hatıratın Richlieu'nun eline nasıl geçtiğini size söyleyemem, ama ya satıldı ya da İstanbul'da ele geçirildi ve orada süslendi. Bununla birlikte, bu nâzırın akıllı ve basiretli bir adam gibi düşünüp düşünmediğini tahmin edebileceğiniz bir sözünü size söylemeyi unutmamalıyım: Ben, diyor, sultanın baş nazırı olsaydım, sadece adalet gerektirdiği için değil, Türklere sağlayacağı yararlar nedeniyle de keşişlerin odalarına ayrıcalık üstüne ayrıcalık eklerdim. Kudüs'e giden yolları herkes için kolaylaştırırdım; haracı azaltırdım, hacılar iyi kullanılmalı; genel olarak Hıristiyanlar ve Kordeliler; ve Filistin'i ve kutsal yerleri koruyan memurları ve askerleri, aksini yaparlarsa şiddetle cezalandırırdım. Sonra bana dönerek: “Bir krallığı büyütmenin en iyi yolu, ona tebaasının sayısını artıracak bir avantaj sağlamak değil midir?” dedi. Kralın krallığının süslerini göstermesi yetmez, aynı zamanda kendisini de göstermesi gerekir, yoksa Hirodes'in huzuruna çıkarılan filozof gibi olur. Kral, bir filozofun sakalı ve pelerininden başka bir şey göremiyorum, dedi. Eğer Türkler İskitler gibi yaparlarsa. Kendilerini Atina'nın efendileri yaptıklarında, daha iyisini yapacaklardır; çünkü bu meşhur şehirde bir araya toplanmış olan kitapları yakmazlar, kendilerini çalışmaya adayanların büyük bir zarar vermeyeceklerini iddia ederler. Hıristiyanlar mezarları ziyaret edip onurlandırırken ölümü düşünüyorlarsa, Müslümanlar da onlara karşı savaş açtıklarında, pişmanlık duyan ve tövbe eden kişilerle uğraşmak zorunda kalacaklarını ve bu nedenle daha kolay yenilebileceklerini düşünmelidirler.

Ve bu, bu baş devlet adamıyla yaptığım konuşmanın sadık ve tam bir anlatımıdır. Hıristiyanların iddialarının haklılığına ilişkin bir bilgi olarak, Kudüs'teki dindar Hıristiyanların ayrıcalıklarının haklılığı ve eskiliği konusunda, bu krallıkla ilgili bazı ayrıntıların bana anlattıklarını eklememe izin verin. Robert d' Anjou'nun buraları Mısır sultanından satın aldığını ve Roma kilisesine hediye ettiğini ve onları sadece kutsal kabrin değil, aynı zamanda Golgota'nın, Beytüllahim'in ve bunlara bağlı yerlerin de sahibi yaptığını ortaya koydular; bu anlaşma Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı ve Filistin'i fethettikten sonra Hıristiyan dindarların imtiyazlarını artırmasına kadar sürdü.

Fransa kralı Birinci Fransuva, Sultan Süleyman ile bir ittifak yaptı. Sultan Murad'ın zamanına kadar, yukarıda bahsedilen ayrıcalıkları teyit eden bir maddeyi antlaşmasına eklemiş ve şimdi Müslümanların tahtında oturan ve seleflerinin, koruduğu Hıristiyan Latin dervişler lehine yaptıklarını teyit etmiştir Rumların ve Ermenilerin boş iddialarına aldırmadan, Golgota'ya, Beytüllahim mağarasına ve oraya ait iki küçük dağa yasal olarak sahip olmuşlar ve kurtarıcıları Mesih'in defnedildiği taşın ve altında kutsal kabrin bulunduğu kurşunla kaplı iki küçük kubbenin muhafazasını onlara vermişlerdir.

Aciz kulunuz Mehmed'in bu Fransız nazır tarafından kendisine yüklenen tatsız bir görevi var. Bildiklerim hakkında kendisine genel bir hatıra vermemi ve bu cüretkârlığına şaşmamamı istedi; liyakat sahibi bütün yabancılarla dostluk kurmak onun en büyük amacıdır, bu sayede birçok önemli meseleyi öğrenmiş ve büyük önem taşıyan sırları keşfetmiştir ve Osmanlı Devleti'nin kuvvetlerinin ve saldırıya en açık yerlerinin tam bir hesabını vererek onu büyük ölçüde memnun etmek benim elimdeydi. Ona çok mütevazi bir şekilde, işimin sadece dua etmek olduğunu, bu konularda benden büyük bir kabiliyet bekleyemeyeceğini söyledim. Gülümseyerek, bu konuda ne yapabileceğimi denememi söyledi; yine de beni tedirgin edecek hiçbir şey söylemedi; bir kardinal ve rahip olmasına rağmen, ilahiyattan daha fazlasını bildiğini ve birçok Roma piskoposunun Aziz Petrus'un kürsüsünden büyük bir başarıyla savaştığını ekledi. Ona minnettar kalacağıma söz vermekten başka bir şey yapamazdım ve zamanı geldiğinde kendimi nasıl azat ettiğimi öğreneceksiniz, çünkü Bağlılığıma aykırı davranmaktansa Hayatımdan ayrılmayı tercih ederim; ancak, benden şüphelenmesine neden olmaktan kaçınmalı ve onunla yaptığım Görüşmelerden yalnızca sizi haberdar etmeliyim.

Yüce Allah soyunu çoğaltsın ki, devlet senin soyundan vezirler istemesin; yüce Allah yiğitliğine öyle yardım etsin ki, Murad'ın hükümdarlığını kayıtsız şartsız göresin.

 

Paris, 1639 yılının ikinci ayının 25'i.